ANALİZ

Erdoğan, bakanları, savcılar ve yargıçlar bu filmi izlemeli

"Bir tek suçluyu elimizden kaçırmaktansa bin masumu cezalandırmayı tercih ederim"...

Erdoğan, bakanları, savcılar ve yargıçlar bu filmi izlemeli

ADNAN BERK OKAN

Andrzej Wajda’nın yönettiği; Gerard Depardieu’nun Danton, Wojciech Pszoniak’ın ise Robespierre’i oynadığı; daha önce ve çeşitli zamanlarda defalarca izlediğim “Danton ve Robespierre” filmini dün arşivimden çıkarıp bir kere daha ve durdurup notlar alarak izledim…
Takıldığım konuşmalardan birinde Robespierre’nin gizli polisinin müdürü ve eski bir suçlu olan Heron, Danton’un gazetesinin kapatılması, kendisinin de tutuklanması için şöyle diyordu:
"Bir tek suçluyu elimizden kaçırmaktansa bin masumu cezalandırmayı tercih ederim"...


Daha çok haykırmalıyım...

Ergenekon ya da diğer "darbe girişimi" iddiasıyla açılan davalardaki tutumumu en başından beri izleyenler hatırlayacaklardır...
Yargılamaya asla karşı olmadım; olmam da...
Karşı olduğum "toptancılık" ve en küçük bir delilin bile şüphelinin lehine kullanılması gerektiği ilkesinin göz ardı edilmesi...
En fenası;
Yargının, inanç ideolojsine dayalı körleştirilmiş bir siyasileştirmeyle karar verir hale getirilmesi...
Ve...

Davanın getirildiği noktada "beraat" kararlarının hükümeti bitireceğine olan inancım...
Ama..
Aksinin de yine hükümeti bitireceğinden şüphe duymadığım gerçeği...
Ve şimdi o noktaya hızla gidişimiz...
Oysa yine beni tanıyanlar bilirler ki; Erdoğan Hükümeti'nin ekonomi, konut, ulaştırma, sağlık, dış ticaret gibi konularda en samimi destekçilerinden biri de bendenizim...
Ama...
Bütün bunlar, girilen ve ısrarla devam edilen yolun yanlış olduğunu söylememe engel değil...
Ve yine bu köşenin sürekli okurları barış sürecine nasıl da heyecanla destek verdiğimi de biliyorlar...
Ama bu da, siyaseten ve yargı yoluyla yapılan hataları görmeme mani değil...
Hâsılı;
Erdoğan ve bakan arkadaşlarını seviyor, takdir ediyor olmam; gözlerimi hatalara kapamamı değil aksine daha çok açmamı ve daha çok haykırmamı gerektiriyor...


İşte o anda; müebbet hapis cezası talebiyle yargılanan genelkurmay eski başkanı ve diğer birçok emekli/muvazzaf generalin başına gelenleri hatırladım;
içime devasa bir korun düştüğünü hissettim...

Yine aynı filmin bir başka sahnesinde Danton, ihtilali birlikte gerçekleştirdikleri en yakın arkadaşı Robespierre ve giderek iyice despotlaşan Kamu Selameti Komitesi için şunları söylüyordu:
“Devrimin ilkeleri adına bizzat devrimin kendisini unutmuşlar. Yeni diktatörlük kurmuşlar; eskisinden daha vahşi olanı. Tiranlığa dönmekten korkarken kendileri tiran olmuşlar.”


Artık inanamıyorum...

Bu arada unutmadan;
Dün gece Başbakan Erdoğan’ın nefis konuşmasını dinlerken Ak Parti Hükümeti’nin ilk günlerini hatırladım…
Erdoğan dün gece "özgürlük" diyordu...
"Çok seslilik" istiyordu...
İktidarının ilk yıllarında yaptığı bu tür konuşmalar beni heyecanlandırıyor, kendisine olan sevgim ve saygım artıyordu…
Ama bugün artık acı acı gülümseyerek dinliyorum Erdoğan’ın bu tarz söylemlerini…
Çünkü yaşadıklarımızla bağdaşmıyor…
Yaşadıklarımız, Erdoğan’ın bu tür çağdaş demokrasiye uygun konuşmalarının inandırıcılığını alıp götürüyor…


Hasan Cemal

Bir yanda giderek tamamen hukukun temel ilkelerinden kopan bir Yargı
Diğer yanda, Fransız İhtilâli’nin “özgürlük, kardeşlik, eşitlik” vaat ederek iktidar olan devrimcil kadrolarının giderek despotlaşmalarına benzeyen siyasi baskılar…
İşte, en son Hasan Cemal de gitti…
Hem de Erdoğan’a en başından beri verdiği destek yüzünden kimi çevrelerce adı “dönek” ve hatta “gerici”ye çıkarılan Hasan Cemal
Evet;
iktidar ve aşırı gücün kişileri de kurumları da yozlaştırdığı, despotizme sürüklediği tarihin her yaprağında görülecek kadar açık bir gerçek…
Danton ve Robespierre’in ilişkileri, birlikte başlatıp başardıkları devrimin birden nasıl da kanlı bir baskı rejimine sürüklendiği gerçeği, günümüz Türkiye’sini yönetenlerin asla akıllarından çıkarmamaları gereken bir büyük tarih dersi olmalı…

Yine aynı filmde Camille’in, kendisini daha özgürlükçü ve halkçı Danton’un yanından koparmaya çalışan ortak dostları ve Fransa'nın en güçlü adamı Robespierre’e verdiği şu cevap müthiş:
“Özgürlük için savaşırken ölüm o kadar korkunç değildir”…


Lütfen, lütfen, lütfen…

Birileri, akıl ve vicdan sahibi; Erdoğan’ın da gerçek dostu olan birileri Erdoğan’a gidilen yolun doğru bir yol olmadığını anlatsın…
Evet…
Hasan Cemal de bizler gibi şu barış sürecinin kazasız belâsız sürdürülmesini ve lânet olası terörün kalıcı olarak bitirilmesini isteyenlerdendi…
Ama bunu istemesi, özgür gazetecilik zihniyetini eski bir elbise gibi üzerinden çıkarıp atmasını gerektirmez ki…


Despotizm ve özgürlük...

Yine filme döneyim…
İlk başlarda Danton’un gazetesinin kapatılması taleplerini kabul etmeyen Robespierre giderek bundan pişmanlık duymaya başlıyor…
Ve…
Danton’un bir makalesinde Kamu Selameti Komitesi’nin giderek daha çok despotlaştığını, insanların özgürlük haklarının kısıtlandığını ama eğer halk isterse özgürlük hakkını istediği gün elde edebileceğini hatırlatır…
Devrim daha çok despotlaşmak değil, despotizme karşı halkın ve basının daha özgür olabilmesi için yapılmıştır…

Danton’un bu son yazısı Robespierre için bardağı taşıran son damladır ve matbaanın kapatılması, Danton’un tutuklanması için emir verir…
Matbaa kapatılır, Danton ve arkadaşları tutuklanır; mahkemeler başlar…
Danton mahkemede “altın hırsızlığı” ile suçlanınca şöyle der:
“Ölmem gerek çünkü samimiyim, onları korkutuyorum. Kalpazanlarla bir araya konuyorum çünkü amaç halka beni onlar gibi göstermeye çalışıyorlar.
Ne dersiniz?..
Bu sözler size günümüz yargılanmalarıyla ilgili de bir şeyler hatırlatıyor mu?..


Sonunda o da anlıyor ama...

Ve çok ilginçtir; tam da günümüzün yargılamalarını hatırlatan bir başka olay yaşanıyor…
Danton’un tanık bulundurma talebi reddediliyor…
Bizim yargıçların da şüphelilerin tanık dinletme taleplerini kabul etmedikleri gibi...

Ne var ki artık Robespierre bile girilen bu yolda yaşananlardan rahatsızdır…
“Danton davası tam bir ikilem” diyor bir konuşmasında ve devam ediyor: ”davayı kaybedersek yaptığımız bütün devrim yok olur.”
Bir süre durduktan sonra en vurucu cümle dökülüyor dudaklarından.
“ Ama eğer davayı kazanırsak da muhtemelen yine aynı şey olur…”

Sonuç: Danton ve arkadaşları giyotinle idam ediliyor…
Sonra ne mi oluyor?..
Üç ay sonra bir başkaları bu defa da Robespiere’i giyotine gönderiyorlar…

Bu filmi başta Başbakan olmak üzere bütün bakanlar; savcılar ve yargıçlar izlemeli…
Hem de hiç vakit geçirmeden izlemeli…
Türkiye en çok ihtiyaç duyduğu barış sürecinde, eskisinden çok daha tehlikeli bir iç savaşa sürüklendiğini fark etmeli…
Hem de yargı eliyle…
Hem de siyasal iktidarın kadrolarının desteğinde…
Sonra, "söylenmemişti" demesin hiç kimse...

[email protected] 

ÇOK OKUNANLAR