ANALİZ

Davutoğlu ile Kissinger farkı

İnşallah bütün bunlar sayıları az da olsa savaş çığırtkanlığı yapan tuzu kuru hamasîlerin gazını almak içindir…

Davutoğlu ile Kissinger farkı

GAZETECİLER.COM - ÖZEL ANALİZ
YAKUP MURAT

Henüz bir savaşın tarafı değiliz…

Ama…

Konuşmalar…

Yazışmalar…

Söylemler…

Söylevler; bir savaşa doğru hızla gittiğimize işaret ediyor…

İnşallah bütün bunlar “Düşman” ya da “Düşmanlar” için gözdağından ibarettir…

İnşallah bütün bunlar sayıları az da olsa savaş çığırtkanlığı yapan tuzu kuru hamasîlerin gazını almak içindir…

İnşallah savaşsız çözülür her şey…

Çünkü…

Savaş öyle bir felâket ki…

Yüz binlerce şehit tabutu geliyor şehirlerinize…

Milyarlarca lira zarar ediyorsunuz…

Ve bütün bunlara rağmen…

Savaşmadan önce sizden istenilenlerin ya daha fazlasını veriyorsunuz…

Veya…

Kazanmışsanız eğer, yine de savaştan önce vermek istemediklerinizin bir kısmını veriyorsunuz…


        *   *   *


Keşke dünyada her sorun savaşmadan çözülse…

Ama…

Olmuyor…

Savaşan taraflar savaşı kazanacağını ve masadaki bütün parsayı tek başına alacağını hesaplıyor…

Ve savaş bitiyor…

Kazanan, savaş öncesinde “alırım” dediklerinin büyük bir kısmımı alıyor ama…

Arkada, bir daha asla geri gelmeyecek yüz binlerce yitirilmiş hayat…

Ve…

Savaş meydanlarında kazanılandan çok daha fazla savaş harcaması…

Yıkıntı…

Harabe…

Ve…

Hatta…

Uzun süreli bir barışın kurulamayacağını bildiği için yenilene de bir şeyler vermek zorunda kalıyor…


        *   *   *


Oysa…

Savaşmadan önce taraflar güçlerinin yettiği ve hak ettikleri kadar istemeyi bilseler…

Ve…

İki tarafın da kabul edebileceği, kabul etmesi gereken noktada mutabık kalabilseler hiç savaşmayacaklar…

Yüzbinlerce fukara ölmeyecek…

Milyarlarca dolarlık kaynak silah üreticilerinin, tüccarlarının ve finansörlerin kasalarına transfer olmayacak…


        *   *   *


Yakın tarihe baktığımda bir şey dikkatimi çekiyor…

Hiçbir başkan ya da başbakan ülkeyi yönettiği dönemde “iki kere” savaş emri vermiyor…

Belki veren var ama ben bulamadım…

Neden böyle?..

Çünkü…

Bir kere savaş kararı veren siyasetçi (Asker kökenli değilse eğer.) savaşın felâketlerini bizzat yaşayarak öğreniyor…

İkinci defa savaş emri vermeyi aklı da vicdanı da yüreği de kabul etmiyor…


        *   *   *


Kissenger, Diplomasi isimli kitabında Gorbaçov’un 9 Eylül 1985 tarihli Time’da yayımlanan söyleşisinden bir bölümü alıntılar…

Gorbaçov şöyle demektedir:

“Bana Sovyet – Amerikan ilişkilerini belirleyen başlıca şeyin ne olduğunu soruyorsunuz. Sanırım değişmez gerçek şudur ki, birbirimizi sevelim ya da sevmeyelim; ya birlikte yaşayacağız yahut da birlikte yok olacağız. Cevap vermemiz gereken başlıca soru, birbirimizle barış içinde yaşamak için başka bir yol olmadığını anlamaya ve düşünüş ve hareket tarzımızı, savaşçı durumdan barışçı duruma çevirmeye hazır olup olmadığımız sorusudur.”

ABD, dünyadaki tek rakibinin zorda olduğunu görüp istismar edebilir ve Rusya’ya savaş açıp kazanabilirdi de…

Ama…

Kendisi de yok olmasa bile yüz yıllar sürecek bir yeniden dirilişe ihtiyaç duyacağından emindi…

Ve…

ABD’yi yöneten akıl Rusya’yı Sovyetleri savaşla yenerek yıkmak yerine, politikayla yıkmayı denedi…

Ve…

Başardı…


        *   *   *


2008’den sonra Türkiye’nin dış politikasına Davutoğlu yön verdi…

Ve ne yazık ki…

2003 – 2008 yılları arasında bütün dünyanın hayranlıkla izlediği Türkiye’nin gerileme devri onun dışişleri bakanı olmasıyla başladı…

Davutoğlu gelmiş geçmiş “En başarısız” dışişleri bakanı olarak geçti tarihimize…

Çünkü…

Kissenger önce dış işleri bakanlığı yaptı…

Sonra kitap yazdı (Diplomasi. Türkiye İş Bankası Kültür yayınları. 2000. Çeviren: İbrahim H. Kurt.)…

Davutoğlu ise önce kitap yazdı sonra dışişleri bakanlığı yaptı...

Kissenger bildiklerini bizzat yaşayarak öğrendikleriyle doğrulattı ya da yanlışlarını gördü…

Davutoğlu ise sadece bildikleriyle yazdı ve uygulamaya geçince ülkemizin dış politikasını da yakın geleceğini de perişan etti…

Stratejik Derinlik isimli kitabını Suriye ve Rusya krizlerini yaşadıktan sonra yazsaydı eğer eminim çok farklı stratejiler önerecekti…

Veya…

Kissenger’ın “Diplomasi” kitabını okuduktan sonra tayin etseydi politikalarımızı, eminim Suriye ve Rusya krizlerini yaşamayacaktık…


        *   *   *


Bugün medyamızda ve ekranda son askeri ve siyasi gelişmeler konusunda ahkâm kesenleri okuyor dinliyorum da acı acı gülümsüyorum…

Her zaman koruduğum ve kaybetmemek için kendime telkin ettiğim umutlarımı kaybetmekten korkuyorum…

Ama…

Her şeye rağmen umutluyum…

Her şeye rağmen sonunda aklın galip geleceğine inanıyorum…


ÇOK OKUNANLAR