MEDYA KÖŞESİ

Engin Ardıç'ın Çamlıca'ya cami tutkusu bitmiyor...

Laik ve muhafazakar çevrelerden gelen itirazları topa tutan Engin Ardıç hükümetin kararını tam gaz savunmaya devam ediyor...

Engin Ardıç'ın Çamlıca'ya cami tutkusu bitmiyor...
GAZETECİLER.COM
Başbakan Erdoğan'ın Çamlıca tepesine büyük bir cami yapılması yönündeki kararı sadece muhafazakar aydınların değil Engin Ardıç'ın da gündeminde. İslam kültürü ve mimarisinin tevazu içerdiğini ve böyle bir projenin doğru olmadığını salık verene bir çok muhafazakar yazara karşın Engin Ardıç cami projesini savunmaya devam ediyor.

Ardıç, İslam'ın ve Osmanlı'nın tevazuyla alakası olmadığını savunduğu yazısında aksi yöndeki fikirlerin "garibanizm tutkusu" olduğunu yazdı. Çamlıca tepesine yapılacak olan cami projesine dönük yazılarında laik ve muhafazakar çevrelerden gelen itirazları topa tutan Ardıç hükümetin kararını tam gaz savunmaya devam ediyor...

İşte Ardıç'ın "Gariban İslam'ı" başlıklı yazısındaki ilgili bölüm:

Hayır, "cami çukura yapılır" gibi zırvaları tartışmayacağız. "İslam tevazu demektir" felsefesini tartışacağız.
Daha doğrusu, "İslam eşittir yoksulluk" saplantısını...
Düne kadar böyle bilinirdi. Osmanlı yıkılmıştı ve imparatorluğun çekirdeği olan Türkiye bir türlü kendine gelemiyordu. Arap ülkeleri koyu sefalet içindeydi, İran'ın da pek bayındır olduğu söylenemezdi. Afrika'nın ve Uzakdoğu'nun Müslüman ülkeleri belirleyici olmaktan çok uzaktılar.
Demek ki İslam, gerilik ve gericilik olduğu kadar pislik, bakımsızlık, çapaçulluk, yoksulluk anlamına da geliyordu! Öyleyse ona sırt çevirmek şarttı. Kemalistler bize böyle öğrettiler.
Oysa "Osmanlı" ile "tevazu", birbirinin yakınından bile geçmemiş iki kavramdır! "Osmanlı alçakgönüllüydü" diyen, "ben tarih bilmiyorum" der.
Fakat işe bakın ki, çelişkiye bakın ki, Kemalistler de yoksul olmakla pek övünüyorlar, bundan gizli bir "mazoşist zevk" alıyorlardı!
"Yemeyeceğiz, içmeyeceğiz, kendi yağımızla kavrulacağız" felsefesi günümüzde de "sağ Kemalist" kesimlerde cazibesini korumaktadır. "Gerekirse ekonomik kriz çıksın, yeter ki bu hükümet gitsin" saçmalığı da bunun aşırı uç yansımasıdır.
Bizim de aklımız ermiyordu, "fakiriz diye ağlayacağınıza zenginleştirin öyleyse, yatırım yapın" diyemiyorduk. Zaten bize "sorgulama" eğitimi ve kültürü de verilmemişti. Yaş kemale erince aklımız da başımıza geldi (çoğumuzun henüz gelmedi, çoğumuzun da geleceği meleceği yok.)
Bunun üzerine, sol Kemalistler yani sosyalistler de "yoksullukta eşitlik" özlemine sığındılar. Doğu Bloku'nun çuvallama düzeyini matah bir şey, özlenecek bir hedef sandılar.

Yazının devamı için



ÇOK OKUNANLAR