MEDYA KÖŞESİ

Ece Temelkuran'ın 'İkinci Yarısı' neyi anlatıyor?

''Artık hayatın serseriliğini yapmak istiyorum. Biraz Benjamin Button gibi oldum." Ece Temelkuran yeni kitabını anlattı...

Ece Temelkuran'ın 'İkinci Yarısı' neyi anlatıyor?
''Türkiye’de acayip bir kutuplaşma var. Ve son bir yıldır fark ettim ki, o kutuplaşma beni eksiltmeye başladı. Giderek daha siyasi şeyler yazmaya başladım. Bunları da yazabilen halime geri dönmek istedim. Bu kitaptaki yazılar insanlara daha yakın olduğumu hissettiğim yazılar…’

Ece Temelkuran, hayatının ilk yarısını anlattığı yeni kitabı ‘İkinci Yarısı’nı bir anlamda böyle özetliyor. O da ‘yazmasam çıldıracaktım’ diyen yazarlardan ve hangi alanda, ne yazarsa yazsın hep aynı şeyi yapıyor; hayattaki parçaları birleştirmeye, görünmeyenleri, görmezden gelinenleri göstermeye çalışıyor. Köşe yazılarında, romanlarında ve diğer kitaplarında… İkinci Yarısı’nda da durum böyle. Kitaptaki yazılar neyle ilgili olursa olsun; çocukluk anıları, kadın-erkek ilişkilerine dair tespitleri, Türkiye’nin güncel sorunları vs… hepsinde hayatı hakkıyla yaşamayı ve yaşayamamayı dert ediniyor.

'İkinci Yarısı'nda hayatının 35 yılını masaya yatıran Temelkuran’la sohbete kitabın kapağındaki fotoğrafıyla başlıyoruz:



3 yaşımdayım o fotoğrafta. annem çekti fotoğrafı. Fotoğrafla ilgili benim de sonradan fark ettiğim bir şey var. Bu sene at binmeye başladım. Ve şimdi fotoğrafa bakınca 3 yaşıma geri döndüğümü fark ettim. 3 yaşındaki at binen halime ata binerek geri dönüyorum gibi. Atla geri gidiyorum. Kendinin farkında olmadığın, dolayısıyla kendini izlemediğin bir yaş. İçine o acımasız, asabı bozuk gözlerimin yerleşmediği bir zaman. O yüzden atla sadece koşuyorsun. Şimdi atla oraya dönmeye çalışıyorum. Hayata bakmak, kendine bakmadan hayat bakmak yani... Kendini izlemeden, kendini izleyerek sabote etmeden yaşayan halime geri dönmeye çalışıyorum galiba.

Daha çok birinci yarısında olanlara seslenen bir kitap…
Benim için bir kapanış aslında. Kitabın ismi henüz başlanmamış bir kitabın ismi aslında. Anlattığım birinci yarısı. Bir bakımdan da dua; ikinci yarısı, birinci yarısı gibi olmasın diye. (Gülüyor) Daha iyi olsun.

İKİNCİ RESMİ BEN SEÇEYİM…
İkinci yarısı nasıl gidiyor peki?
Ben şimdi daha iyi hissediyorum kendimi. Son bir yıldır. O yaşlar seçtiğini zannettiğin şeyleri yapmaya çalışmakla geçiyor. Sadeleştirme işlemleri 35’ten sonra olmaya başlıyor. Hakikaten, kendi ömrün üzerinden farkına vardığın bir an geliyor. O bilginin, bilincine varıyorsun. Başka türlü yaşamak gerektiğini düşünüyorsun. Yaşayabilir misin yaşayamaz mısın orası bilinmez ama ikinci resmi ben seçeyim diyor insan. Ya da ben öyle hissediyorum.

Peki, ilk yarıyı olumsuzlayan kelimeler neler?
‘Lüzumundan fazla acı’ mesela. Bizi öyle büyüttüler ki ya da ben öyle bir hayat seçtim ki, bir şeylerden keyif almak, haz, günah haline geldi. Sürekli acı çeken insanlarla karşılaştıkça, haz alan bir hayatımın olması büyük bir suçluluk duygusu ve inanılmaz bir vicdan azabı yaratıyordu bende. Şimdi o daha az. Lüzumsuz düzeyde acıyı azaltmak istiyorum. 20’li yaşlarda bu katlanılabilir bir şey. Ama şimdi değil.

İkinci sözcük ‘mucize olabileceğini düşünmek’. İnsan böyle düşünüyor ama mucize olmayacağını anlıyor daha sonra. Neyse o. ‘Ben bambaşka bir şey yapabilirim’ duygusunun seni lüzumsuzca yorduğu zamanlar oluyor birinci yarıda. O bambaşka şeyleri yapmak için o kadar yorulmamak gerektiğini, o kadar yorulduğun şeyin de hiçbir yararı olmayacağını da anlıyor insan.

BENJAMIN BUTTON GİBİ OLDUM
Artık yapmam gereken şeyleri değil, yapmak istediğim şeyleri yapmak istiyorum. Dışarıdan çok şık, havalı, olması gerektiği gibi görünmeyebilir ama artık hayatın serseriliğini yapmak istiyorum. Biraz Benjamin Button gibi oldum. Geriye doğru yaşlanıyorum. Eskiden daha ihtiyar seçimlerim, yaşam biçimlerim vardı. Şimdi daha da gençleşiyorum. Ve bunun doğru olduğunun idrakına vardım. Muz Sesleri’yle başlayan bir süreç bu. Kendimin o halini gördüm o zaman. Şimdi, aklıma bir şey gelse, arkama bakmam giderim. Hemen kaçarım.

BAŞKA TÜRLÜSÜNÜ BİLMİYORUM
Hayatınıza dair bu kitap da güncel olaylarla iç içe. ‘Hayatımızın bir parçası’ klişesi gerçek mi?

Başka türlüsünü bilmiyorum. Mesela arada bir, ben bu işi bırakacağım diyorum. Ama geçen yıl kabul ettim ki, başka iş yapmayı bilmiyorum. Başka işi geçtim başka türlü yaşamayı bilmiyorum. Mesela, haberleri izleyip bir şey yazmamayı bilmiyorum. Onu yapmak kolay bir şey değil benim açımdan. Sabahleyin izliyorsun, sinirleniyorsun, ertesi gün onunla alakası olmayan bir işe gidiyorsun. Ben onu bilmiyorum. O kadar içine atarak yaşamayı bilmiyorum. Bence bu hiç kolay bir şey değil. o yüzden, ‘ikide bir bırakacağım bu işi’ şımarıklığından da vazgeçtim.

Hasan CÖMERT - ntvmsnbc