Din, sosyoloji ve hukuk ahlakı
Türkiye’de hangi siyasi yelpazeden olursa olsun hükümetlerin önünde tek bir seçenek var: Din (Günah) ve sosyolojik (Ayıp) ahlâkı da dışlamadan ama hukuk ahlâkını ön plâna çıkarmak…
Hukukun üstün olmadığı dönemlerde insanlar din ahlâkıyla (Günah; cennet,
cehennem) terbiye edilirlerdi.
Hukukun üstünlüğü ilkesi (Suç ve ceza) hâkim olduktan sonra insanların hukuk
ahlâkına uymaları istendi.
Gelişmiş Batı ülkeleri hukuk ahlâkını benimsedi…
Ve…
Her alanda geliştiler, zenginleştiler.
*
Hukuk ahlâkını benimsemek yerine insan ilişkilerini ve hatta devletle ilişkilerini
“ayıp” ve “günah” üzerine bina eden Müslüman Uzakdoğu, Ortadoğu ve Kuzey
Afrika ülkeleri ise gelişemediler.
Fakir kaldılar…
*
Türkiye’de hangi siyasi yelpazeden olursa olsun hükümetlerin önünde tek bir
seçenek var:
Din (Günah) ve sosyolojik (Ayıp) ahlâkı da dışlamadan ama hukuk ahlâkını ön
plâna çıkarmak…
Daha ilkokulda hukuk ahlâkının ne olduğunu ve neden mutlak uyulması gerektiğini anlatmak…
NEFİS NE İSTER? AKIL NE İSTER?
Nefis ve beden:
Parayı arzular…
Malı arzular…
Mülkü arzular…
Seksi arzular…
Şaşaayı arzular…
Gösterişi arzular…
Gücü arzular...
İktidarı arzular…
*
Oysa akıl:
Erdem ister…
Temiz ahlâk ister…
*
Temiz ahlâklı olabilmek için ise korkmanızı, endişelenmenizi, kuşku duymanızı
gerektirecek eylemlerden kaçınmanız gerekir…
Çünkü…
*
Korkularınız, kuşkularınız, endişeleriniz sizi öyle pısırıklaştırır, öylesine ezer ki...
Erdemli bir insan olmanız gerektiğini unutursunuz.
FELAKETİN KAĞITTAN KAPILARI
İnsanın felaketleri “masum” olduğu sanılan bir küçük kabahat ile başlar.
Ve öyle durumlarda…
Yakın çevre, gerçek dostlar kabahati işleyeni uyarırlar…
“Yanlış yapıyorsun” derler…
Ama…
*
Aklın bile üstüne çıkan arzular, ihtiraslar, şehvet duygusu o kadar alır ki insanı
kendinden…
Dönmez hatasından…
Özür dilemek eylemini kabul etmek olacağı için kabahatli olduğunu itiraf etmekten de korkar…
*
Ve ne yazık ki…
Hatada ısrar, felâket koşusunun iç kulvarı haline dönüşür…
Felaketin kağıttan kapıları açılıp da içine girdikten sonraysa…
Kâğıttan kapılar çeliğe dönüşerek kapanır üzerine…
Ve...
Umut Çiçekleri solar…
Ve hatta…
Bir daha belki de hiç açılmaz…
NAÇİZANE TAVSİYEM ODUR Kİ…
Ne diyor Orhan baba:
“Beni böyle sev seveceksen, olduğum gibi göreceksen”…
*
Hayat bana, dost bildiğim herkesi günahlarıyla ve sevaplarıyla sevmeyi öğretti…
Aksi olsaydı…
Düşmanlarımın sayısı dostlarımın sayısından kat kat fazla olurdu…
*
Ey güzel insanlar!..
Naçizane tavsiyem odur ki…
Dostlarınızı siyasi görüşlerine değil, karakterlerinin sağlamlığına göre seçin.
*
Eğer karakterinde bir zafiyet oluşmamış…
Sağlam kişiliği erozyona uğramamış…
Adalet duygusu körelmemiş ise…
Fikirleri ne kadar değişirse değişsin; bozmayın dostluğunuzu…
Dostunuzu fikirleriyle değil…
Sağlam karakteri, güçlü kişiliğiyle sevin…
EY GÜZEL İNSANLAR!..
Bu hafta kendinize bir iyilik yapın…
Ve…
Şu son iki günde siyaseti unutun…
Kumpasları…
Müfterileri aklınıza bile getirmeyin…
Eğer seviyorsanız futbolu…
Verin kendinizi Beşiktaş – Galatasaray maçına…
Keyfini çıkarın bu sona kalmış güzel havaların…