Dershanelerin kapatılmasını MİT mi önerdi?
“Dershanelerin kapatılma operasyonunun arkasında MİT olabilir”
ADNAN BERK OKAN
“Beyaz Saray Düştü” filmini izleyenler hatırlayacaklardır.
Beyaz Saray bir gurup terörist tarafından işgal edilir, başkan teslim alınır…
Peki, dünyanın bu en güvenli, en sıkı korunan binası nasıl işgal edilir?..
Başkan’ın özel güvenlik biriminin başındaki ajanın yardımıyla…
Peki...
Başkan'ı kim kurtarır?..
Güvenlik işine alınmayan ve hatta kızına yalan söylemekle suçlanan genç bir ajan tarafından...
Demek istemem o ki…
Liderler, önderler bazen en büyük kötülüğü en yakınlarından, en güvendikleri insanlardan görürler…
Neden?..
Güvenmedikleri insanlar lidere kötülük yapacak, zarar verecek kadar yanına yaklaşamazlar da ondan…
Peygamber Efendimize de zaman zaman vahiy kâtipleriyle yaklaşıp yanıltıldığı, zarara uğratıldığına ilişkin hadisler vardır…
Ey güzel insanlar!..
Sözü, Hizmet (Gülen Cemaati) ile Ak Parti Hükümeti arasındaki gerilime getireceğim…
“Beyaz Saray Düştü” filmiyle ilgisini anlatmadan önce de o filmi hatırlamama sebep olan şeyi söyleyeyim…
Ne mi?..
Nazlı Ilıcak’ın geçtiğimiz hafta CNNTÜRK’te yayınlanan Dörtbir Taraf programında yaptığı bir “öngörü”…
Ya da “kuşku”…
Hatırlarsanız gerginliğin sebebi olarak gösterilen özel dershanelerin kapatılma kararı için Ilıcak;
“Dershanelerin kapatılma operasyonunun arkasında MİT olabilir” demişti…
"MİT var” değil; “olabilir”…
Belki de, bir iddia olarak öyle duyumlar aldığını anlatmak istemişti…
“Beyaz Saray Düştü” filmini ve konusunu hatırlamama sebep olan şey Ilıcak’ın o kuşkusu ve vahiy kâtiplerinin sevgili Peygamber’e ettikleri ihanetti…
Amman ha!..
“MİT, Başbakan’a ihanet etti” gibi abartılı bir iddiada bulunacak değilim…
Ama…
Dershanelerin kapatılması fikrinin Başbakan Erdoğan’a, Fethullah Gülen’in en yakın çalışma arkadaşlarından biri olan Hadis Profesörü Kemalettin Özdemir (Siyaset yapıp da Cemaati yakından izleyenlerin Kemalettin Özdemir’i tanımamaları mümkün değil… Kısaca şöyle söyleyeyim: Cemaat’te ikinci Nurettin Veren vakası…) tarafından önerildiğine ilişkin çok çeşitli yerlerden duyumlar almıştım…
13 Şubat 2013’te “Hesap uzmanları cemaate dalar mı?..” başlığı altında yayımlanan makalemde bugün yaşananlara dikkat çekmiştim…
O gün dershanelerle ilgili bölümü yazmamıştım…
Çünkü bana o makalemde sohbet ettiğim emekli general arkadaşım; “yazmamam” kaydıyla Hükümetin önce dershanelerin kapatılmasını gündeme getireceğini söylemişti…
“Neden?” diye sorduğumda ise;
“Yazmaman şartıyla çünkü sahip olduğum bilgiden çok emin değilim ama yine de o bilgiyi seninle paylaşmak istiyorum” dedikten sonra Kemalettin Özdemir’den söz etmişti…
Emekli general dostuma göre; Fethullah Gülen’in en yakınındaki isimlerden biri olan; kimileri tarafından Cemaat’in Gülen sonrası lideri olacağı bile seslendirilen Kemalettin Özdemir, Cemaat’ten kopmuştu…
Ya da bizzat Başbakan tarafından koparılıp, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a yardımcı olması için görevlendirilmişti.
Tabii ki resmen değil…
Ve…
Özdemir, Fidan’a; Hizmet’in devletin içinde büyüyerek Devlet için tehlike olmaya başladığını, bazı bürokratların isimlerini de vererek uzun uzun anlatmıştı…
Nitekim verdiği isimler görevden alınmış veya çok etkisiz başka görevlere atanmışlardı…
Başka?..
Başkası şuydu:
Giderek öyle güçleniyordu ki...
Eğer önü kesilmez, ekonomik gücü budanmazsa sadece Ak Parti Hükümeti’ni değil; ondan sonra kurulacak bütün hükümetleri Cemaat yönetecekti…
Nasıl?..
Yargıdaki, eğitimdeki, emniyetteki, MİT’teki ve TSK’daki kadrolarıyla…
Peki ne yapmak lâzımdı Cemaat’in önünü kesmek için?..
Emekli general dostum; akıl hocasının Kemalettin Özdemir olduğuna inandığı o tedbiri bana şöyle açıklamıştı:
“Öncelikle dershaneler kapatılmalı…”
Neden?..
Çünkü dershanelerin kapatılması Cemaat’i hem madden (Yıllık dönen paranın 2.5 – 3 milyar lira olduğu söyleniyordu) zor durumda bırakacaktı hem de dershanelere gelen öğrencilerin hamur gibi (deyim bana ait değil) yoğrularak gelecekte Cemaat’in sadık birer müridi olmalarının önüne geçilecekti…
Dershaneler kapatıldıktan sonra da Cemaat’e ait banka, finans, eğitim, sağlık, medya ve bütün sektörlerdeki şirketlerin üzerine aynen Aydın Doğan’a yapıldığı gibi hesap uzmanları gönderilecekti…
İşin dershane boyutu hariç ikinci aşamayı yazdığım için Cemaat’in medyası bana çok kızmıştı…
Onlara göre ben uyarmıyor, temennilerimi söylüyordum…
Yani, benim aklıma ihtiyacı varmış gibi; Başbakan’a yol gösteriyordum…
Son günlerde ise en çok da bana o gün o yazdıklarım için sitem edenlerden “haklıymışsın” mesajları aldığımı biliyor musunuz?..
Şöyle de diyebilirim...
Beyaz Saray Düştü'de olduğu gibi en yakın çalışma arkadaşları Hocaefendi'ye ihanet ederken; küçümsenen, ciddiye alınmayan ben ise yaptığım analizlerle onlara yardımcı olmuştum...
Neyse…
Devam edeyim…
Dün Ankara’dan eski bir istihbaratçı dostum telefon etti…
Kemalettin Özdemir’in MİT Müsteşar Muavini yapılacakken son anda vazgeçildiğini anlattı…
“Neden?..” diye sorduğumda; “Başbakan’ın Cemaat’e savaş açtığının alenileşmesini önlemek için” cevabını verdi…
Aynı dostum çok önceleri Ömer Dinçer’in Milli Eğitim Bakanlığı’ndan alınarak yerine Nabi Avcı’nın getirileceğini, MEB Müsteşarlığı koltuğuna da Stratejik Düşünce Enstitüsü eski başkan yardımcılarından Dr. Yusuf Tekin’in oturtulacağını söylediğinde itiraf ediyorum inanmamış, kendisiyle hafif yollu dalga geçmiştim…
Neden mi?..
Bir bakıma meslektaşım olan sevimli ve sevgili Nabi Avcı’nın, Yusuf Tekin’le çalışabileceğine ihtimal vermemiştim de ondan…
Çünkü…
Yusuf Tekin, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun fikir ikiziydi…
MEB Müsteşarı olması demek hem doğrudan Davutoğlu’na bağlı olarak çalışacağının ve hem de Arap İslâm dünyası tarafından hiç sevilmeyen Gülen Cemaati ile hır çıkarılacağının göstergesiydi…
Nabi Avcı ise yönettiği bakanlığın Cemaat’le sürtüşme yaşamasına, hır çıkmasına bırakın izin vermeyi tahammül bile edemezdi…
Ama aynen dostumun dediği gibi oldu…
Sevgili Bakan Avcı, Müsteşarının etkisi altında kalarak Cemaat’i karşısına aldı…
(Bu arada not: Eski de olsa MİT’i ve o kurumda görev almış kişileri lütfen küçümsemeyin; müthiş istihbarat yeteneğine sahipler…)
Dershanelerin kapatılma fikri her ne kadar Kemalettin Özdemir’den çıksa da uygulamaya konulması Davutoğlu ve Fidan’la çok yakın dost olan Müsteşar Tekin yönetiminde olacak; gibi…
Peki…
“Tamam; masal gibi anlatıyorsun gayet iyi gidiyor da… Bütün bunların bir sebebi olması gerekmez mi?” diyenleriniz olacaktır…
Aslında sebebini yukarıda kısaca anlattım…
Cemaat’in devlet içinde kadrolaşması iddiaları…
Ve…
Erdoğan’ın, kendisinden önceki başbakanlar ve siyasi parti liderlerinin düştüklerine inandığı/inandırıldığı hataya düşmeme hesabı…
O hata ne mi?..
Söyleyeyim:
Gülen Cemaati’ne ihanet eden kimi Karun’lar Başbakan’a diyorlar ki:
“Sizden önceki başbakanlar ve liderler, Cemaat’in geçici, kendilerinin ve partilerinin ise kalıcı olduğunu düşündüler ve kısa vadeli hesaplarla ilişkiler kurdular… Ama gördüğünüz gibi bugün onların hiçbiri yok; Cemaat o günden çok daha güçlü olarak yoluna devam ediyor… Öyle bir şey yapılmalı ki; Cemaatin yönetimi de gönül verenleri de iktidarınızın ve Ak Parti’nin kalıcı, Cemaat’in gidici olduğuna inansınlar… Aksi halde… ”
“Aksi halde…”den sonrasını yukarıda belirtmiştim…
Bir kere de buraya yazayım:
“…. Cemaat giderek öyle güçleniyor ki; eğer önü kesilmez, ekonomik gücü budanmazsa sadece Ak Parti Hükümeti’ni değil; ondan sonra kurulacak bütün hükümetleri Cemaat yönetecektir… Nasıl mı?.. Yargıdaki, eğitimdeki, emniyetteki, MİT’teki ve TSK’daki kadrolarıyla…”
Demek istemem o ki…
Dershanelerin kapatılma plânlaması yeni değil…
Ak Parti Hükümeti, Cemaat’ten kurtulup oradan gelen oyları hem konsolide etmek ve hem de kalıcı olmasını sağlayabilmek için dershanelerin kapatılmasının şart olduğuna inanıyor…
Cemaat’in ipini çekme kararı ne zaman alındı?..
Gülen’in; İsrailli komandoların Marmara Gemisi’ne yaptıkları saldırı ve dokuz kişinin ölümünden sonra Hükümeti, geminin gidişine izin verdiği için eleştirdiği gün…
Ve daha sonra 7 Şubat 2012’de MİT’e yapılan baskının Cemaat’in savcıları tarafından yapıldığı iddia edildi iktidara destek veren medyada…
Ne yazık ki Cemaat’in gazete ve televizyonları da iktidar kanadının o iddiasını haklı çıkaracak haber/analizler yayımladılar…
Bendeniz o gün de uyardım Cemaatin medya yöneticilerini ve kimi yazarlarını…
Ama…
Beni dinleyeceklerine bana öfkelendiler…
Balyoz ve Ayışığı gibi kamuoyunda infial yaratan davalarda da Cemaatin medyası ve bazı yazarları öyle bir tavır aldılar ki, kamuoyu paşaları hapsettirenin Gülen olduğuna inandı…
İktidara destek veren medya da bu konuda başarılı yayıncılık yapar; bütün davaların sorumluluğunu Cemaat’in üzerine yıkarken, Başbakan ise paşalar için ne kadar üzüldüğünü ve suçlu olduklarına inanmadığını anlatıyordu gazetecilere…
Cemaat’in medyası ise adeta, “o paşaları biz hapsettirdik tabii” kıvamında yazılar yazıp, ekranlarda konuşmalar yaptılar…
Müebbed hapis cezaları yiyen paşaların ailelerinin ekranlarda ağlayışları, çırpınışları yayınlanırken; Cemaat'in gazetelerinde çalışan yazarlar televizyon ekranlarında o paşaların o cezaları hak ettiklerini anlatıyorlardı...
Ertesi gün gazeteciler.com'da o arkadaşları uyaran, Cemaat'e de Hocaefendi'ye de zarar verdiklerini anlatan yazılar yazdım, kimileri için "kaybetti" dedim ama dinleyen kim?..
Gülen şimdi o paşalar için yüreğinin yandığını söylüyor...
Ve bence samimi de…
Ama…
Kamuoyu Hocaefendi'nin yüreğinin yandığından önce Cemaat'in gazetelerinde yazan o emekli savcı ve hakimlerin ekranlarda o paşaları nasıl da aşağıladıklarını hatırlıyor...
Bir de Erdoğan'ın paşaları hapse attıran gücün Cemaat olduğuna ilişkin imalarını...
Hâsılı…
Gülen’le birlikte yıllarca omuz omza çalışan kimi yakın dostları Erdoğan’a öyle tüyolar verdiler; kamuoyunun hassas olduğu konularda suçu öyle bir yıktılar ki Hocaefendi’nin üzerine…
Tabii onlara en büyük desteği de Cemaat’in kimi yayın organları ve yazarları verdi…
Şimdi sırada dershaneler var…
Arkasından hastaneler, finans kurumları, okullar ve medyaya sıra gelecek…
Ya da cemaat “pes edecek”…
“Dershaneler, okullar, hastaneler, bankalar sizin olsun” diyecek…
Hep birlikte izleyeceğiz…
Tersi olmaz mı?..
Yani…
Başbakan Erdoğan Barzani, Suriye, Irak konularında yaptığı gibi; çıkıp da hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranıp; “dershaneleri kapatmaya kimsenin gücü yetmez” diyebilir mi?..
Cemaat'n yazarları, çizerleri, konuşurları daha fazla tahrik etmezlerse neden olmasın?..
[email protected]