MEDYA KÖŞESİ

Cengiz Çandar'dan Suriye'ye misilleme sinyali!

"Kabile devleti mi değiliz yoksa güçlü devlet mi değiliz?" diye soran Cengiz Çandar Suriye için misilleme işaretleri verdi...

Cengiz Çandar'dan Suriye'ye misilleme sinyali!
GAZETECİLER.COM
Suriye krizinde NATO toplantısına saatler kala gazete köşeleri de sürece dönük yorumlarla doldu taştı. Radikal yazarı Cengiz Çandar, Türkiye'nin Suriye politikasını bölge politikaları eşliğinde değerlendirdiği yazısında "yağmayan ama gürleyen bir ülkeyiz" dedi.

Dolaşımdaki "Türkiye kabile devleti değildir" söylemini sorgulayan Çandar, "kabile devleti mi değiliz yoksa güçlü devlet mi değiliz?" sorusuyla başladığı yazısında İsrail ve ABD'nin misilleme eylemlerini hatırlattıktan sonra "onlar kabile devleti mi?" diye sordu. Türkiye'nin güçlü ve iddialı bir devlet olması için misilleme eylemi yapması gerektiğine dönük işaretler veren Çandar, savaşa pek hevesli çıktı.

TÜRKİYE KABİLE DEVLETİ DEĞİL

İşte yazısından bölümler;

"Kulaklara hoş gelen bir laf var: Türkiye kabile devleti değildir!
Ne demek bu? Niçin sık sık telaffuz ediliyor? Türkiye’nin “ciddi” bir devlet olduğunu anlatmak için.

Türkiye’nin “ciddi” bir devlet olduğunu anlatma ihtiyacı şu anda nereden kaynaklanıyor? Suriye’ye karşı bir “misilleme”ye geçmeyeceğini, “intikamcı” davranmayacağını göstermek için. “Türkiye kabile devleti değildir” sloganından çıkarılacak, çıkarılması gereken sonuç, “Suriye’ye girmeyecek olduğumuzdur.

İSRAİL VE ABD KABİLE DEVLETİ Mİ?

Slogan ve aktarmak istediği mesaj, gerçi “hoş” da, tek başına bir “doğruluk”  ifade etmiyor. Benzeri bir durumda “misilleme”de bulunacak ülkeler, “kabile devleti” midir? Aklınıza İsrail’i getirin bir an için… İsrail’i sevmeyebilirsiniz ama İsrail bir “kabile devleti” değildir. Şayet. Suriye hava sahasını birkaç dakika ihlal etmiş olan bir İsrail savaş uçağı düşürülmüş olsaydı, İsrail’in “misilleme” yapacağından herhalde emin olurdunuz. Aksi düşünülemezdi.

“Misilleme”, bir “kabile devleti” davranışı değildir yani.

Kimi zaman bir “süpergüç” ya da “bölge gücü” olmanın “raconu”dur da. ABD, 11 Eylül’e hedef olduğunda, NATO’nun 4. değil, 5. maddesini işletmiş ve Afganistan’ın başına çökmüştü. Taliban’ı devirerek rejim değişikliğine gidecek kadar…

ABD, bir “kabile devleti” miydi?

Tabii ki, değildi; bir “süpergüç” olmanın raconunu yerine getiriyordu.

Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin karizmasının çizilmesi ikinci kez oluyor. İlki Mavi Marmara olayı idi. Uluslararası sularda sivil vatandaşları, İsrail’in askeri tecavüzüne ve orantısız güç kullanımına maruz kalarak hayatlarını kaybettiler.

SURİYE İSRAİL'DEN ÇOK DAHA KOLAY LOKMA AMA DURUM AYNI

İsrail’den üç senedir, ne “özür”, ne “tazminat”.

Bu kez, İsrail’den çok daha kolay bir lokma olan Suriye, Türkiye’nin bir savaş uçağını düşürüyor; üstelik Türkiye’nin iddiası savaş uçağının ”uluslararası sular”ın üzerinde, “uluslararası hava sahası”nda vurulduğu ve Türkiye “misilleme yapmamak amacıyla”, NATO’nun 4. Maddesi’ni çalıştırarak NATO’nun kapısını çalıyor.

Doğu Akdeniz’de üç yıl arayla ikinci vukuat ve birinde Türkiye’nin sivil unsurları askeri harekata, ikincisinde askeri personeli yine bir askeri karşı koyuşa hedef oluyor ve her ikisi, iddiaya göre, uluslararası sular ya da hava sahasında gerçekleşiyor.

TÜRKİYE SÜREKLİ GÜRLEYEN AMA YAĞMAYAN BİR ÜLKE

Yani, bizlere sürekli anlatılan “hukuk”un Türkiye’den yana olduğu ve Türkiye’nin “hukuk”un yanında durduğu, “hukuk”tan güç aldığı. Olabilir. Ama şöyle de bir gerçek söz konusu:

Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası profili o ki, Türkiye sürekli “gürleyen ama yağamayan” bir ülke.

ÇOK OKUNANLAR