Çandar neden hedef tahtasında?
Cengiz Çandar'ın son 40 yıllık hikayesini anlattığı Mezopotamya Ekspresi kitabını yorumlayan Cemal Uşşak'ın yazısını Eyüp Can köşesinde okurlarıyla paylaştı
Radikal Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can bugün köşesini bir başka isme devretti.
Cengiz Çandar'ın son kitabı Mezopotamya Ekspresi'ni okuyup ardından kitap hakkında bir yazı kaleme alan, kamuoyunda Gülen Cemaatinin görünen yüzü olarak da bilinen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkan Yardımcısı Cemal Uşşak'ın yazısını köşesine taşıyan Eyüp Can "Uşşak'ın yazısını mutlaka okuyun istedim." dedi.
Eyüp Can'a göre "Yazı her ne kadar kitaptan bahsediyor olsa da aslında Çandar'ın son dönemde neden ve kimler tarafından hedef tahtasına oturtulduğunu anlatıyor."
İşte Cemal Uşşak'ın o yazısından çarpıcı bir bölüm:
"Maalesef, kitabın ana eksenini teşkil eden Kürt sorunu can yakmaya devam ediyor.
Cengiz Çandar isminin hayalimdeki ilk çağrışımı, merhum Turgut Özal; Kürt gazeteci Kamran Karadaği, Celal Talabani ve Mesut Barzani'nin bir arada yer aldığı siyah-beyaz bir fotoğraf karesidir.
Bütün bu simaların hepsi bir araya belki hiç gelmemiştir. Kolaj yapan benim muhayyilemdir. Ama ben bu fotoğraf karesini çok anlamlı ve dahi değerli bulurum.
Bu, 'imajinatif' fotoğraf karesine dair, polisiye ve casus filimlerini aratmayacak bir hikâye var kitapta. Kısaca özetleyeyim...
Her şeyi başlatan o kritik görüşme
1991 yılının şubat ayıdır.
Merhum Turgut Özal cumhurbaşkanıdır ve Çandar da onun danışmanı.
Özal, Çandar'ı çağırır ve ona Celal Talabani ile kendisi adına görüşmesini söyler:
'Onlara Türkiye'ye güvenmelerini söyle. Bizimle beraber olurlar, gelecekte bizimle birlikte hareket ederlerse Türkiye'nin onları hiçbir zaman aldatmayacağını söyle. Unutmasınlar ki iki halk da bizim halkımızdır...'
Cengiz Çandar, Turgut Özal'a, Türkiye'deki Kürtlerin durumunu düzeltmeye ilişkin hiçbir şey yapılmadığı takdirde, Türkiye'deki Kürtlerin kimliğinden ve haklarından hiç söz edilmediği durumda, kendilerine sanki bir korucu aşireti muamelesi yapıldığını düşünebileceklerini söyler. Turgut Özal, 'Olacak. Türkiye'deki Kürtler ile ilgili durum böyle kalmayacak, değişecek' der.
'Kurt Politikacı' Turgut Özal, Cengiz Çandar'ı, Celal Talabani'yi bulmak üzere, gizlice Paris'e, Londra'ya gönderirken eşzamanlı bir başka görüşme yapar. Londra'da yayımlanan El'Hayat gazetesinin muhabiri; 1950'lerin Kerkük Valisi'nin oğlu Kamran Karadaği'ye Irak Kürtlerinin güvenini kazanma istikametinde bir mülakat verir. Mülakat esnasında, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kaya Toperi'nin gözlemiyle Özal, Karadaği'ye 'bir kardeş gibi' davranır.
AA Özal'ı nasıl sansürledi
Bu görüşmeye dair, anlamlı bir anekdotu, bizzat Kamran Karadaği'nin kendisinden dinlemiştim. Kürt sorunu üzerine Erbil'de gerçekleştirdiğimiz Abant Platformu toplantısının ertesinde Kamran Karadaği, platformla ilgili daha detaylı bilgiler almak üzere İstanbul'a gelmişti. O sıralarda Platform Genel Sekreterliği yapan, halefim Salih Yaylacı'nın odasında sohbet ediyorduk. Misafirimiz boğaz manzarasını görebilsin diye, kendisini caddeye nazır koltuğa buyur etmiştim. Birden karşısında, Harbiye Orduevi'ni gördü. 'Hey gidi günler!' dercesine iç çekip anlatmaya başladı: 'Şu binanın 21. katında merhum Özal'la bir röportaj yapmıştım. Bana ummadığım bir sıcaklıkla davranmıştı. Hatta bana, annesinin de Kürt olduğunu söylemişti. Ben de bunu röportajda aynen yazdım. Ne yazık, röportaj Anadolu Ajansı tarafından Türk medyasına verilirken annesinin Kürt olduğu kısmı metinden çıkarılmıştı.'
Ne acı ve gariptir ki devletin başı annesinin Kürt olduğunu açık ve seçik bir şekilde söylüyor; Kürtleri yok sayan 'menhus bir el', 'devletin bekası' adına müdahale edip o kısmı metinden çıkarıyordu. Cengiz Çandar görevini yapar.
Talabani ile Londra'da görüşüp mesajı iletir. Daha sonra da gizlice Türkiye'ye gelen Celal Talabani ve Mesut Barzani, merhum Özal'la görüşürler.
Perinçek'ten Habervaktim'e
Şu günlerde merhum Özal'ın otopsi yapılan naaşı üzerine yorumlar yapılıyor.
Zehirlenerek öldürüldüğüne dair kuvvetli bulgular elde edildiği ifade ediliyor.
Benim de zannım o istikamettedir. Ama zandan öte emin olduğum bir konu var; merhum Özal'a tavır alan cephenin asıl rahatsız olduğu konu, onun Kürt sorununa yaklaşmadaki samimi, gerçekçi ve çözüme gidici yolu savunması ve adımlar atmasıdır.
Besbelli ki 'İyi saatte olsunlar', Kürtler ve Türkler arasında güven tesis edilip sorunların çözümünü istememektedir.
Bence, Cengiz Çandar'ın da dönem dönem hedef tahtasına konmasının ve değersizleştirilmek istenmesinin asıl sebebi, işte o söz konusu görüşmeye aracılık etmesidir.
Ne acı ve anlamlıdır ki o görüşmenin akabinde, Doğu Perinçek'in '2000'e Doğru' dergisinin Cengiz Çandar'a 'saldırdığı' üslup ve argümanlarla; geçen aylarda habervaktim.com sitesinin Cengiz Çandar ve Hasan Cemal hakkında yaptığı yayınlar arasında çok ciddi paralellikler vardır. Belli ki Kürt sorununun devamından siyasi veya ekonomik rant sağlayan, içeriden ve dışarıdan kimi odaklar çözüm istememekte veya 'Çözüm gerekiyorsa da onu biz kendi şartlarımızda ve belirlediğimiz zamanda yaparız' demekteler.