Ceren Kenar
Çocukluktan onlu yaşların ilk basamaklarına geçtiğimde, Ahmet Tarık Tekçe ve Öztürk Serengil’i “Kötü adam” olarak tanımıştım…
Ey güzel meslektaşlarım…
Siyah – Beyaz Yaşilçam filmlerindeki o hem perde hem film karakterlerinin siyah – beyaz olduğu dönemler çoktan bitti…
Artık hayat ve haliyle her şeyin farklı tonları var…
Tıpkı denizin renginin, güneşin ve varsa eğer bulutların gökyüzündeki konumuna göre değişmesi gibi…
Demek istiyorum ki:
Ülkeleri yönetenleri geçmişteki sözleri ve duruşlarıyla eleştirmek yapılabilecek en büyük yanlıştır…
Çocukluktan onlu yaşların ilk basamaklarına geçtiğimde, Ahmet Tarık Tekçe ve Öztürk Serengil’i “Kötü adam” olarak tanımıştım…
Sonra bir gün bir filme gittim…
“İki çalgıcının seyahati…”
Ahmet Tarık Tekçe, Sami Hazinses’le birlikte komedi oynuyordu…
Hazinses zaten komedyendi ama o yaşımda ben Ahmet Tarık Tekçe gibi kötü bir adamın komik bir adama dönüşmesini en başlarda kabul edememiştim…
Neyse…
Sonradan alışmış ve hatta Hazinses’ten çok Tekçe’ye gülmüştüm…
Sonra bir gün bir başka film izledim…
“Ne şeker şey!”…
Sinemamızın Ahmet Tarık Tekçe ve Erol Taş’tan sonraki en acımasız kötü adamı Öztürk Serengil, “Adanalı Tayfur” olmuş, yaptığı komikliklerle hepimizi kırıp geçiriyordu…
O defa artık garipsememiştim…
Tekçe oynuyorsa komedide, Serengil neden oynamasındı?..
Yeşşşeeee!.. (Benim kuşak ne demek istediğimi anlamıştır.)
Yani…
Siyasetçileri ve meslektaşlarınızı “ama o şu kadar yıl önce şöyle demişti” diye eleştirmeyin…
Hiçbir güneş on dakika öncesinin bile güneşi değildir…
Amma da uzattım…
Hâlbuki Ceren Kenar’ın, AB ile ilişkilerimizi anlatan gerçekçi yazısından söz edecek ve kendisini olgunluğu nedeniyle alkışlayacaktım…
Şimdi oldu işte…
Dünkü Türkiye’de “Avrupa Birliği ve Türkiye: Amaç üzüm yemek mi cidden?” başlığı altında yayımlanan makalesi nedeniyle Ceren Kenar’ı alkışlıyorum…