MEDYA KÖŞESİ

Dink cinayetinde Hürriyet'in günahı var mıydı?

Hürriyet gazetesi ombudsmanı Faruk Bildirici, en çok suçlanan gazetelerden biri olan Hürriyet'in Dink'i "nefret nesnesi" haline getiren kampanyada sorumluluğunu analiz etti.

Dink cinayetinde Hürriyet'in günahı var mıydı?
GAZETECİLER.COM - Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in katledilmesinin üzerinden geçen beş yılın ardından ne cinayetin ardındaki karanlık ilişkiler aydınlatılabildi; ne de Dink'in vurulduğu güne kadar aleyhinde estirilen kampanyada medyanın oynadığı rol ile ilgili tartışmalar dindi.

Hürriyet gazetesi ombudsmanı Faruk Bildirici, en çok suçlanan gazetelerden biri olan Hürriyet'in Dink'i "nefret nesnesi" haline getiren kampanyada sorumluluğunu analiz etti. Hürriyet arşivine ve bu konuda yazılan kitaplara, belgelere bakan Bildirici, okur temsilcisi köşesinde gazetesini bakın nasıl savundu...

"Herşeyin başladığı nokta, Sabiha Gökçen'in Ermeni olduğu haberiydi. Hrant Dink de bu haberin, Agos'un 6 Şubat 2004 tarihli sayısında yayınlanmasının "bardağı taşıran damla" olduğunu vurguluyordu. Ama karşı kampanyayı hareketlendiren, o haberin 15 gün aradan sonra Hürriyet'te manşete çıkmasıydı. Sabiha Gökçen ile ilgili gelişmeyi, 21 Şubat 2004'te Hürriyet'te yayımlanınca öğrendi Türkiye kamuoyu.

Ersin Kalkan'ın, Dink'in bilgisi dahilinde ve onunla görüşerek kaleme aldığı Hürriyet'teki haberin başlığı, Agos'takinden çok farklı değildi. Agos'ta, "Sabiha Hatun'un sırrı" denmişti, Hürriyet'te ise "Sabiha Gökçen'in 80 yıllık sırrı".

(...) Elbette Hürriyet'in haberi geniş bir yankı yaptı. Yine Dink'in sözleriyle aktarırsam, "Hürriyet'te manşetten verilince olanlar oldu ve Türkiye'de yer yerinden oynadı."

Genelkurmay'ın gazetecilik dersi

Aslında ortamı geren Genelkurmay Başkanlığı'nın açıklamasıydı. Demokrasilerde eşine rastlanamayacak açıklamada gazetecilere gazetecilik öğretilmeye kalkışılıyordu. Ve açıklama Agos'un adını bile anmıyor, doğrudan Hürriyet'i hedef alıyor, ağır bir dille suçluyordu:

"...Türk medyasının bir bölümünde, ... sağlıklı olmayan ve tehlikeli düşüncelere, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde ve sorumsuzca yer verildiği kaygıyla izlenmektedir."

Hürriyet, diğer gazeteler gibi Genelkurmay açıklamasını "O bir sembol" başlığıyla yorumsuz şekilde haberleştirdi. Gazetenin yanıtı, o dönem Genel Yayın Yönetmeni olan Ertuğrul Özkök'ün "Yoksa resmi tezimiz mi değişti" başlıklı yazısıyla verildi. Özkök, haberi savundu ve ırkçılığı eleştirdi. Ama Sabiha Gökçen ile ilgili iddianın peşine düşmekten de vazgeçildi.

Hrant Dink'in öldürülmesine kadar uzanan süreç böyle başladı.

Genelkurmay dışında çok az insanın karşı çıkması da gösteriyor ki, sorun Hürriyet'in, Sabiha Gökçen haberini yayımlamasında değil. Ne diyordu Hrant Dink? "Ben gazeteciydim ve bu bir gazeteciyi heyecanlandıracak bir haberdi." Hürriyet editörlerinin de Agos'ta çıkan haberi alıntılamaktan heyecan duymaları doğal.

Sorun, bu olayın Hürriyet ile duyulmasının ardından medyada başlayan ve Dink öldürülene kadar üç yıl boyunca süren kışkırtıcı kampanya. Bunun işaret fişeğini atan da gördüğüm kadarıyla Genelkurmay...

Zaten Dink'i İstanbul Valiliği'ne çağıran telefon da açıklamanın yayınlandığı gün gelmişti. Dink, ertesi gün gittiği valilikte de bir MİT görevlisi tarafından uyarılmıştı. Daha doğrusu "aba altından sopa" gösterilmiş, tehdit edilmişti.

"Zehirli kan" suçlaması

Sabiha Gökçen haberinin Hürriyet'te yayımlanmasının ardından gazetelerde çıkan ilk yazılar, doğrudan Hrant Dink'i hedef almıyordu. Daha çok, Sabiha Gökçen'in Ermeni olup olmadığı tartışılıyor, haber eleştiriliyordu. Birkaç gün sonra değişti yazıların bu niteliği.

O dönem Hürriyet'te yazan Emin Çölaşan'ın 28 Şubat 2004'te çıkan "Ufak ufak, yavaş yavaş" başlıklı yazısı, doğrudan Dink'e yönelikti. Çölaşan, Dink'i, "Türklerin kanının zehirli olduğunu" yazmakla suçluyordu.

Oysa Hrant Dink, Agos'ta "Ermeni kimliği"ni irdelediği sekiz yazıdan oluşan bir dizi yayımlamıştı; bu yazılarda "Türk olgusunun Ermeni diasporasının kimliği üzerinde yarattığı" etkiyi irdeliyordu. Çölaşan'ın suçlamasına neden olan "Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarda mevcuttur" cümlesi de 13 Şubat 2004'te çıkan sekizinci yazıdaydı. Dink, o cümlede "Türk kanının zehirli olduğu"nu yazmıyor; diaspora Ermenileri'nin kanlarını zehirleyen Türk travması ve düşmanlığından kurtulmaları gerektiğine dikkat çekiyordu.

Maalesef defalarca açıklama yapmasına, demeçler vermesine rağmen anlatamadı meramını. "En çok Türk düşmanı demelerine üzüldüm" demesi de yumuşatamadı anlamak istemeyenleri. Cumhuriyet'ten, Önce Vatan, Ortadoğu ve Yeniçağ'a kadar uzanan yelpazede birçok gazetede Dink aleyhtarı geniş bir koro oluştu. Dink'i, Türklüğü aşağılamakla suçlayan kimi yazarlar, ona ağır hakaretler yağdırıyorlardı. Bu tür yazı ve haberler, çok geçmeden sokağı da hareketlendirdi. Hrant Dink, "Ermeni gazeteci" olarak hedefteydi artık.

Bildirici'nin köşesinin devamını okuyabilirsiniz.
ÇOK OKUNANLAR