MEDYA KÖŞESİ

Dersim katliamı ile İstanbul'un fethi aynı şey mi?

Yeni Şafak yazarı Salih Tuna bugünü Nuray Mert ve Ahmet Hakan'a ayırmış. Dersim tartışmasında Hakan ve Mert'in durduğu yeri eleştirmiş...

Dersim katliamı ile İstanbul'un fethi aynı şey mi?

GAZETECİLER.COM

Yeni Şafak yazarı Salih Tuna bugünü Nuray Mert ve Ahmet Hakan'a ayırmış. Dersim katliamının yeniden gündeme gelmesiyle başlayan tartışmalarda Mert ve Hakan'ın durduğu yer ve koydukları tavır Tuna için ciddi bir konu olmuş.

Sevgili Nuray Mert, Ahmet Hakan kardeşim ve Osman Paşam

"Neyse artık, Kılıçdaroğlu için daha fazla kelime yakmanın lüzumu yok. Biz dönelim yine Sevgili Nuray Mert ile Ahmet Hakan kardeşimize.

Hani biri Dersim'in tenkiline Malazgirt'ten dalınca, diğeri Yavuz'dan çıktı demiştik ya; devam edelim.

Bir gün arayla aynı telden çalıyor olmalarında bir garabet yok. Hatta biçimsel de olsa bir “düşünce geleneğine” delalet eder bu.

Lakin muhtevaya bakılırsa, bir “düşünce geleneği”nden çok bir “zincirleme kaza” söz konusu.

Dolayısıyla…

Mezkur kazanın kurbanı Ahmet Hakan kardeşimi mazur görüyorum.

“İstanbul'un Fethi” ile Dersim tenkili arasında kurmaya çalıştığı “korelasyon”u da Sevgili Nuray Mert'in “zihniyet devrimi”ne vermek en iyisi.

Her şey bir yana, Dersim halkı şu veya bu şekilde Bizans tebaasıyla karşılaştırılmaktan hoşnut olmayacağı için malum “korelasyon”un üzerine gitmemek daha hayırlı.

Gelgelelim…

“Dersim”lerin fazla kurcalanmaması için daha neyi ve neleri “harcayacak” (masaya sürecek) kadar gözünü karartan bir “zihniyet devrimi” ile karşı karşıya olduğumuzu merak ettim. “Mekke'nin Fethi” de sırada mı bari?

Sevgili Nuray Mert, “İstanbul'un Fethi”nin karşısına Sabiha Gökçen'in bombalaması marifetiyle elde edilen “Dersim'in Fethi”ni koymamızı belki istemiyor.

Ama…

Mademki Malazgirt'e, “İstanbul'un Fethi”ne falan ağzınızı açmıyorsunuz, Dersim'e de açmayın demeye getirdiği besbelli.

Bunu da, “tutarlı” olmak adına dillendiriyor.

Tuhaf tabii…

Olumsuzlukta “tutarlılık” (siz buna devamlılık deyin ) aranır mı yahu?

Şuncağıza ne buyrulur acaba:

Diyelim ki, Osman Pamukoğlu tek başına iktidara geldi.

Söylediği gibi de Samanyolu TV ve Zaman gazetesini yakarak icraatına başladı.

Hızını kessin diye önüne Rasim Ozan Kütahyalı'yı attık; onu da anında yaktı.

Ve, sıra bedelli askerlik yapanlara geldi.

Metin Özülkü'den Can Dündar'a kadar bedellilerden binlerce kişi bir köye sığınıp “Bu yaştan sonra askerlik yapamayız isyanı” başlattı.

Her Allah'ın günü bizlere yüzlerce mail gönderen bedelli askerlik taliplileri de onlara katıldı.

Osman Paşam da hazır eli yakmaya alışmışken, uygun bir Sabiha Gökçen bulup o köyü “yaktırdı.”

İmdi, bir Allah'ın kulu çıkar da “Paşam ne yaptın?!..” derse ne olacak?

Sevgili Nuray Mert, tutarlılık adına bu sefer de, “Dersim'e susmuştunuz, şimdi niçin konuşuyorsunuz?..” diyecek mi?

Demem o ki; tarihte “perakendecilik” olmaz ama, bu kadar gariban “toptancılık” da hiç olmaz."

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar