Dünyanın ve Türkiye'nin 2018 perspektifi
Türkiye’yi yöneten ve yönetimine talip olan siyasi partilerle iktidar ve muhalefete destek veren medya gurupları bu gerçeklerin çok fazla farkında olmamalılar ki...
İslâm dünyası için değilse de Batı demokrasilerinin mütemmim parçalarından
biri olan Türkiye Cumhuriyeti için bir yıl daha geride kaldı.
O halde 2018 yılının bu ilk gününde dünya ve bizim de bulunduğumuz bölgedeki
gerçeklikleri sıralayalım.
*
Kapitalist ABD halen dünyanın en büyük ekonomik gücüdür (dünyadaki toplam
üretimin %75’ine sahiptir) ancak büyüme hızı yavaşlamıştır; ekonomik verileri
kötüye gitmektedir ve öz kaynakları sallantıdadır.
*
Sosyalist Çin’in geçtiğimiz çeyrek asırda yıllık ortalama büyüme hızı yüzde
8,5’tir ve ekonomik açıdan önümüzdeki 15 senede ABD’yi geçeceği
hesaplanmaktadır. Başta ABD olmak üzere, çoğu küresel güç üretim
merkezlerini işgücü maliyetinin çok düşük olduğu Çin’e taşımaktadır.
*
İslamiyet demografik açıdan dünyanın en hızlı büyüyen dinidir ancak Müslüman
toplumu dünyanın en fakir ve geri kalmış cemaatlerinin başında gelmektedir.
Keza gelir dağılımındaki adaletsizlik açısından da Müslüman nüfus ilk
sıralardadır.
*
Halen Batı kökenli şirketlerin kontrolünde bulunan Ortadoğu enerji
kaynaklarının şimdiye kadar keşfedilebilen bölümünün, önümüzdeki ortalama 50
yıl boyunca dünyaya yeterli olabileceği hesaplanmaktadır.
*
Söz konusu kaynakların bulunduğu ülkelerin tamamına yakınında Müslüman halk
çoğunluktadır ve önemli bir kısmında da –yerel veya genel olarak- İslamî şeriat
düzenine dayalı veya salt anti-demokratik yönetimler hâkimdir.
*
Şeriat yönetimindeki İran’ın nükleer silah geliştirmesine karşı çıkan ABD, aynı
bölgede Yahudi geleneği üzerine kurulu laik İsrail’in ve Müslüman Pakistan’ın
nükleer çalışmalarına destek vermektedir.
*
11 Eylül’den bu yana, ABD yönetimi terör ve kültürel çatışmalarla ilgili hemen
bütün suçlama ve saldırılarını Müslüman toplumlara yöneltmiş ancak en büyük
işbirliğini de yine Müslüman ülkelerin hükümetleriyle (Suudi Arabistan,
Pakistan, Türkiye, Endonezya, Ürdün) yapmıştır.
*
11 Eylül’den bu yana, Rusya, Türkiye, İspanya, Endonezya, Filipinler, İsrail,
İngiltere, Suriye ve Irak’ta düzenlenen intihar saldırılarının hepsi şu veya bu
şekilde radikal Müslüman örgütler adına üstlenilmiştir.
*
Rusya, özellikle doğal gaz anlamında çok büyük kaynaklara sahip olup,
aralarında Türkiye ve Avrupa ülkelerinin de bulunduğu çok geniş bir coğrafyayı
enerji açısından kendisine bağımlı kılmıştır.
*
Petrol zengini Ortadoğu yakın gelecekte temiz ve kullanılabilir su sıkıntısı
çekmeye başlayacaktır. Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamında Türkiye’nin
kurduğu barajlar Suriye ve Irak’ın zaten yetersiz olan su kaynaklarını büyük
ölçüde Ankara’ya bağımlı hale getirmiştir.
*
Yahudi entelektüellerin etkin olduğu Amerikan kaynaklı - veya destekli veya
odaklı- medya, siyaset ve popüler kültür, halen Batı toplumlarının büyük bir
kısmında hâkim konumdadır. Ancak son yıllarda bağımsız internet haber siteleri
(weblog) ve ücretli-ücretsiz dosya paylaşımının yaygınlaşmasıyla, ortaya bir tür
“bilgi kirliliği” ve “ilgi kaosu” da çıkmıştır.
*
ABD, 11 Eylül saldırıları sonrasında yürüttüğü sertlik yanlısı politikalar sebebiyle
sadece Müslüman toplumlar içinde değil, bütün dünyada “en nefret edilen
ülke” konumuna gelmiştir. Ancak zengin halkların büyük bir çoğunluğunda aynı
nefret, adı terörle anılan Müslüman toplumlar için de geçerlidir.
*
Yıllarca üçüncü dünya ülkelerinden ucuz işgücü ithalatı yapan Avrupa ve
Amerika, savundukları demokrasinin temel gereklerinden biri olan “kültürel
çeşitlilik” ilkesini korumaya çalışırken, büyük bir illegal göç, sosyal bölünme ve
kültürel çatışma dalgasıyla karşı karşıya kalmışlardır. ABD bu yüzden Meksika
sınırına devasa bir güvenlik duvarı inşa etmeye girişmiş; Fransa, Almanya ve
Hollanda gibi ülkeler “en yasal” göçmenler üzerindeki denetimi dahi
sıklaştırmaya meyletmiştir.
*
Başta Afrika olmak üzere, üçüncü dünya ülkelerinde bir türlü önü alınamayan
salgın hastalıklar, kontrolsüz üremenin yaygın olduğu fakir toplumlarda adeta
bir “nüfus kontrolü” yöntemine dönüşmüştür. Buna karşılık, trilyonlarca
dolarlık küresel sağlık sektörü, “yapay hastalıkları kâr kapısı olarak kullanma”
suçlamalarıyla karşı karşıyadır.
*
Çevre kirliliği ve küresel ısınmadan kaynaklanan doğal tehditler artarken, ABD
ve Hindistan gibi en yüksek zehirli atık oranına sahip ülkeler, bu sorunu
dizginlemeye yönelik uluslararası girişimlerin önünü kesmektedir.
*
Dünyadaki bütün ülkelerin mevcut büyüme oranlarını korumaları ve hiçbir
çevreci enerji alternatifi geliştirilmemesi halinde, 50 yıl sonra petrol
rezervlerinin tükenme noktasına geleceği ve çevre kirliliğinin dayanılmaz
boyutlara varacağı öngörülmektedir.
*
ABD Başkanı Trump sahip olduğu yetkiyi kullanarak Kudüs’ün İsrail’in başşehri
olduğunu açıkladı. İki yıl sonra ancak uygulanabileceğine dikkat çekildiği halde
(İç politika amaçlı) dünya ayağa kalktı, “3. Dünya Savaşı” çığlıkları bile atıldı.
*
Suriyeli muhalifler kim tarafından desteklendiği tam olarak bilinmese de rejim
muhalifi bir ordu kurduklarını ve mücadeleye devam edeceklerini açıkladı. Bu
demektir ki Suriye iç savaşı eskisinden daha hızlı sürdürülecek…
*
İran’da Suriyeli muhaliflerin açıklaması üzerine başlatılan olayların da amacının
İran’da iç savaş çıkartmak olduğu belli…
*
Durum bu…
Türkiye’yi yöneten ve yönetimine talip olan siyasi partilerle iktidar ve
muhalefete destek veren medya gurupları bu gerçeklerin çok fazla farkında
olmamalılar ki; dünyanın en pahalı yayıncılığı olan televizyon kanallarındaki
milyonlarca dolar değerindeki yayın saatlerini bu konular yerine; kısır, yararsız
ve hatta toplumu geren yerel siyasi kavgalarla harcamaktadırlar.