ANALİZ

'Emin Çölaşan’a kucak dolusu teşekkürler!..'

“Hayır, zayıf değildi. Çölaşan’ın yazdıklarına çok inandım şimdi de inanıyorum”.

'Emin Çölaşan’a kucak dolusu teşekkürler!..'

ADNAN BERK OKAN

Emin Çölaşan’a hitaben yazılmış bir mektup aynı anda bana ve daha birçok yazar arkadaşa da gönderilmişti...

Mektup “samimi” olabileceği gibi “yönlendirme” amacı ta taşıyabilirdi…

Yani, Çölaşan’ı aslında sevmeyen bir Erdoğan hayranı; tersten çakarak Çölaşan’ın Abdüllatif Şener’in söyleşisinden yaptığı alıntıyı kendi amacına uygun kullanabilirdi…

Mektubun sahibi cep telefonunun numarasını da eklediği için bir de ayrıca telefonla görüştük…

Ses tonundan ve bana anlattıklarından Çölaşan’a gönderdiği mektupta samimi olduğuna ve Ak Parti’den gerçekten de korktuğuna inandım…

Önce, Çölaşan’a gönderdiği elektronik mektubu sizlerle paylaşayım çünkü kendisi bu konuda bana izin verdi.

“Zaten okurlarınızla paylaşın diye gönderdim” dedi…

O halde buyurun okuyun efendim…

 

                                   *   *   *

 

Sayın Emin Çölaşan;

Çevresinde eskiden beri sağcı olarak bilinen ancak laik düşüncelerinden, Atatürk ilke ve inkılâplarından asla taviz vermeyen, şeriat devleti dendiğinde tüyleri diken diken olan ve din devletinin söylenmesinden bile nefret eden bir işadamıyım. Cebim ve ekonomik çıkarlarım AKP hükümetinin ekonomi politikalarını desteklememi gerektirdiği halde dinci zihniyetlerinden, geri kalmış yoz yobaz Müslüman ülkelerle geliştirdikleri ilişkilerinden ötürü bu partiye hiçbir seçimde oy vermedim. Bu partiden nefret edişimin en önemli etkenlerinden biri de gerek Hürriyet’te ve gerekse de Sözcü’de yazdığınız yazılardır. Size o kadar güveniyor ve inanıyorum ki asla yanlış ya da kasıtlı yazabileceğinizi düşünmüyorum.

Ama emin Bey şunu da itiraf etmeliyim ki AKP’ye oy veren ve hatta (sanırım) zaman zaman bölge teşkilâtına parasal destek de veren bir işadamı dostum benim bu AKP karşıtlığımı her zaman eleştirdi. Benim bir işadamı olduğumu, hislerimden veya bir toplumsal görüşe olan nefretimden önce ekonomik çıkarlarımı korumam gerektiğini hatırlatıp beni aptallıkla suçladı. Ben de kendisine AKP ve Tayyip’in dinciliğini, şeriat devleti kurmaya olan özlemini, İsrail ve Amerikan düşmanlığını örnek gösterip; Türkiye’nin son altmış yıllık dış politikasını değiştirip memleketimizi pis Araplarla dost olmaya doğru sürüklediğini bahane ettim.

Ama Emin Bey bugünkü yazınızı okuduktan sonra AKP ve Tayyip Bey’le ilgili şüphelerim dağıldı. Bu parti hakkında sizin de sürekli işlediğiniz “dinci, şeriatçı, Arapçı, Amerika ve İsrail karşıtı” yakıştırmaların, bunların bir numaralı düşmanı ve eski dava arkadaşları Abdüllatif Şener tarafından çürütüldüğünü öğrendim.

Siz Şener’in bu söylediklerini kendi sayfanızda yayınladığınıza göre demek ki bunlara yani Şener’in söylediklerine inanıyorsunuz.

Demek ki bu AKP sizin iddia ettiğiniz gibi öyle dinci, şeriatçı, Arapçı bir parti falan değil. Aksine, İsrail ve Amerika ile birlikte hareket eden, modern küresel dünyanın yanında ve hatta içinde yer alan bir parti. Yani eskinin DP’si, AP’si, ANAP’ı, DYP’si gibi bir parti.

Yani AKP’nin din devleti kurmak veya şeriat devleti getirmek gibi bir niyeti yok.

Teşekkür ederim Emin Bey hem de çok teşekkür ederim.

Çünkü bendeniz liberal kapitalist laik demokrat bir işadamı olarak ülkemin çağdaş medeniyetlerden koparılacağından korkuyordum ve bunun da AKP ile Tayyip Bey tarafından yapılacağına inanmıştım Daha doğrusu siz beni buna inandıranların en başında geliyordunuz. Ama bugünkü köşenizde okuduklarımdan donra AKP ve Tayyip Bey’den korkmamam gerektiğine karar verdim.

Beni siyasi yelpazedeki gerçek yerimden kopardığınızda size hiç kızmamıştım çünkü benim için Atatürk ilke ve inkılapları, modern bir cumhuriyet ekonomik çıkarlarımdan daha değerli ve önemliydi. Bugün ise görüyorum ki uyguladığı ekonomi politikalara samimiyetle destek verdiğim ama sizin yazdıklarınızın da etkisi altında kalarak din devleti kuracağından korktuğum için bir kere bile oy vermediğim AKP ve Tayyip Bey’e haksızlık etmişim.

Artık ben de hem ekonomik ve hem de toplumsal çıkarlarımın gereklerini yerine getirerek AKP saflarında yerimi alacak, yakın işadamı dostlarımdan aptal muamelesi görmeyeceğim.

Teşekkürler Emin Bey

Erdal Taşkın

0532 … .. ..

 

                                   *   *   *

 

Çölaşan, Abdüllatif Şener’in bir dergiye verdiği söyleşiyi neredeyse tamamen alıntılamıştı...

Abdüllatif Şener eski çalışma arkadaşlarıyla ilgili öyle şeyler söylüyordu ki ben bile bunları kökten laikçi karımla paylaşıp; “Ak parti ve Erdoğan’dan korkmana lüzum yokmuş demek ki” dedim...

Karım güldü ama Çölaşan’a mektup gönderen işadamı gibi öyle çabuk ikna olacaklardan değildi…

Yorum yapmadan sessizce işinin başına döndü.

Sonra Erdal Bey’i aradım.

Hal hatır sorduktan sonra, Şener’in yolsuzluklarla ilgili iddialarını hatırlattım.

 

“Adnan Bey, o iddialar yeni değil, benzerlerini Çölaşan ve Doğru defalarca yazdılar ve inanın beni hiç etkilemedi. Bu ülkede iş yapanlara ya hırsız, ya yolsuz denildiğini bizzat yaşayarak öğrenenlerdenim” diyerek başladı ve akıcı bir ifadeyle şöyle devam etti:

“Varlıklı bir işadamıyım. Ailemin kökeni asker ama şansın da yardımıyla iş hayatımda başarılı oldum. Şu anda fabrikamda üç yüz ellinin üzerinde işçi çalışıyor. İdari bölümde de bazı temsilciliklerimdekileri de sayarsam dört yüzün üzerinde vatandaşıma istihdam sağlıyor, devletime milyonlarca lira KDV, muhtasar ve kurumlar vergisi ödüyorum. Buna rağmen kendi akrabalarım arasında bile bana hırsız denildiğini duyuyorum ama umurumda bile olmuyor. Yani bu tür laflar gelmiş geçmiş bütün iktidarlar için söylendi. Rahmetli İnönü için bile ne laflar edildi. Ama Adnan Bey; ben bunların iktidar olduklarının anlaşıldığı gece daha malımı mülkümü satıp ailemle birlikte İsviçre’ye yerleşmenin hesaplarını yaptım. Hükümet kurulduktan sonra ve bilhassa 1 Mart tezkeresinin geçmesi için Tayyip Bey’in çabalarını görünce ve AB tam adaylığı konusundaki çabalarını da görünce kuşkularım dağılır gibi oldu. Ama daha sonra gerek Çölaşan’ın yazdıkları gerekse de hastası olduğum Ruhat Mengi Hanımefendi’nin programları beni AKP ve Erdoğan konusunda çok korkuttu. Yani samimiyetime lütfen inanın eğer Çölaşan Abdüllatif Şener’in söylediklerini yayınlamasaydı benim haberim bile olmayacaktı ve ben de AKP ve Tayyip karşıtı biri olarak devam edecektim”.

“İyi de Erdal Bey Erdoğan’a olan kuşkunuz çok zayıfmış demek ki”

“Hayır, zayıf değildi. Çölaşan’ın yazdıklarına çok inandım şimdi de inanıyorum”.

“Çölaşan Keşke Şener’in söylediklerini yayımlamasaydı diye düşündünüz mü hiç?”

“Yoo valla hiç düşünmedim”.

“Demek ki siz de hazırmışsınız AKP’den ve Erdoğan’dan korkmamaya”…

“Eh yani; öyle değilse de dostlarım tarafından aptal olarak tanımlandığıma üzülüyordum belki de o nedenle şey olmuş olabilir”.

 

                                   *   *   *

 

Evet efendim;

Daha başka şeyler de konuştuk ama Erdal Bey’in özeliydi ve aramızda kalmasını rica etti.

“Nereden tanıyorsunuz ki beni de bana güvenip özelinizi anlatıyorsunuz?” diye sordum.

Gazeteciler.com’u çok uzun zamandır takip ediyormuş...

Birkaç gün önce “off the record biz gazetecilerin namusudur” deyişimi çok tutmuş…

“Bunu yazabilen biri mutlaka sır tutar” diye düşünmüş…

Evvel Allah…

Bizden sır çıkmaz…

 

[email protected]

ÇOK OKUNANLAR