Çok fazla kurcaladın be Cem Özer!..
En sık gördüğü insanların başında alacaklı avukatlarıyla icra memurları geliyordu...
ADNAN BERK OKAN
Sevgili Cem Özer;
Seni yakından tanımam...
Hayatım boyunca samimiyetinden ve sevgisinden hiç şüphe etmediğim ilk beş dostumdan biri olan Cenk Koray tanıştırdı bizi...
Ve seni ondan dinlediğim kadarıyla tanıdım daha ziyade...
Daha hukukta okurken kabına sığmayan bir tip olduğun söylenir...
Çabuk düşündüğünü, akıcı konuştuğunu ise seni mesleğini yaparken çokça dinlediğim için ben tahmin ediyorum...
Rahat hareketlerinle kendine güveni olan bir tipsin...
Belki de tam aksii, "mezarlıktan geçerken ıslık çalan tiplerdensin"...
Özgüvenli görünürken de müthiş oyunculuğunu sergiliyorsun belki de...
Değerli kardeşim;
Herkesle kolayca samimiyet kurabiliyorsun...
Birlikte olduğun büyüklerin, sen yanlarında olduğunda sıkıntılarını unutuyorlarmış...
Gerçekten (her ne kadar fazla çokbilmiş, ukalâ ve dik kafalı görünsen de) sevimlisin...
Neşelisin...
Yine Cenk'e göre, hayatının hiçbir dakikasında üzüntü, keder, kötümserlik yokmu...
Acılarla fazla samimi olduğun için kolay yıkılacak biri değilmişsin...
Çok rahat kahkaha atabiliyorsun...
İstersen hemen "bay hüzün" olabiliyormuşsun...
Samimi olduğun konusunda ortak görüş hâkim......
Evet...
Bazılarına göre "samimi" değil, "samimi görünümlüsün" ama yine de seni tanıyanların çoğu samimiyetinden şüphe etmiyor...
Çünkü eskilerin "çingene pilici" dedikleri tür bir sıcaklık yayıyormuşsun çevrene...
endisi de enerji yüklü olan Cenk; "Enerjisi olumlu, olumluluğu enerji dolu" diyordu senin için...
Ve bir de "Şeytan tüyü var puştta" demişti bir gün...
Yeşil Kabare'de sahneye çıkıp tumba çalmaya çalıştığın (çaldığın değil) yıllarda henüz yirmili yaşların başlarında olmalıydın...
Sahne arkadaşların ise yolun yarısını çoktan geçmişlerdi...
Ama dedim ya...
Seviyorlardı sen veleti...
Sevgili Cem;
O günlerde ya şansın yaver gidiyordu...
Ya kendini iyi satıyordun...
Ya da gerçekten çok iyiydin...
Aksi halde başarı merdivenlerini o kadar hızlı tırmanabilmen mümkün müydü?..
"Sabırsızlığı başına belâ olacak" demişti (rahmetli) Cenk bir gün...
Sonra da devam etmişti, "bir de saflığı... Herkese inanıyor hıyar!"...
Lise mezunu (Hukuk terk), tiyatro eğitimi almamış bir delikanlı nasıl oluyordu da öylesine çabuk tırmanıyordu "başarı" merdivenlerini; şaşırıyordum?..
Nasıl oluyordu da delikanlı yaşında çok para kazanıyordun...
Ama...
Ya parayı sevmiyordun...
Ya, para seni sevmiyordu...
Ya da kazandığın parayı tumayı beceremiyordun Cem...
Çünkü...
Ya en zirvelerde geziniyordun parasal güç açısından...
Ya da günlük hayatında en sık gördüğün insanların başında alacaklı avukatlarıyla icra memurları geliyordu...
Bir gün yine senden konu açıldığında, "kaderine sıçayım" demişti Cenk... "O da benim gibi... Kazanıyor ama Allah zengin olmasını istemiyor"...
"Allah kulları arasında ayrım yapmaz be Cenk" demiştim... "Belli ki sen de Cem de fazla zorluyorsunuz kısmet çeşmenizi"...
Ve sonra anneciğimden (mübarek ellerinden öperim Hacı Anacığım) çocukluğumda dinlediğim bir öyküyü anlatmıştım...
"Koşun!" diye bağırıyormuş bir küçük çocuk köyün sokaklarında koşarken...
"Koşun... Kısmet çeşmeleri açıldı, herkesin çeşmesinin kurnasından kısmet akıyor"...
Kaderinden şikâyetçi genç bir köylü de koşmuş meydana...
Görmüş ki sıra sıra çeşmeler ve insanlar kendi çeşmelerini kapmak için koşuşturuyorlar...
Ama...
MUslukların kiminden gürül gürül akıyor su, kiminden parmak kalınlığında, kiminden ise ip gibi...
Kaderine lânet okuyan genç köylüye ip gibi akan musluklardan biri kalmış...
Yanındakine bakmış bilek kalınlığında akıyor...
Bir kez daha küfretmiş kaderine...
Hemen yan tarafına eğilip bir çubuk almış...
Çubuğu musluğun ağzına sokup kurcalamış...
Suyun akışı biraz daha incelmiş...
Yine diğer musluklara bakmış, onunki kadar ince akan hiç yok...
Bir kez daha sokmuş elindeki çubuğu, bir kez daha kurcalamış...
Bu sefer o incecik akan su da gitmiş...
Tek damla bile akmıyormuş...
O kadersiz(!) köylüyü izleyen bir bilge kişi yaklaşmış yanına...
Sırtını sıvazlamış köylünün...
"Kurcalama kızanım... Fazla zorlama" demiş... "Senin kısmetin o kadar"...
Sevimli kardeşim;
Anacığım bu öyküyü anlattıktan sonra devam etmişti:
"Kısmetse gelir Hint'ten Yemen'den, kısmet değilse ne gelir elden"...
Ve sonra da son darbeyi vurmuştu kısmetle ilgili:
"Allah yapacaksa kulunun işini, mermere geçirir çürük dişini, Allah bozacaksakulunun işini, muhallebi yerkenkırar altın dişini"...
Kısmetini çok mu zorladın yoksa Cem?..
Çok kötü günlerin oldu ama aşmayı da bildin...
Bir, "çok kötü" dönemini daha Nurgül Yeşilçy'la evlendikten sonra aştığını söylüyordu seni tanıyanlar...
Ama Cenk'in (Koray) söylediği gibi fazla sabırsızmışsın...
Ya da Hacı anacığımın öyküsündeki "şükürsüz" gibi yine zorladın kısmetini...
Ve azıcık da olsa damlayan çeşmeyi de kuruttun...
Bundan sonra inşallah ders almışsındır...
Yeteneğini sabırla desteklersin...
Gözlerinden öperim...
[email protected]
Sevgili Cem Özer;
Seni yakından tanımam...
Hayatım boyunca samimiyetinden ve sevgisinden hiç şüphe etmediğim ilk beş dostumdan biri olan Cenk Koray tanıştırdı bizi...
Ve seni ondan dinlediğim kadarıyla tanıdım daha ziyade...
Daha hukukta okurken kabına sığmayan bir tip olduğun söylenir...
Çabuk düşündüğünü, akıcı konuştuğunu ise seni mesleğini yaparken çokça dinlediğim için ben tahmin ediyorum...
Rahat hareketlerinle kendine güveni olan bir tipsin...
Belki de tam aksii, "mezarlıktan geçerken ıslık çalan tiplerdensin"...
Özgüvenli görünürken de müthiş oyunculuğunu sergiliyorsun belki de...
Değerli kardeşim;
Herkesle kolayca samimiyet kurabiliyorsun...
Birlikte olduğun büyüklerin, sen yanlarında olduğunda sıkıntılarını unutuyorlarmış...
Gerçekten (her ne kadar fazla çokbilmiş, ukalâ ve dik kafalı görünsen de) sevimlisin...
Neşelisin...
Yine Cenk'e göre, hayatının hiçbir dakikasında üzüntü, keder, kötümserlik yokmu...
Acılarla fazla samimi olduğun için kolay yıkılacak biri değilmişsin...
Çok rahat kahkaha atabiliyorsun...
İstersen hemen "bay hüzün" olabiliyormuşsun...
Samimi olduğun konusunda ortak görüş hâkim......
Evet...
Bazılarına göre "samimi" değil, "samimi görünümlüsün" ama yine de seni tanıyanların çoğu samimiyetinden şüphe etmiyor...
Çünkü eskilerin "çingene pilici" dedikleri tür bir sıcaklık yayıyormuşsun çevrene...
endisi de enerji yüklü olan Cenk; "Enerjisi olumlu, olumluluğu enerji dolu" diyordu senin için...
Ve bir de "Şeytan tüyü var puştta" demişti bir gün...
Yeşil Kabare'de sahneye çıkıp tumba çalmaya çalıştığın (çaldığın değil) yıllarda henüz yirmili yaşların başlarında olmalıydın...
Sahne arkadaşların ise yolun yarısını çoktan geçmişlerdi...
Ama dedim ya...
Seviyorlardı sen veleti...
Sevgili Cem;
O günlerde ya şansın yaver gidiyordu...
Ya kendini iyi satıyordun...
Ya da gerçekten çok iyiydin...
Aksi halde başarı merdivenlerini o kadar hızlı tırmanabilmen mümkün müydü?..
"Sabırsızlığı başına belâ olacak" demişti (rahmetli) Cenk bir gün...
Sonra da devam etmişti, "bir de saflığı... Herkese inanıyor hıyar!"...
Lise mezunu (Hukuk terk), tiyatro eğitimi almamış bir delikanlı nasıl oluyordu da öylesine çabuk tırmanıyordu "başarı" merdivenlerini; şaşırıyordum?..
Nasıl oluyordu da delikanlı yaşında çok para kazanıyordun...
Ama...
Ya parayı sevmiyordun...
Ya, para seni sevmiyordu...
Ya da kazandığın parayı tumayı beceremiyordun Cem...
Çünkü...
Ya en zirvelerde geziniyordun parasal güç açısından...
Ya da günlük hayatında en sık gördüğün insanların başında alacaklı avukatlarıyla icra memurları geliyordu...
Bir gün yine senden konu açıldığında, "kaderine sıçayım" demişti Cenk... "O da benim gibi... Kazanıyor ama Allah zengin olmasını istemiyor"...
"Allah kulları arasında ayrım yapmaz be Cenk" demiştim... "Belli ki sen de Cem de fazla zorluyorsunuz kısmet çeşmenizi"...
Ve sonra anneciğimden (mübarek ellerinden öperim Hacı Anacığım) çocukluğumda dinlediğim bir öyküyü anlatmıştım...
"Koşun!" diye bağırıyormuş bir küçük çocuk köyün sokaklarında koşarken...
"Koşun... Kısmet çeşmeleri açıldı, herkesin çeşmesinin kurnasından kısmet akıyor"...
Kaderinden şikâyetçi genç bir köylü de koşmuş meydana...
Görmüş ki sıra sıra çeşmeler ve insanlar kendi çeşmelerini kapmak için koşuşturuyorlar...
Ama...
MUslukların kiminden gürül gürül akıyor su, kiminden parmak kalınlığında, kiminden ise ip gibi...
Kaderine lânet okuyan genç köylüye ip gibi akan musluklardan biri kalmış...
Yanındakine bakmış bilek kalınlığında akıyor...
Bir kez daha küfretmiş kaderine...
Hemen yan tarafına eğilip bir çubuk almış...
Çubuğu musluğun ağzına sokup kurcalamış...
Suyun akışı biraz daha incelmiş...
Yine diğer musluklara bakmış, onunki kadar ince akan hiç yok...
Bir kez daha sokmuş elindeki çubuğu, bir kez daha kurcalamış...
Bu sefer o incecik akan su da gitmiş...
Tek damla bile akmıyormuş...
O kadersiz(!) köylüyü izleyen bir bilge kişi yaklaşmış yanına...
Sırtını sıvazlamış köylünün...
"Kurcalama kızanım... Fazla zorlama" demiş... "Senin kısmetin o kadar"...
Sevimli kardeşim;
Anacığım bu öyküyü anlattıktan sonra devam etmişti:
"Kısmetse gelir Hint'ten Yemen'den, kısmet değilse ne gelir elden"...
Ve sonra da son darbeyi vurmuştu kısmetle ilgili:
"Allah yapacaksa kulunun işini, mermere geçirir çürük dişini, Allah bozacaksakulunun işini, muhallebi yerkenkırar altın dişini"...
Kısmetini çok mu zorladın yoksa Cem?..
Çok kötü günlerin oldu ama aşmayı da bildin...
Bir, "çok kötü" dönemini daha Nurgül Yeşilçy'la evlendikten sonra aştığını söylüyordu seni tanıyanlar...
Ama Cenk'in (Koray) söylediği gibi fazla sabırsızmışsın...
Ya da Hacı anacığımın öyküsündeki "şükürsüz" gibi yine zorladın kısmetini...
Ve azıcık da olsa damlayan çeşmeyi de kuruttun...
Bundan sonra inşallah ders almışsındır...
Yeteneğini sabırla desteklersin...
Gözlerinden öperim...
[email protected]