Deniz Bayramoğlu
CNN Türk
Bugün ise Radikal gazetesinin internet sitesinde bir köşe yazısı, bir analiz kaleme almış Bayramoğlu. Son dönemde herkesin merak ettiği bir konuyu inceliyor: "Ekonominin patronu kim olacak?"
İşte Bayramoğlu'nu bu analizi için günün köşe yazarı seçtik. Yazısı pek çok köşe yazarının özeneceği bir şekilde tasarlanmış. Sorular soruyor, önce olanları derliyor, sorulara yanıt arıyor, kanıtlar ile aktardığı tezi destekliyor. Bugün "Ali Babacansız olmaz" diyenlerin Ali Babacan o koltuğa oturduğunda neler dediğini anımsatıyor... Berat Albayrak'ın köşesinde devamlılığa verdiği önemi anlatıyor.
İşte bizim de Günün Köşe Yazarı ilan etmemize sebep olan o köşe yazısı:
Malumunuzdur, 1 Kasım seçimlerini geride bıraktıktan sonra şimdi gündemimiz, yeni kabine... Daha başkanlık divanı seçilmeden hükümeti kurma görevi verilmiş, meclis başkanı belli olmadan kabine belli olacakmış gibi "ufak" meselelere takılmayalım lütfen. Esas meseleye geçelim... Ekonominin patronu kim olacak?
Kabine bugün-yarın açıklanacak. Ama farkında mısınız, kimse, içişleri bakanının kim olacağını sormuyor, spor bakanının kim olacağı TV ekranlarında tartışılmıyor, çevre bakanlığının kime verileceği AB raporlarında dile getirilmiyor. Sadece tek bir bakanlığa -ekonomiden sorumlu devlet bakanlığına- kimin geleceği tartışılıyor. Ve o tartışma şu da soru etrafında şekilleniyor:
Ali Babacan’la mı devam edeceğiz, yoksa Berat Albayrak’la mı?
Ali Babacan’ın nasıl bir ekonomi yönetimi anlayışına sahip olduğunu birinci elden biliyoruz. 2002’den bu yana ağırlıklı olarak ekonominin başındaki Babacan, hem içeride hem de dışarıda, istikrarın en önemli mimarlarından biri olarak görülüyor. Bunun en yakın örneğini AK Parti kongresi sırasında yaşamıştık. Fazla söze gerek yok, ekonominin aktörleri açısından zaten tanıdık ve muteber isim Babacan.
PEKİ YA BERAT ALBAYRAK?
Berat Albayrak’ın ekonominin başına geçmeye hazırlandığı iddiası bu yıl başından beri gündemdeydi. Bu iddiaların dillendirilmesiyle eş zamanlı olarak Berat Albayrak ismine yönelik eleştiriler de yükselmeye başladı. Bu itirazlardan ilkinin ve belki de en ses getireninin İslamcı-muhafazakar cenahtan gelmesi ise bir hayli anlamlı bana kalırsa... İslamcı bir çizgide yayın yapan Diriliş Postası gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Hakan Albayrak AK Parti kongresinin ardından kaleme aldığı “Bu mudur yani” başlıklı yazısında Berat Albayrak için şöyle demişti:
“Gençliğe verdikleri önemden bahsedip duranların ‘gençlik’ namına tek hamlesi, yazar Sadık Albayrak’ın oğlu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı olmasından başka bir özelliğini bilmediğimiz Berat Albayrak’ı MKYK’ya sokmak oldu.”
Hakan Albayrak gelen tepkiler üzerine ertesi gün bir başka yazı kaleme alarak kimilerine göre nedamet getirdi, kimlerine göre ise eleştirisinin arkasında durdu:
“Yazar Sadık Albayrak’ın oğlu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı olmasından başka özelliğini bilmediğimiz Berat Albayrak” dedim, ama ‘dünyanın önde gelen ekonomistlerinden’miş Berat Albayrak. Öyleyse vah bana, yuh bana. “Başbakan olacak adam” da diyorlar. Bu konuda kendimi yuhalamama gerek yok, çünkü ben zaten “Berat Albayrak’ı genel başkan yapsaydınız” demişim.
...(Erdoğan) Baştan Binali Yıldırım’ı tercih etmeli, Berat Albayrak’ı da önce ekonomi bakanı yapmalı/yaptırmalı ve 12 Eylül’deki kongrede de genel başkanlığa getirmeli/getirtmeli idi.”
Pek kimse hatırlamak istemiyor ama ekonominin direksiyonuna geçtiğinde Babacan için çok daha ağır sözler sarf edilmişti. Genç yaşına ilişkin “Bebecan”, aile meseleğine ilişkin “mefruşatçıdan bakan mı olur”, muhafazakar kimliğine yönelik “modern ekonominin gereklerinden anlamaz” gibi çok “derin ve seviyeli” eleştirilerle karşılaşmıştı Babacan (o dönem bunları söyleyenlerin, bugün “Babacan gitmesin” diye en çok haykıranlar olduğu da gözden kaçmasın).
Ekonomi ile ilgili görüşünü anlamak için gelin öncelikle Berat Albayrak’ın Sabah Gazetesi’nde yayınlanan ve o tarihte (21 ekim 2015) “Ali Babacan olmazsa olmaz” eleştirilerine yanıt olarak algılanan “Piyasalar! Endişeye mahal yok” başlıklı yazısına bir göz atalım.
Yazısına “Geçtiğimiz pazartesiden beri piyasalarda ülkenin ekonomik manada çıpasını kaybetme riskine dair çeşitli yorumlar yapılmaya başlandı” diyerek başlayan Albayrak, ekonominin kişilerle doğrudan ilişkisi olmadığını, bu çerçevede gelen “o şahıs böyle söyledi, şu siyasi böyle dedi, bu küskün kişi şöyle dedi” gibi açıklamaların da algı oluşturmaya yönelik olduğunu ifade ediyor. Ve yazının kilit cümlesi de zaten bu ifadenin ardından geliyor:
“Bu iktidar kendi döneminde elinden geldiğince ülke ekonomisi için en doğru olanı yaptı. Şahıslardan öte hep prensipleri çizgisinde kararlar aldı, ülkeyi yönetti.”
Ve ekliyor; şahıslar değil “sağlam irade”nin bizzat kendisiydi aslında ekonominin çıpası.
Kendisinin ne yapacağı, nasıl bir ekonomi yönetimi izleyeceğine dair ipuçlarını ise ilerleyen satırlarda buluyoruz. Devamlılığa vurgu yapıyor Berat Albayrak; bunu da 63. Hükümet döneminde planlanan ama hayata geçirilemeyen “yapısal reformlar, İstanbul Finans Merkezi projesi, reel sektörün önünü açacak birçok hamleden sermaye piyasalarının daha da derinleşmesine kadar birçok konu rafta hayata geçmeyi bekliyor” sözleriyle yazıya döküyor. Ve bu yazı yine kurumsallık vurgusu ve “şahıslara takılmayalım” vurgusu ile sona eriyor.
Berat Albayrak’ın yine Sabah Gazetesi’nde (31 Ağustos’ta) yayınlanan yazısında ise temel küresel gelişmeleri nasıl değerlendirdiğini öğrenebiliyoruz. Bu gelişmeleri, hem jeopolitik hem de finans piyasaları çerçevesinde değerlendiren Albayrak’ın kişisel tutumu ilerleyen satırlarda ortaya çıkıyor.
Albayrak yaşanan çalkantılara verilen bugüne dek verilen ekonomik yanıtların artık tartışmalı olduğunu şu sözlerle aktarıyor:
“Artık değerli dolar ve faiz artışı manevralarının ne kadar sürdürülebilir olduğu daha yoğun tartışılıyor. Ve bundan sonraki politikalara diğer ülkelerin vereceği tepkiler daha fazla ehemmiyet kazanıyor. Dolayısıyla bu istikamette hesap edilen stratejiler her geçen gün revize edilmeye ihtiyaç duyuyor.”
Geride bıraktığımız dönemde ekonomiye ilişkin en önemli endişelerin, mali disiplin ve Merkez Bankası’nın bağımsızlığı konuları etrafında şekillendiğini hatırlatarak bu alıntıların bize neler söylediğine bakalım:
Öncelikle Albayrak, devamlılığa vurgu yapıyor ve ekonomi politikalarının bir gecede değişmeyeceğini söylüyor. İkincisi, 63. Hükümet döneminde gerçekleştirilemeyen reformların gerçekleştirileceğini ifade ediyor. Bunun yanında Küresel finans iklimini, jeopolitikten ayrı düşünmediğini ortaya çıkıyor. Yüksek faiz ve değerli kur politikasına pek de inanmadığını anlaşılıyor. Ve en önemlisi, “aslolan ‘sağlam irade’nin kendisidir, ekonominin başında kimin olduğu değil” vurgusuyla da kurumsal kimliğe vurgu yapıyor.
Elbette bu aktardıklarımız Berat Albayrak’ın yazdıklarından çıkarttığımız sonuçlar. Koltuğa oturduktan sonra aynı noktada kalır mı bilemeyiz. Ak Parti’nin bugüne dek ekonomi ve piyasaların arzusu hilafına pek de hareket etmediğini biliyoruz. Dolayısıyla Berat Albayrak’ın ekonomi yönetiminin başına geçmesiyle radikal bir değişiklik –mesela düşük faiz politikası- beklemediğimizi söyleyelim.