MEDYA KÖŞESİ

Can Dündar: Hükümet şu misafirler gitsin ben sana gösteririm dedi

Can Dündar hükümetin, G20 Zirvesi liderlerinin Türkiye’de bulunduğu sırada “ev içi baskıya” kısa bir ara verdiğini söylerken “Misafirler gider gitmez de, hapisteki 20’yi aşkın gazetecinin arasına bizleri de kattı” dedi.

Can Dündar: Hükümet şu misafirler gitsin ben sana gösteririm dedi

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, MİT TIR’ları ile ilgili yaptığı haber gerekçesiyle  "terör örgütüne yardım, casusluk ve devlet sırlarını ifşa etmek” suçlarından tutuklanarak gönderildiği Silivri Cezaevi’nden yazdığı yazısında hükümetin, G20 Zirvesi liderlerinin Türkiye’de bulunduğu sırada “ev içi baskıya” kısa bir ara verdiğini söylerken “Misafirler gider gitmez de, hapisteki 20’yi aşkın gazetecinin arasına bizleri de kattı” dedi.

Can Dündar’ın Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (23 Aralık 2015) tarihli nüshasında yayımlanan “Para mektubu unutturdu” başlıklı yazısı şöyle:

Türkler misafirperverdir.

Çok övündükleri bu özellik büyük oranda cana yakınlıklarından kaynaklansa da kısmen de dayaktan sakınma içgüdüsünün sonucudur.

Çünkü Türkler misafirin yanında çocuk dövmezler. Dayakçı babalardan en sık duyulan söz, “Şu misafirler gitsin, ben sana gösteririm”dir.

Bu tehditle büyümüş çocuklar için misafir ziyareti, güvenli saatler demektir.

Geçen ay Antalya’daki G20 Zirvesi’nde 20 dünya liderini ağırlayan Türk hükümeti, bu geleneğe uyarak “ev içi baskı”ya kısa bir ara verdi.

Misafirler gider gitmez de, hapisteki 20’yi aşkın gazetecinin arasına bizleri de kattı. İnsan, çoktandır bir “global köy” haline gelen yerküremizde, bu tür despotik uygulamaların gizli kalamayacağını, tepkiyle karşılanacağını düşünüyor.

Durum pek öyle değil.

Akla gelmeyen bir ihtimal var:

Misafirlerin, kapıdan çıkarken işittikleri çığlık seslerine, dayakçı ortakla ilişkilerini bozmamak adına kulak tıkamaları...

Kendi evlatlarına layık görmedikleri bir muamele komşunun çocuklarına yapıldığında çıkarları gereği görmezden gelmeleri...

Geçen hafta sonu aynen böyle oldu.

Türk istihbarat teşkilatının illegal olarak Suriye’ye silah taşıyan TIR’larını haber yaptığımız için 26 Kasım’da hapse atıldık. 29 Kasım’da Avrupa Birliği-Türkiye zirvesi toplandı. Bir mektupla 28 Avrupa liderine -tutuklu gazeteciler adına- Batı uygarlığının düşünce - ifade - basın özgürlüğü gibi değerlerini hatırlattık.

Brüksel’deki zirveye girerken çoğunun bir cebinde bizim mektubumuz vardı; öbür ceplerinde ise Avrupa’ya gelmesini istemedikleri mültecilere bekçilik yapması için Türkiye’ye vermeyi kararlaştırdıkları 3 milyar Avro...

Sonuçta sağ cepteki para, sol cepteki mektubu unutturdu doğal olarak...

Bir “win-win” memnuniyeti yayan basın toplantısını ve Türkiye’ye AB kapısının yeniden açılmasını hücremizdeki televizyondan acı bir tebessümle izledik.

En temel hakların hiç dile getirilmemesinden siyasi dersler çıkardık.

Avrupa, parasını verip kendine uzakta bir toplama kampı kiralamıştı.

Ankara, parasını alıp siyasi ayıplarını unutturmuştu.

Onlar sarılırken arada 2 şey ezildi:

Bizler ve ilkeler...

Şimdi “Batı standartlarında” inşa edilen tecrit hücremizde, babamızın misafirle birlikte dövdüğü çocuklar gibiyiz.

Yine de misafirperveriz.

Tek tek gelin. Bekleriz.

ÇOK OKUNANLAR