GÜNDEM

CHP'de günah keçisi üreten dönüşümü bir de Barış Terkoğlu'ndan okuyun!

Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Terkoğlu, CHP'de Talat Atilla ve Rahmi Turan'ın yine başrolde olduğu "Aylin Nazlıaka ve Atatürk portresi" olayını hatırlattı ve CHP'de "günah keçisi üreten" dönüşümü özetledi.

CHP'de yaşanan Külliye skandalının bir benzerini anlatan Cumhuriyet yazarı Barış Terkoğlu, CHP'nin sürekli günah keçisi üreten bir dönüşüm yaşadıüını iddia ediyor.

Terkoğlu, daha önce yine Rahmi Turan ve Talat Atilla'nın başrolde olduğu "Nazlıaka ve Atatürk posteri" skandalını da hatırlattı. 

İşte Terkoğlu'nun CHP'deki dönüşümü yazdığı yazısı:

Aynı aktörler 4 yıl önce de çıkmıştı

Hatırlayın, 2015’te CHP bir kez daha karışmıştı. Bu kez gündem bir milletvekilinin Atatürk posterini indirmesiydi. Olayı ilk yazan yine Talat Atilla’ydı. CHP milletvekili Aylin Nazlıaka’nın bir grup vekile bunu yaptığını anlattığını iddia ediyordu.

Krizi Türkiye’ye duyuran ise Sözcü yazarı Rahmi Turan oldu. 17 Aralık 2015’te Turan şunu yazıyordu: “Son olayı Türktime sitesinde Talat Atilla yazdı. Başka biri yazmış olsaydı fazla itibar etmezdim ama Talat Atilla güvenilir bir gazetecidir. Ona inanırım.”

Peki, Nazlıaka durumu nasıl açıkladı? Rahmi Turan’ın 4 yıl önceki yazısından aktaralım:

“Aylin Nazlıaka, arkadaşı olan CHP milletvekili Bülent Kuşoğlu’na (Talat Atilla’nın sitesi Türktime’in yazarı-BT) ‘Olay doğru, ama Atatürk’ün fotoğrafını duvardan ben indirmedim. Başka bir CHP milletvekili indirdi. Ben onu ikaz ettim’ dedi ama ısrarlara rağmen o milletvekilinin adını açıklamadı.”

Türkiye günlerce “kim bu milletvekili” diye tartışırken 11 Ocak 2016’da Muharrem İnce, CNN Türk’te şunu söyledi:

“Meclis’in arka sıralarında oturuyordum, yanımda da genel başkan yardımcısı bir arkadaşımız vardı. Aylin Hanım geldi. Bugün ilginç bir şey yaşadığını söyledi. Bir milletvekilinin Atatürk’ün resmini duvardan indirdiğini gördüğünü, bunun yanlış olacağını, tekrar kendisinin oraya astığını söyledi.”

CHP’nin aylarca tartışılmasına neden olan skandalın sonunda Nazlıaka, özetle “olmayan bir hikâyeyle partiyi güç duruma düşürmekle” suçlanarak ihraç edildi. Yazılı açıklamasında şunları söylüyordu:

“Konu; benim bir milletvekili arkadaşımın Meclis’teki odasına gittiğimde Atatürk resmini görmediğimde gösterdiğim hassasiyet üzerine onun resmi geri asmasından ve benim isim vermeden bu mevzuyu iki milletvekilimizle yaptığım özel bir sohbette paylaşmamdan, bu sırada orada bulunan başka bir milletvekilinin de duymasından ibarettir.”

Nazlıaka devam ediyordu:

“Bu özel konuşmanın bir milletvekili tarafından basına yansıtılması sonrasında olay kasıtlı ya da kasıtsız olarak çarpıtılmıştır.”

Aylin Nazlıaka’yı yakın zamanda affederek partiye geri alan CHP’nin, Nazlıaka’ya önemli bir görev vereceği de konuşuluyor.

Farkında mısınız?

Neredeyse bugünkü skandaldaki aktörlerin tamamının yer aldığı olay 4 yıl önce bugün benzer bir şekilde tekrar etti.

MİT, Saray, ajanlar vs diye konuşuyoruz da...

4 yıl önceden anladığımız, CHP’den birilerinin aynı Talat Atilla’ya yaşananları çarpıtarak aktarmış olmasıydı. CHP Genel Merkezi ise aylarca konuşulan tuhaflığa neredeyse en son müdahale eden olarak ortaya çıkıyordu. Haliyle varsa kumpas aydınlatılamıyor, parti de tartışılmaya devam ediyordu.

Bugün isyan eden Muharrem İnce o gün de isyan etmiş ve Kılıçdaroğlu’na seslenerek “Ben lider olsam, bu skandalı 15 dakikada ortaya çıkarırım” demişti.

Parti içi siyaset partili siyasetin önünde

Peki, neden?

Krizin konuşulduğu gün etraftakilere sordum: 96 yıllık CHP’nin bugüne kadar kaç genel başkanı oldu? Kimi 15, kimi 20 dedi. En yakın tahmin bile yanına yaklaşamadı. Gerçek rakam resmi olarak 7 idi. Altan Öymen ve Hikmet Çetin gibi “ara dönem”leri çıkarırsanız 5.

Kamuoyundaki algının sebebi açık: CHP son yıllarda sürekli genel başkanların tartışıldığı ancak pek de değişmediği parti.

Ancak yaşanan bir dönüşüm bu işi başka bir hale çevirdi.

Atatürk de Cumhurbaşkanı olmasına rağmen CHP Genel Başkanlığı’nı bırakmamıştı. Üstelik kendisine “CHP’yi bırak, Cumhurbaşkanı kal” baskısına rağmen. Konu, başbakanlık gibi güçlü bir mevki olduğunda sırtını dönen Atatürk, neden CHP Genel Başkanlığı’ndan vazgeçmedi? Hatta gerekirse Cumhurbaşkanlığı’nı bırakacağını ancak CHP’yi bırakmayacağını söyledi.

Bunun yanıtı açık.

Atatürk, Türk devrimini CHP aracılığıyla yaptı. Cumhuriyetin kuruluşunun tüm duraklarına bakın. Saltanatın ve hilafetin kaldırılmasından sosyal reformlara kadar tamamı Millet Meclisi’nin kararıdır. Hayali çok partili düzen olmasına rağmen, Atatürk CHP’yi bir devrim, bir rejim, bir düzen kurucu parti olarak yarattı. Partinin logosundaki 6 ok, Türk devriminin ilkelerini temsil ediyordu.

Son yıllarda AKP’nin ittifakları eliyle yarattığı düzen, CHP’yi bu kimliğinden hızla kopardı. AKP devletin eski kurumlarını dağıtarak bir tür yeni devlet partisi olurken, CHP varlığını “AKP karşıtlığı” ile sınırlandırdı. CHP’nin kurucusu olduğu düzenin hesaplaştığı birçok akım da CHP’de siyaset yapmaya başladı.

Kurulları, kurumları, karar mekanizmaları belirsizleşen, parti olmayan parti olan CHP’de siyaset bir tür gruplar koalisyonuna dönüştü. Parti içi ayak kaydırmalar, operasyonlarla tasfiyeler, ülke siyasetinin önüne geçti.

Tabii kaçınılmaz olan da oldu, altı ok arkaikleştirildi, kurucu değerler fon müziğinden ibaret kaldı. Politika sadece “kaç belediye başkanlığı, kaç vekillik” ile tanımlanır oldu. Oysa örneğin İsmet İnönü döneminde CHP, muhalefette olmasına rağmen kurucu parti olmayı ısrarla sürdürmüştü.

Her seferinde “günah keçileri”ni uçurumdan atmadan önce, mahalle derneklerinde bile görülmeyen krizleri üreten bu dönüşümü konuşmak gerekmez mi?

Yorumlar