Çok can sıkıcı adamsın vesselâm...
Üniversitelerin hocasız, verilen eğitimin kalitesiz olduğunu söyleyiverdin her zamanki patavatsızlığınla
ADNAN BERK OKAN
Televizyonun risıvırına sinyal gelmeyince, tamircisi gelmişti evimize…
Adettendir…
Ben de her Türk “orta yaşlısı” gibi konuğumla sohbet etmeden duramamıştım…
“Yüksek tahsil yaptın mı?..” diye başladım muhabbete…
“Ziraat fakültesini bitirdim…”
“Neden ziraat mühendisliği değil de televizyon tamirciliği yapıyorsun?..”
“İş yok abi…”
“Madem ziraatçılıkda iş yok sen de elektronik okusaydın…”
“Puanım yetmedi..”
“Yok yok üniversitede değil, lisede okusaydın elektronik…”
“Var mıydı da okumadım abi?..”
* * *
Az sonra okuyacağınız konuşma ise, henüz çok yaşlı olmasa da inşaatçılığımızın zihniyeti yaşlı olduğu için giderek ve hızla eskiyen evimizin sürekli su akıtan musluklarını tamir için davet ettiğimiz genç adamla benim aramda geçti…
“Liseyi bitirmişindir herhalde...”
Yine yaptın yapacağını… Şurada 77 milyon ne güzel uyutulmuştuk siyasi medyanın hipnozuyla… Herkes kendisini her yanından “meslekli insan” fışkıran, büyümüş, kocamanlık zengin bir ülkenin yurttaşı sanıyordu… “Ünivseristesiz il ve ilçe kalmayacak” diye ne güzel de hava atıyordu bu ülkeyi yönettiklerini zannedenler… Tuttun, onların havalarını alıverdin birden… Üniversitelerin hocasız, verilen eğitimin kalitesiz olduğunu söyleyiverdin her zamanki patavatsızlığınla(!).. Çok can sıkıcı adamsın vesselâm… Ne güzel uyuyorduk… |
“İşletme mezunuyum…”
“İşletme mi?..”
“Evet, işletme…”
“Neden o işi yapmıyorsun?..”
“İş bul yapayım abi…”
“Nerede öğrendin su tesisatçılığını?..”
“Patronun yanında…”
“Patronun hangi üniversiteden mezun?..”
“Ne üniversitesi abi?.. Patron ilkokul mezunu, babamın amcası..”
* * *
Şimdi de İstanbul’da bir berber (Hoş, camında “Kuaför” yazıyor ya neyse) dükkânında, saçlarımı traş eden bir genç adamla yaptığımız sohbeti sunayım sizlere…
“Okullu musun?..”
“Hayır efendim, mezun oldum?..”
“Berberlik meslek okulundan mı?...”
“Hayır efendim… Liseden sonra birkaç sene üniversiteye giremeyince bu mekânda – Patron babamın patronunun kuaförü- kalfalık yaptım. Zaten ilk öğrenim sürecinde de tatillerde buraya gelip gidiyordum…”
“Eeeee?.. Sonra ne oldu?.. Kuaför üniversitesine mi yaptırdın kaydını?”
“Olur mu efendim?.. Öyle bir üniversite yok…”
“Yani, liseden sonra okumadın mı?.. Okuyamadın mı?..”
“Eskişehir İktisadi Ticari İlimler akademisi mezunuyum efendim…”
“Nerden?..”
“Evet, Eskişehir İktisadi Ticari İlimler Akademisinden mezun oldum…”
“Kocca sanayi ve ticaret şehri Eskişehir’de iş bulamadın mı….….” dedim ve sustum…
Utandım…
Elindeki makası estetik hareketlerle olmayan saçlarımın üzerinde gezdiren ve hem de işini mükemmel yapan genç adamın mesleğini aşağıladığımı hiç fark etmemiştim…
Ne de olsa ben de “eski kafalı” biriydim…
Tahsilin devlet ya da özel sektörde sigortalı ve masa başında oturarak çalışmak için yapıldığını düşünen sıradan bir kasabalı idim…
İşte o anda birden, “Üniveriste mezunluğunun her şey”, erkek berberliğinin ise “seviyesi düşük bir iş” olduğunu zannetme geri zekâlılığına düşmüştüm…
Cümlemi tamamlamadım…
“Af edersin çocuğum” dedim mahcup bir ses tonuyla…
Başımı arkaya yasladım…
Aynadan beni delip geçtiğini hissettiğim gbakışlarıyla karşılaşmaktan korkmuştum…
“Rica ederim efendim” dedi…
Manavdan hünnap aşıran huysuz ihtiyar gibi baktım tepeden…
Gülümsediğini gördüm…
Ey güzel insanlar!..
Bu benim yaptığım minik sohbetlerin benzerlerini kim bilir ne çoğunuz yapmıştır…
Ve…
Sürekli “büyüdüğü” iddia edilen Türkiye’nin milyonlarca mesleksiz üniversite mazunları cehennemi olduğunu fark etmişsinizdir…
Evet…
Evet…
Milyonlarca üniversite mezunu “mesleksiz” yurttaş…
Neden?..
Çünkü…
Asrın liderleri “meslek okulu” deyince sadece “İmam hatip” olarak anlıyorlar…
Ne su ve ne de elektrik tesisatçılığı “meslek” değil onlara göre…
Hemşirelik de meslek değil..
Turizmcilik de…
Torna tesfiyecilik de…
Berberlik, kuaförlük de…
Kaynakçılık, marangozluk da meslek değil…
Kaportacılık, motor tamirciliği de…
En önemlisi…
Gelişmiş Batı ülkelerinin en gözde mesleklerinden biri olan “Nalbantlık” neredeyse unutulup gidecek…
Talep çok, okulu yok…
Yani…
Aklınıza gelen veya hatırlayamadığınız ne kadar “meslek” varsa; ya okulu yok, ya da taliplisi yok…
Yurttaşlarımız üniversite okuyup “Tahsilli” olmak istiyor ama çalışacakları “iş” olmadığını bilmiyor belli ki…
Sanayici ise üretim yapacak ama “Kalifiye eleman” bulamıyor…
Tezgâhın başına uluslararası ilişki ya da işletme veya arkeoloji okumuş birini getirip koyacak değil ya patronlar…
Neredeyse her şehirde ve hatta kasabada en az bir üniversite var ama meslek okulu sayısı tiyatro sayısı kadar bile değil…
Abarttım mı?..
Peki…
Kabul…
Abarttım…
Ama…
Başka türlü bu sorunlarla kimsenin ilgilendiği de yok ki arkadaş…
Hey Koca usta!..
Kim mi?..
Çetin Altan…
Yıllardır “Mesleksiz Türkler” deyip durur ama ne dineleyeni var ne anlayanı…
Dün, konuyla ilgili Ahmet Hakan’a söylediklerini okuyunca bir kez daha çınlattım kulaklarını…
Ey bu ülkeyi yönettiklerini zanneden zevat!..
Yeter artık şu üniversiteler yahu…
Tamam…
Askerler (Ve tabii aileleriyle) çekilince şehirlerden, esnaf iş yapamaz oldu…
Siz de bu defa öğrencilerin harçlıklarıyla ekonomiyi canlandırmak istiyorsunuz…
Kabul ama…
Olmuyor ki…
Bizim dönemimizde ortaokul öğretmenliği yapamayacak düzeyde devlet memurları, o kasaba üniversitelerinde ve hem de “Prof.” ünvanıyla ders veriyor…
Yazık oluyor eğitim sistemimize…
Yazık oluyor gençliğimize…
Milyonlarca hem işsiz ama hem üniversite mezunu genç, pimi çekilmiş el bombası gibi dolanıp duruyor orta yerde…