Ece üçüncü yazıdan sonra gidiyor
Twitter'dan "meydan sizindir bacılar, ben gidiyorum" diye yazınca Habertürk'ten gidiyor sanılmıştı. Geri döndü ama bu kez...
GAZETECİLER.COM - "Meydan sizindir bacılar, ben gidiyorum"...
Geçen hafta twittera böyle bir mesaj atınca medya alemi meraka düşmüştü.
Dedikodular almış başını gitmiş...
Habertürk ile kriz yaşadığı iddiaları ortalığı sarmıştı.
Camia bir cümleden toz dumana boğulunca Ece Temelkuran tatili yarıda kesip pazartesi günü "köşebaşı" yaptı.
İlk yazısında hakkında yazı yazan iki kadın yazarı haşladı.
Bugünkü ikinci yazısında "gidiyorum" lafını dallandırıp budaklandıran medya siteleri...
Cumartesi günü kaleme alacağı yazıda da "gidişi öncesi tatlı bir yazı" kaleme alacak (Köşesinden öyle demiş...)
Aman ha yanlış anlamayın!
"Gidişi" kelimesini yanlış anlamayın
Bu gidişte önceki gibi...
Yani tatil ve kitap yazma molası...
Habertürk'ten ayrılıyor dedikodusu çıkarıpta Ece Hanım ile bizi papaz yapmayın!
GÜNAHI MEDYAYA SEVABI ONA
Gelelim bugünkü yazısına.. Twitter'a attığı "gidiyorum" sözünün günahını medya sitelerine yükleyip işin içinden sıyrılmış. Oysa bir gazeteci olarak o polemikler üzerine o lafın edilmesinin nasıl yorumlanacağını gayet iyi biliyordur. "Tatildeyim" dese mevzu böyle dallanıp budaklanmazdı. Medyanın HT ile kriz yaşıyor dedikodusu yayması üzerine yaptığı eleştiride yerden göğe kadar haklı. Lakin krizin tuzunu-biberini kendisinin servis ettiğini de unutmamalı.
ŞUNA ÖFKELENİYORUM
Ece Temelkuran'ın yazısından bölüm:
Şimdi ey kari, bu durumda sen ne yaparsın? Hakkımda gizli bir kız çocuğum olduğundan, aynı anda hem ulusalcı hem de Kürtçü olduğuma kadar her türlü palavra üfürülmüş bir insan olarak fazla öfkelenmeden yaşamayı öğrendim. Ama şuna öfkelenmeden edemiyorum:
Ben bir romanın hazırlıkları içerisindeyim. Gazetede yazmadığım kısıtlı zamanı bu konuda çalışmak, düşünmek, hayal kurmak için ayırıyorum. Gündelik hayatın içinde kırılıp dökülecek bir incelik ve naiflikte bir ruh halindeyim.
Gerçekten de güzel şeyler yazmaya niyetim var. Şu dünyaya gelişimin hakkını vereyim, insanlığa tatlı bir şey hediye edeyim, beni bugünlere taşıyan bu memleket de benim mürüvvetimi görsün istiyorum.
Gel gör ki bu ülkedeki kimileri benden ben olma hakkımı, beni kendim şeyleri yapma hakkımı böyle bir vandallıkla gasp ediyor. İşte buna, hâlâ evet, öfkelenmeden, kızmadan edemiyorum.
GİTME MESELESİ
Yazının ona buna laf yetiştirmekle sınırlanması, tartışmalarda öfkenin ve kutuplaşmanın tek motivasyon haline gelmesi, iktidarın da muhalefetin de birbirini kısırlaştıran üslubu, muhalif olmanın bu değişimi tehdit eden bir düşmanlık olarak tarif edilip saldırılara uğraması, medyada ise "çakallar istedi diye atların ölmesi", ayak izlerinin ürkütücü bir biçimde birbirine karışması, bir evham terörüyle herkesin paranoyakça davranmaya mecbur edilmesi... Bütün bunlar beni boğuyor.
Bu yüzden "iç politikadan", hiç değilse bir süreliğine gidiyorum. Biraz Arap baharına gidiyorum diyelim, biraz romanıma gitmeyi ümit ediyorum. Oxford'da, Harvard'da ya da Beyrut'ta olduğu gibi göğüs kafesimi genişletmeye gidiyorum.
Geçen hafta twittera böyle bir mesaj atınca medya alemi meraka düşmüştü.
Dedikodular almış başını gitmiş...
Habertürk ile kriz yaşadığı iddiaları ortalığı sarmıştı.
Camia bir cümleden toz dumana boğulunca Ece Temelkuran tatili yarıda kesip pazartesi günü "köşebaşı" yaptı.
İlk yazısında hakkında yazı yazan iki kadın yazarı haşladı.
Bugünkü ikinci yazısında "gidiyorum" lafını dallandırıp budaklandıran medya siteleri...
Cumartesi günü kaleme alacağı yazıda da "gidişi öncesi tatlı bir yazı" kaleme alacak (Köşesinden öyle demiş...)
Aman ha yanlış anlamayın!
"Gidişi" kelimesini yanlış anlamayın
Bu gidişte önceki gibi...
Yani tatil ve kitap yazma molası...
Habertürk'ten ayrılıyor dedikodusu çıkarıpta Ece Hanım ile bizi papaz yapmayın!
GÜNAHI MEDYAYA SEVABI ONA
Gelelim bugünkü yazısına.. Twitter'a attığı "gidiyorum" sözünün günahını medya sitelerine yükleyip işin içinden sıyrılmış. Oysa bir gazeteci olarak o polemikler üzerine o lafın edilmesinin nasıl yorumlanacağını gayet iyi biliyordur. "Tatildeyim" dese mevzu böyle dallanıp budaklanmazdı. Medyanın HT ile kriz yaşıyor dedikodusu yayması üzerine yaptığı eleştiride yerden göğe kadar haklı. Lakin krizin tuzunu-biberini kendisinin servis ettiğini de unutmamalı.
ŞUNA ÖFKELENİYORUM
Ece Temelkuran'ın yazısından bölüm:
Şimdi ey kari, bu durumda sen ne yaparsın? Hakkımda gizli bir kız çocuğum olduğundan, aynı anda hem ulusalcı hem de Kürtçü olduğuma kadar her türlü palavra üfürülmüş bir insan olarak fazla öfkelenmeden yaşamayı öğrendim. Ama şuna öfkelenmeden edemiyorum:
Ben bir romanın hazırlıkları içerisindeyim. Gazetede yazmadığım kısıtlı zamanı bu konuda çalışmak, düşünmek, hayal kurmak için ayırıyorum. Gündelik hayatın içinde kırılıp dökülecek bir incelik ve naiflikte bir ruh halindeyim.
Gerçekten de güzel şeyler yazmaya niyetim var. Şu dünyaya gelişimin hakkını vereyim, insanlığa tatlı bir şey hediye edeyim, beni bugünlere taşıyan bu memleket de benim mürüvvetimi görsün istiyorum.
Gel gör ki bu ülkedeki kimileri benden ben olma hakkımı, beni kendim şeyleri yapma hakkımı böyle bir vandallıkla gasp ediyor. İşte buna, hâlâ evet, öfkelenmeden, kızmadan edemiyorum.
GİTME MESELESİ
Yazının ona buna laf yetiştirmekle sınırlanması, tartışmalarda öfkenin ve kutuplaşmanın tek motivasyon haline gelmesi, iktidarın da muhalefetin de birbirini kısırlaştıran üslubu, muhalif olmanın bu değişimi tehdit eden bir düşmanlık olarak tarif edilip saldırılara uğraması, medyada ise "çakallar istedi diye atların ölmesi", ayak izlerinin ürkütücü bir biçimde birbirine karışması, bir evham terörüyle herkesin paranoyakça davranmaya mecbur edilmesi... Bütün bunlar beni boğuyor.
Bu yüzden "iç politikadan", hiç değilse bir süreliğine gidiyorum. Biraz Arap baharına gidiyorum diyelim, biraz romanıma gitmeyi ümit ediyorum. Oxford'da, Harvard'da ya da Beyrut'ta olduğu gibi göğüs kafesimi genişletmeye gidiyorum.