Ciddi ol Cüneyt Özdemir ciddi ol(!)…
Ben de sonradan “anlaşılmışım, anlaşılmışım ama yanlış anlaşılmışım” dememek için önceden söyleyeyim..........
Yanlış anlaşılmaktan çok korkarım…
Aşk-ı Memnu’nun TRT tarafından çekilen filminde (romanın orijinalinde) Matmazel de Courto rolünü oynayan büyük sanatçı Nevra Serezli’nin Fransızca aksanlı Türkçesi ile “Anlamisim anlamisim ama yanlis anlamisim” dediği gibi ben de sonradan “anlaşılmışım, anlaşılmışım ama yanlış anlaşılmışım” dememek için önceden söyleyeyim (okuyanları uzun süre nefessiz bıraktığım için özür dilerim):
Bu yazı asla bir “Cüneyt Özdemir eleştirisi” değildir…
“Kardeşim ne ilgisi var?” diye sormayın…
Olur a Cüneyt Özdemir kardeşim yazdıklarımı okumaya fırsat bulamaz, başka biri ise yazının sadece başlığını okuyup “Aaabi, GAZETECİLER COM’da Adnan Berk Okan diye bir hıyar sana ne çakmış ama biliyo musun?” falan der de durduk yerde kardeşimi üzmüş olurum…
O halde asıl amacımı da baştan söyleyeyim…
Bu yazı, “Cüneyt Özdemir’e destek yazısıdır” çünkü…
Onunla aynı dertten muzdaripiz…
Geçen hafta, “içinde bilgi geçen makalemi 170 kişi okudu ama…” diye başlamıştım ya…
Sonra da karşılıklı çakmalarla ilgili yazıların ise rekor kırdığını…
Özdemir de bu gün benzer konudaki şikâyetlerini aktarmış…
Önce işi fazla gırgıra almış...
Bunda yemek yediği ve genelde o mekânın konuklarının da etkisi olsa gerek…
Yazısına şöyle başlıyor Özdemir:
Deniz kenarında farklı meslek gruplarından insanlar miskin miskin (estağfurullah. ABO) bir masada oturuyoruz. Ama öyle böyle değil saatlerce oturuyoruz. Konudan konuya eğlenceli bir sohbet gelişiyor. Bir yandan herkes ellerindeki blackberry’lerden işini gücünü halletmeye çalışıyor. Derken masada Uludağ’da oteli olan arkadaşlarımıza bir telefon geliyor. Gergin gergin birşeyler konuşuyor. ‘N’oldu yahu?’ diyorum. ‘Sorma’ diyerek başlıyor anlatmaya. Başbakan’ın Uludağ’ı nasıl Duvaos yapmak istediğinden, Uludağ’daki bir tarikatın turizm alanlarına nasıl gözünü diktiğine kadar bir sürü bildik Türkiye gerçekleri. Söz bitiyor, şarabından bir yudum alıp. ‘Sence ne yapmalı?’ diye soruyor. Biraz düşünüyorum “Şimdi beni tekrar et” diyorum.
“eşhedü enla ilahe illalah...”
Bundan daha zekice bulunmuş bir “espri” olamazdı…
Bir “tekbir” on sayfalık yazıya bedel…
Neyse…
Cüneyt Özdemir, Türkiye’de “ünlü” olmayı öyle güzel anlatıyor ki…
“Bengü” olan bir kızın adı geçiyor (Bengü ismini çok duyduk ama bunun bir şarkıcıya ait olduğunu ilk kez) yazısında…
Sonra da Bodrum (kimileri için ise “bedroom) mahallindeki deniz manzaralarını aktarıyor Özdemir…
Daha önce kadınların “don sütyen”lerini anlatmıştı…
Bu kez biraz da erkeklerden örnekler veriyor…
O “don-sütyen” (evet sevgili Cüneyt Özdemir “südyen” değil, “sütyen”… memelik yani) anlatımı müthiş alegorikti ve ben çok sevmiştim…
Özdemir, bazı kelimelerin kullanıldığı sınıfa göre değiştiğini nasıl da hınzırca (“sevimli” anlamında kullanılmıştır) ima ediyordu…
Bilinir ki:
Kenar mahallede bir erkek ve kadın “duhul” vaziyette yakalanmasalar bile “zina” yapmış sayılırlar…
Sosyete mahallesinde bir çift (erkek kadın olması fark etmez, erkek erkeğe de olabilir) “duhul” pozisyonda bile görülseler (onlar yakalanmaz, görülürler) buna “seviyeli birliktelik” denir…
Tıpkı kenar mahallede “hırsızlık” denilen “çalma” fiiline sosyete mahallesinde “kleptoman” denilmesi gibi…
Yine bilinir ki kenar mahallede “don-sütyen” dediğiniz şey, sosyete mahallesinde “bikini” olarak çıkar karşımıza…
Kenar mahallede “haşema” olarak sıfatlandırılan “uzun don” ise sosyete mahallesine vardığında “bermuda”ya dönüşür isim olarak…
Neyse…
Bunlar bu yazının “bakın ben ne çok şey biliyorum” bölümü…
Asıl olan Cüneyt Özdemir’in şu söyledikleri:
Kürt meselesi üzerine ciddi bir makale yazıyorsun en fazla 1000 kişi okuyor. Damacana ile seks üzerine yazı yazıyorsun 10.000 kişi anında girip bakıyor. Şimdi gel de ciddiyeti muhafaza etmeye çalış dur buralarda...
Sen makalemin başına bakma sevgili kardeşim…
Amacım senin güzel adını kullanarak “okur” çekmekti…
Gözlerinden öperim…
Yine de zaman zaman “Meseleleri” de yaz…
Hele “kadın yaşamı” üstüne yazarsan, senin gibi bir yakışıklının yazdıklarını milyonlar okur…
Az daha unutuyordum sevgili Cüneyt Özdemir…
Yalıkavak’taki kebapçıda gördüğün hanımefendilerden biri insanların arkasından konuşursa, “insan sarrafı” olduğu(!) içindir…
Şırnak’taki bir kadın yaparsa aynı şeyi, ona “dedikoducu kari” derler…
Bunu hatırla ve sen gel "Kürt Sorunu" falan gibi konularda "dedikodu"(!) yapma...
Adnan Berk Okan