Çınar Oskay Rio'dan Hatay'a 'Gezi'yi yazdı
Gezi olayları bugün birinci yılını doldurdu. Çınar Oskay, Türkiye’yi değiştiren 365 günü saha haberleriyle ve derinlemesine söyleşilerle izledi. Haziran: Şehrin En Güzel Yazı kitabı raflarda okurla buluştu.
Gezi olayları bugün birinci yılını doldurdu. Çınar Oskay, Türkiye’yi değiştiren 365 günü saha haberleriyle ve derinlemesine söyleşilerle izledi. Haziran: Şehrin En Güzel Yazı kitabı raflarda okurla buluştu. Çınar Oskay ile Hürriyet'ten İhsan Yılmaz konuştu. İşte o röportajdan çarpıcı bir bölüm:
Bugün Gezi’nin birinci yıldönümü. Bir yılın dökümünü bir kitapta toplamış biri olarak sence bugün nasıl geçecek?
- Umarım polis ‘sabırlı’ davranır, aşırı şiddet kullanmaz, kimse yeni felaketler yaşamaz. Tek isteğim bu. Bugün ne olacağı dış odaklara, Cemaat’e, Ali’siz Alevilere filan bağlı değil. Polisin alacağı önlemlerin hukuki, medeni bir ülkede kabul edilebilir ölçüde olup olmamasına bağlı.
İktidarın şiddet konusunda başından itibaren hiç geri vites yapmamasını neye bağlıyorsun?
- Gezi’de ortaya çıkan ruhu anlayabilecek hayal gücüne sahip olmamasına, özgür bir hayat, gerçekten demokratik bir ülke fikrini kucaklayamamasına... Temelde politik ve felsefi vizyon eksikliğine, derin hümanizm yoksunluğuna bağlıyorum.
Gezi etkisinde gelecek nasıl şekillenir sence? Bir şeyler değişir mi?
- Bence Gezi kısa vadede kazanmasa da kaybetmeyecek bir ruh çıkardı ortaya. Hapse atılacak generaller, susturulacak gazeteciler yok bu sefer sahnede. 81 ilde, milyonlarca insan var. Cannes’da Altın Palmiye kazanan Nuri Bilge Ceylan da, Okmeydanı’nda sokak ortasında öldürülen küçük bir çocuk da içlerinde. Vurdukça güçlenecek bir ruh bu. İnsanlar statlarda Ali İsmail Korkmaz marşı söylüyor, küçük Berkin toprağa bir milyon kişi eşliğinde veriliyor. İktidar bu şiddetle iktidarını pekiştirmiş mi oluyor? Durulması, insanları dinlemesi, rahatlatması lazım.
Kitaplar aslında biraz da olaylardan ders çıkarmak için yazılır. Senin çıkardığın ders ne oldu?
- En büyük ders, ülkemden umudu kesmemek oldu. Hayatlarını, üzerlerine örtülen bir şalın altında heba etmeyecek insanlar olduğunu öğrendim. Özgürce, insanca bir hayat hayali kuranların, sandığım kadar az ve güçsüz olmadıklarını öğrendim. Ve Türklerin, insanlığın en yüksek değerlerini, dünyadaki herkesten büyük bir tutkuyla sahiplendiklerini gördüm. “Utanmalıyız! O hakir gördüğümüz Türkler birkaç ağaç için ortalığı birbirine kattı” demişti sanırım bir Alman gazetesi. Gezi, görkemli, yeni bir insanın doğuşunu müjdeledi bana.
İnsanlar değişti mi?
- BDP’lilerle aynı çimlerde çay içen Atatürkçüler, “Yasak ne ayol!” diye LGBTİ’lilerle yürüyüş yapanlar, tanımadığı insanlara iyilik yapmak için helak olan gençleri görenler değişti, değiştik. Sadece onlar değil, balkonlarında tencere tava çalan insanlar, tanımadığı çocuklar gazdan kurtulsun diye sokak kapılarını açık bırakan, onlara yemek veren teyzeler de aynı insanlar değiller artık. Gezi bizleri daha iyi insanlar yaptı.
PARKTAKİ MUCİZE
Gazetecilik tabiriyle masa başındasın ve hafta sonu eklerinin yayın yönetmenisin. Ekibi koordine etmenin yanında sahaya daldın ve bir yıl boyunca buna devam ettin. Seni iten neydi?
- İtiraf etmek gerekirse, gazetecilik ruhumuzun örselendiği, karardığı dönemler yaşamıştık. Heyecanımız azalmıştı. 31 Mayıs sabahı eve döndüm. Boğaziçi Köprüsü’nü aşarak Gezi’ye yürüyen insanları gördüğümde, bunun eşi benzeri görülmemiş, Türkiye tarihini değiştirecek bir olay olduğunu düşündüm. Sahaya inmemem için birinin beni iple bir yere bağlaması gerekirdi.
Gezi’ye ilk adımını attığında ne kadar eylemci ne kadar gazeteciydin?
- (Gülerek) Bu tuzak soruna şöyle cevap vereyim. Murat Belge’yi söyleşi yaptığımız yerden Gezi Parkı’nın kalabalığına sokmaya ikna ederken, bunu sadece bir gazeteci olarak yapmadım. Onunla bu tarihi anı paylaşmak, belki biraz da onun bu anı yaşamasına vesile olmak istedim. Park’taki mucizeyi görmesini, ona kızanlarla da, onu sevenlerle de bir arada olmasını istiyordum. Çimlerde uyuyarak geçirdiğim gecede de ne kadar gazetecilik yaptım, emin değilim. Orada olmaktan, oranın parçası olmaktan mutluydum. Bunu reddetmiyorum, tersine bununla gurur duyuyorum.
BREZİLYA İSYANI
Gezi’nin hemen sonrasında Brezilya’da olaylar patladı. Oraya giderken oradaki Gezi’yi mi arıyordun? Fark neydi?
- Sosyal medyada Brezilya-Türkiye ortak grupları kurulmuş; müthiş dayanışma, destek mesajları veriliyordu. Gazetelerde Brezilyalı protestocuların “Aşk bitti, Türkiye burada” diye slogan attıkları yazılmıştı. Ama beni oturduğum yerden kaldıran, Cumhurbaşkanı Dilma’nın “Protestocularla gurur duyuyorum. Sizin sayenizde Brezilya artık daha büyük bir ülke” dediği şaheser konuşmasıydı. Oradaki fark neydi? Beni oraya götüren bu merak ve heyecan oldu.
Favelalara girmek normal zamanda bile yürek ister. Siz öyle karışık dönemde gittiniz ki, endişelenmediniz mi?
- Sebati Karakurt böyle durumlarda “Seninle Cehennem’e bile giderim kardeşim!” diye gaz verir. İnsana en uğursuz yerde bile gülme krizleri geçirtir. Bir de bu tür yerlerde haber ayağınıza gelir. Bir Türk, bir de Brezilyalı rehberimiz vardı. Favelalarda çok kaşınmazsanız, yani hassas noktalara yalnız gitmezseniz size dokunmazlar. Gereksiz yere polisle karşı karşıya kalmak istemiyorlar. Bir de biz ortama ayak uydurduk, arkadaş olduk hepsiyle. Son gece favela ahalisiyle dans edip, bilardo oynuyorduk. Gergin rehberimiz sürükleye sürükleye götürdü bizi.
Protestocuların üzerindeki Türk bayraklarını görünce biz Gezi’nin büyük etkisi olduğunu düşünmüştük...
- Çok eğlenceli bir anım var bununla ilgili. Bizim Brezilya’ya Türk bayrağı götürüp provoke ettiğimizi söyleyenler olmuş. Orada adım başı Türk bayraklı, formalı birine rastladık. Neyse ki hepsinin resmini çektik. Gazeteye giremediklerimizi, kitapta öyküleriyle yayımladık. Amazon ormanlarını kaybetmiş Brezilya’da güçlü çevreci bir damar var. Gezi’de ağaçları koruyan Türklerle duygusal bir bağ kurmuşlar. Gittiğimiz Folha gazetesinde bize bir manşet haberlerini gösterdiler. Gezicilerin parkta her sabah yaptığı temizliği işlemişler. Bu hoşlarına gitmiş. Ama Gezi’den ilham aldıklarını söylemek ileri gitmek olur. Brezilya’nın derdi başından aşkın. Yöntemleri ve dillerinde ise Gezi’den çok Occupy Wall Street izleri var. Bunu oradaki uzmanlardan öğrendik.
EN ZOR AN
Ne yazık ki pek çok genç insan sakat kaldı, hayatını kaybetti. Hatay’da Ali İsmail’in ailesiyle de görüştün. Acı evinden baktığında ne gördün?
- En zor iş Ali İsmail’in ailesine yaptığımız taziye ziyaretiydi. Antakya’nın merkezinden Ali İsmail’in köyüne giderken arabanın gaz pedalına basan ayağım titriyordu. Gerçekten 40 kilometreyle filan gidiyor, eve varmak istemiyordum. Sebati de camdan dışarı bakıyor, hiç konuşmuyordu. Beklediğimiz gibi de oldu. Tutmaya çalıştım ama annesi konuşmaya başlar başlamaz koyuverdim, ağlamaya başladım ben de. Sadece acılarına değil, abisinin, arkadaşlarının, annesinin, babasının büyüklüklerine, insanlıklarına ağladım. Bu ülkenin onlara yaşattıklarına...
ODTÜ ayrı bir yer tutuyor kitapta. Neden bu kadar geniş yer verdin?- Dünyada ilk 100’e giren tek üniversitemiz ODTÜ. Başbakan buranın öğrencilerine “Ateist”, “Terörist” dedi. Melih Gökçek, stadına “Devrim Stadı” adını vermiş bu okulun arazisinde otoyol yaptı. Adını Malazgirt Bulvarı koydu. Üst geçitler de Melikşah, Kılıçarslan Köprüsü... Daha iyi bir laboratuvar olamazdı. Detaylı bir inceleme yaptık. Doğa harikası Eymir Gölü’ne de gittik. Melih Gökçek “Eymir’i ODTÜ’ye yedirmeyiz” diyor. Buranın yeni bir çatışma alanı olması mümkün.