Can Dündar'ın cevabı iddiamdan daha korkunç!..
Hepimiz biliyoruz ki Can Dündar’ın kendisini işe alan Aydın Doğan değil de gazetenin yeni sahibi Erdoğan Demirören tarafından kovulması....
ADNAN BERK OKAN
Tamam efendim; herhalde ben de bu memlekette yaşıyorum...
Adına "Ergenekon" denilen davaların sonuçlandığını ve ceza yağdığını duydum yani...
Ama henüz yargılama bitmedi...
Hele bir Yargıtay süreci de tamamlansın elbette söyleyecek çok sözüm olacak...
Htta arşivimde duran ve bugün için yayımlanmasında "saınca" görülen analizlerimi sizlerle paylaşacağım...
İlker Başbuğ'a verilen cezanın aslında ne "mana" ifade ettiğini anlatacağım sizlere...
Asıl hedefin kim olduğunu; oyunu kuranların nasıl bir "topluluk" olduğunu...
Ama bugün veya önümüzdeki günlerde değil...
Yargıtay süreci bittiğinde...
Bugün ne mi yazacağım?..
"Kovduruldular mı?.. Kovuldular mı?.." başlığı altında yayımlanan analizime Can Dündar'ın verdiği cevabı ve benim karşı cevabımı okuyacaksınız bu köşede...
Buyurun lütfen...
Dostlarım hariç kim kimseyi asla...
Bugün; dün Her zaman söylüyorum ya; zor iş şu yaptığım iş...
Birisiyle ilgili güvendiğiniz, sağlam kaynaklardan bir bilgi gelir...
İşinizdir, yazmalısınızdır...
Can Dündar'ın, analizimde yer alan bir iddiaya verdiği cevap: Adnan Berk Okan, analizinde şöyle yazmıştı: ...Ya Can Dündar?.. BUNLARI NASIL GÖRMEZDEN GELECEĞİZ "Milliyet'ten kovulma meselemizle ilgili tespitlerinize katılmıyorum. Başbakan'ın kürsüden "Batsın böyle gazetecilik" dediğini, bizzat Hasan Cemal'i hedef gösterdiğini hepimiz duymadık mı? İmralı Zabıtları yayınlandıktan sonra bizzat Yalçın Akdoğan, Derya Sazak'ı arayıp"Çözüm sürecini sabote ediyorsunuz" demedi mi? Gazeteye bazı yeni yazarların, hatta "patrona rağmen" yukardan telkinlerle alındığını herkes bilmiyor mu? Bunları nasıl görmezden geleceğiz? BU İDDİA HAKİKATTEN KORKUNÇ Yine de sizin görüşünüzdür; işin o boyutuna girmeyeceğim. Ama "kovulacağımı anlayınca gidip Erdoğan Bey'le görüştüğüm ve Çengelköy'de daire sahibi olduğum" iddiası hakikaten korkunçtur. Mantığı ne olabilir ki? "Beni kovun, karşılığında daire verin" mi? Görülmüş şey mi? "Sus payı"ı mı? Sustum mu peki? ANKARA'DAKİ EVİMİ SATTIM, KREDİ İLE DAİRE ALDIM VE KOVULUNCA... Evet, 34 yıllık emeğimizle Ankara'da aldığımız evi satılığa çıkartıp tamamı banka kredisiyle Çengelköy'de bir daire aldık. Evi alış tarihimiz 14 Mayıs 2013 günüdür. Tapuda kayıtlı. İşimden olunca da o krediyle başbaşa kaldık. Aksini iddia edecek herkese bunu kanıtlamaya hazırım. HİÇBİR ÇARPITMA BU GERÇEĞİ SİLEMEZ Ne yazık ki hiçbir çarpıtma, son dönemde işinden edilen gazetecilerin hükümet baskısıyla -ve bunun gazete yönetimlerinde yolaçtığı "Bizi de silerler" korkusuyla- tasfiye edildiğimiz gerçeğini değiştiremez. Bunu, bu ülkede gazetecilik yapan sizler de çok iyi biliyorsunuz, eminim. Bir de ben söyleyeyim istedim." |
Eh yani…
İşin ucunda “gündem tayin etmek” gibi mastrübasyonel bir taraf da vardır; dayanamaz yazarsınız…
Ama…
Kendi adıma söylüyorum; haberi yazmadan, yorumunu yapmadan önce haberin öznesini mutlaka ararım…
Bazen telefonu çalar cevap alamam…
Kimisinin ise telefonu "sır"dır; numarasını bir türlü kimseden alamam...
Can Dündar, rehberimde hiçbir zaman cep telefon numarası yer almayan meslektaşlarımdan biri...
Daha önce bir defa ulaşmak istedim; mobil telefonun numarasının verilmesini istemediği cevabını aldım gazeteden...
"Biz sizi arayalım" dediklerinde ise asla dönmediler...
İlke olarak eğer birisini aramışsam ve bana dönmemişse, ikinci defa arayışımda asistanına önce sorarım:
"Aradığımı Hanımefendi’ye/Beyefendi'ye söylediniz mi?"
Eğer cevap "evet, kendisine ilettim" olursa aynen şöyle derim:
"O halde şimdi de sizden rica ediyorum; ilk aramamın hiç yapılmadığını kabul etsin..."
Can Dündar işte o guruptan...
Yani sadece iki kere aradıklarımdan…
Birincisinde, “bir haber konusunda kendisine danışacağım” dediğim makul süre aramayınca ikinci kez arayıp;
"O halde şimdi de sizden rica ediyorum; ilk aramamın hiç yapılmadığını kabul etsin..." dediklerimden…
Yani…
Telefon edip de bana dönmeyince "ikinci" defa aradığım ve "O halde şimdi de sizden rica ediyorum; ilk aramamın hiç yapılmadığını kabul etsin" demediğim kişiler ya ailemden biridir ya da gerçekten dostumdur...
Şimdiiii...
Sevgili Can Dündar; analiz köşesinde "Kovduruldular mı?.. Kovuldular mı?.." başlığı altında yayımlanan yazımın bir bölümüne cevap verdi...
Cevabını da aynen yayımladık...
İddiamın korkunç olduğunu söylüyor Dündar...
Ben ise cevabın daha "korkunç" olduğunu düşünüyorum...
“Çünkü” deyip önce itirazını hatırlatayım...
...Ya Can Dündar?..
O da kovulacağını anlayınca gitti Erdoğan Bey’le görüştü…
Ve Çengelköy’de muhteşem bir dairenin sahibi oldu…
Yani; Demirören Gurubundan kovulmak kötü bir şey değil…
Kovulanı “zengin” yapıyor…
Evet…
Haberimde Dündar’ın Çengelköy’de bir daire satın aldığı doğru…
Dündar’a göre yanlış olan ne peki?..
Yazımda asla yer almayan; “beni kovun karşılığında daire verin” demiş olabileceğine ilişkin bir cümlenin yer almayışı…
Dündar; sahibi olduğu konutu 14 Mayıs'ta satın aldığını ve Demirören'lerden bir yardım görmediğini söylüyor...
Öyle diyorsa öyledir...
Benim aldığım bilgi de birebir; kendisine satın alım sırasında yardımcı olanlardandı...
Evet...
Ortada bir ayıp var…
Ve o ayıbın daha büyüğü tabii ki bana ait...
Aslında "Dündar Daireyi kovulmadan önce Erdoğan Bey'in yardımıyla satın aldı" diye daha açık bir şekilde yazmalıydım…
O halde şimdi yazıyorum…
İyi de bu neyi değiştirir?..
Kaldı ki;
Can Dündar gibi yıllarını Milliyet Gazetesi'ne vermiş bir meslektaşımın patronundan yardım alması veya tazminatına mahsuben tahsilât yapması ayıp olmadığı gibi suç da değildir...
Hem ahlâki hem de yasal hakkıdır...
Hem amacım Dündar’ın konut sahibi oluşunu küçümsemek asla değildi ki...
Ve diyelim ki konutu, Demirören ailesinden hiç yardım görmeden satın aldı...
Tamam ama...
Bu, Can Dündar'ın Milliyet'ten Başbakan tarafından kovdurulmadığı; bizzat Erdoğan Demirören tarafından kovulduğu gerçeğini değiştirmez ki...
Benim; “O da kovulacağını anlayınca gitti Erdoğan Bey’le görüştü…
Ve Çengelköy’de muhteşem bir dairenin sahibi oldu…” demem "yalan" değil (belki) kısmen yanlış olabilir...
Ama...
Can Dündar'ın "beni Başbakan kovdurdu" deyişi külliyen "yalandır"...
Hem Başbakan ve hem de Başdanışmanı; hiçbir yazarın kovulması için hiç kimse ile telefonda ya da yüz yüze konuşmadıklarını açıkladılar…
Erdoğan Demirören de aynen benim analiz yazımda anlattığım gibi; “onları kovmamı kimse istemedi aksine kovmamam için ricacı oldular ama dinlemedim” diyor…
Sevgili Dündar’a soruyorum:
Benim okurlarımla paylaştığım bilginin kısmen doğru, kısmen yanlış olası mı ayıp?...
Yoksa senin “yalan” söylemen mi?..
Demek istemem o ki…
Ben veya bir başka meslektaşım; hele Dündar gibi aynı gazetede çok uzun yıllar çalışmış birisinin kovulacağını anlayınca patronuna gidip konuşma yapması ve daha fazla mağdur olmamak için tazminatını istemesinden daha tabii ne olabilir ki?..
Hepimiz biliyoruz ki Can Dündar’ın kendisini işe alan Aydın Doğan değil de gazetenin yeni sahibi Erdoğan Demirören tarafından kovulması; gazetede geçen yıllarının tazminatından da vazgeçmesini gerektirmez…
Ya da Demirören Ailesine "Tazminatını ödemiyoruz" deme hakkını vermez...
Ancak...
Bir konuda halen ısrarlıyım...
Can Dündar'ı da Mert ve Cemal olayında olduğu gibi Başbakan Erdoğan kovdurmadı...
Neden kovulduğunu, kovulmadan önce Erdoğan Bey'le yaptıkları konuşmayı yazmayı doğru bulmuyorum…
Ya da “şimdilik” doğru bulmuyorum…
Ama o konuda izin alırsam onu da yazarım…
Ey güzel insanlar!..
Bu işi daha fazla uzatmak istemiyorum...
Zira 2004 yılı Ekim ayında çalıştığım gazeteden ve hem de "Sayın Başbakan yazılarından rahatsız" diyen siyasi danışmanların baskısıyla kovulduğumu öğrendiğimde ben de Başbakan'a ateş püskürmüştüm...
Sonradan, Ahmet Tezcan'dan (O dönem başbakan basın baş danışmanı) işin aslını öğrendiğimdeyse, medyamızdaki patronaj anlayışına gülüp geçmiştim...
Sanıyorum bir süre sonra Can Dündar da, “Beni ve benden önceki iki arkadaşımı Başbakan’ın kovdurmadığından eminim” diyecektir…
Not: Medyamızda siyasetçiler yüzünden çalıştığı gazetelerden en çok kovulan yazarım…
Dönüp bakıyorum da her kovuluşumda arkamdan ağlayandan çok teneke çalan olmuş…
Dündar ise medyanın çoğunluğu tarafından sahiplenildiği için ne kadar “gurur” duysa azdır…