GAZETECİLER.COM - Ahmet Tezcan ile Nuray Mert arasındaki sivil vesayet kapışmasını aktarmıştık sizlere... Nuray Mert "Allah Allah" nidaları atıp, Ahmet Tezcan'ı şoka sokmuştu. İşte o kapışmaya dair Ahmet Tezcan'dan öyle itiraflar geldi ki sormayın.
"Tokatı patlatacak diye korkmasından" tutun da "beni ezdi, tuş etti" demeye kadar vardı.
İşte o itiraflar;
"İtiraf edeyim ki edeyim ki, Tv8’deki tartışma programında Nuray Mert karşısında tuş oldum! Gocunmuyorum hayır, çünkü yenilmem mukaddermiş. Zira ben yıllardır Nuray Mert’in sadece yazdıklarını okumakla yetinip, televizyonlardaki tartışmalarını izlememekle büyük hata etmişim.
[photos]
GİTMEDEN ARKADAŞI UYARMIŞ
Tv8, “sivil dikta” konusundaki tartışma programının tanıtımını yayınlarken bir arkadaşım aradı.
“Nuray Mert’e dikkat et!” dedi. “O bir tartışma programının adabına asla uymaz, seni alt edebilmek için akla gelmeyecek taktikler uygular, çıngar çıkarır, yaygara yapar, avaz avaz bağırır, niye bağırıyorsun deyince de Karadenizli olduğunu söyleyip topu taca atar ona göre!”
“Hadi be sen de!” dedim arkadaşıma ve ciddiye almadım.
Nuray Mert’in yazılarını kaçırmamaya çalışan okurlarından biriydim. Okuduklarımdan tanıdığım kadarıyla gayet ciddi, ağırbaşlı, eğriye eğri doğruya doğru bir akademisyendi.
ŞİMDİ İKİ TANE PATLATACAK DİYE KORKTUM
Bir şamar mesafesinde oturduğum için, Nuray Mert'in çılgın haykırışlarına eşlik eden el kol ve boyun damarı hareketleri karşısında sinip “Şimdi patlatacak iki tane” diye korkmadıysam namerdim!
Valla da korktum billa da korktum!
Fakat birden o arkadaşımın sözleri beynimde yankılandı:
“Niye bağırıyorsun deyince Karadenizli olduğunu söyleyip topu taca atar, ona göre!”
Şimdi ben bunu sorarsam, “Niye bağırıyorsun?” dersem, o da “Karadenizliyim ne yapayım” cevabını verirse, bütün bunların seyirci üzerinde etki bırakmaya yönelik bir gösteri sanatından ibaret olduğu anlaşılır diye düşündüm ve dayak korkusundan sıyrılmak için bu düşünceye sarıldım can havliyle.
“Niye bu kadar öfkeleniyorsunuz?” diye sordum cılız, acemi, korkak.
“Niye öfkelenmeyecekmişim?” diye başladı ve nihayet beni dayak korkusundan kurtarıp arkadaşımı haklı çıkartan sözü söyledi:
“Hem ben Karadenizliyim, Karadenizliler böyle olur!”
Şimdi patlatacak bi tane derken, gülümseyen bu söz gelince dünyalar benim oldu.
Dayaktan kurtulmuştum!
(...)
İşin sonu dayak olmadıktan sonra oyuna katılmanın bir mahsuru yoktu artık.
“Bir dakika!” dedim yüreğimin elverdiği kadar sesimi yükselterek. “Ben de Karadeniz’in öbür yakasındanım, Kafkasyalıyım, üstelik bizim dağlar hem daha yüksek hem daha diktir ona göre!”
Karşılıklı gülümsedik ve oyunun bu kısmında “Amerikan Güreşimizin hakemi” sayılan programın moderatörü Gökmen Karadağ bir reklam arası verdi.
İşte o zaman Nuray Mert televizyon tartışmalarını bir “sahne” olarak değerlendirdiğini itiraf etti. Aramızdaki tartışmayı hayretle seyreden karşı koltuktaki Posta gazetesinin genç yazarı Candaş Tolga Işık’a “Sen daha yeni sahne aldın!” dedi.
Nihayet, sahnedeki Nuray Mert konusunda beni ikaz eden arkadaşıma hak verip iyi niyetli salaklığıma güldüm ve o noktadan sonra Nuray Mert’in söylediklerinin tek kelimesini bile ciddiye almadım.
Çünkü orada “eğriye eğri doğruya doğru” diyen bir siyaset bilimcisi yoktu.
Aksine “Dediğim dedik çaldığım düdük” repliğini okuyan bir sahne sanatçısı vardı.
Orada bugünü izah edebilmek için geçmişe dönerek benzer durumlardan yahut süreçlerden analitik hükümler çıkartan bir akıl yürütme yoktu.
Aksine, sahnenin gerektirdiği bütün jest, mimik ve volümle “Gelmişini gelmişini bırak şimdi!” diye tirad okuyan tecrübeli bir yetenek vardı.
BENİ EZDİ VE TUŞ ETTİ
Söyleneni dinlememek, balıklama dalmak, tersine anlam yükleyerek iltifattan iftira çıkartıp abartılı alınganlık gösterisine girişmek, kesmek, bölmek, çarpmak, atlamak, sıçramak, zıplamak, yan çizmek, kenara kaçmak türünden “sahne becerilerini” ustalıkla yerine getiren Nuray Mert, çıktığımız bu Amerikan Güreşi’nin –siz buna tülûat da diyebilirsiniz- kesinkes galibi olarak beni ezmiş, yamultmuş ve tuş etmiştir!
Bileğini öperim.
(...)
Acemi bir sahne sanatçısı olarak, bu sahnelere yıllarını vermiş olan usta Nuray Mert ile birlikte yer aldığım bu kumpanyadan edindiğim tek harika hisse ise şudur ki;
“Sivil Diktatörlük” başlığı altında bu ülkenin gündemi bir öfkeye mahkum edilmektedir...
Bir başka usta sahne sanatçısı olan Kayahan’ın o meşhur şarkısındaki gibi...
“Bir öfkeye mahkum ettim her şeyi
Bir yemin ettim ki dönemem!”
Figüran olarak yer aldığım sahnede lisan-ı hâl ile bu şarkıyı söylediğini gördüğüm Nuray Mert’i zaferinden dolayı kutluyorum!
Siyaset Bilimcisi Nuray Mert’in yazılarındaki katılmadığım fikirlere, yarından itibaren yazılarımla itiraz edeceğim!
Fakat onunla birlikte “sahne almak”...
Yok kalsın!
O kadar yetenekli değilim!
***
Bu arada Meraklısına Not:
Programdan sonra çorba içmeye gitmedik hayır. Nuray Mert kartını verdi, “Biz iyi kapışıyoruz, birlikte televizyon programı yapalım!” dedi. Sanırım bir ışık gördü bende sahneye dair. “Yaparız” dedim. “Saçsaça Başbaşa” diye bir program ismi bile geçti zihnimden. Sonra vazgeçtim.
Birileri rahatsız olup bizim programı kaldırtmaya girişir, ben de bir öfkenin mahkumu olurum belki... Neme lazım!