MEDYA KÖŞESİ

Çamlıca'ya cami değil şahane bir cami istiyorum!

Nihal Bengisu, kimi muhafazakar aydınların da eleştirdiği Çamlıca'ya cami tartışmasına radikal bir katılım gösterdi...

Çamlıca'ya cami değil şahane bir cami istiyorum!
GAZETECİLER.COM
Başbakan Erdoğan'ın isteğiyle Çamlıca tepesinde cami yapımına karar verilmesi muhafazakar aydınların gündemindeki yerini koruyor. Habertürk yazarı Nihal Benisu Karaca konuyu köşesine taşırken nerede durduğunu da ifade etti: Çamlıca'ya cami istemiyorum, Çamlıca'ya şahane bir cami istiyorum!

Nihal Bengisu, kimi muhafazakar aydınların büyük ve görkemli cami talebini İslam ahlakı ve kültürü üzerinden eleştirdiği Çamlıca'ya cami tartışmasına radikal bir katılım gösterdi. Avrupa kültürünün baş yapıtlarından olan Notre Dame gibi eserleri örnek gösteren Habertürk yazarı Çamlıca'ya cami yapılma kararını desteklediğini yazdı. Projeyi yapacak mimarın İstiklal Marşı'nın belirlenmesi sürecindeki gibi bir seçicilikle belirlenmesi gerektiğini vurgulayan Bihal Bengisu projeye itiraz eden muhafazakar isimleri de eleştirdi. Habertürk yazarı, Zeytinburnu'na dikilen 16/9 gökdelenlerini örnek verirken "o gökdelenlere karşı etkili bir muhalefet yürütmeyi tercih etselerdi, o kulelerin tıraşlanması gereken katlarının yıkımı gerçekleşebilirdi" dedi.

İşte Nihal Bengisu'nun "Çamlıca'ya cami: Evet ama yetmez!" başlıklı yazısındaki ilgili bölüm:

 ÇAMLICA'ya cami yapılması konusunda bir hayli itiraz var. "Cami yaptıracağınıza okul yaptırın efenim" diyenlerin anksiyetesi malum, ama bakıyorsunuz, muhafazakâr ve dindar kişilerden bile itiraz gelmekte.
Eleştiriler AK Parti'nin "büyük" yapılar üzerinden "meydan okuduğu" noktasında düğümleniyor.
Nötre Dame'ı gezeceğim diye ayaklarınız su toplamadıysa, Sacre Coeur'u görmek için Montmartre tepesini oflaya puflaya çıkmayı göze almayıp bilakis protesto ettiyseniz eleştiriniz tutarlıdır. Ben bu yapıları bayıla bayıla gezdim; o katedralleri, bazilikaları gezerken de aklıma hiç "Bu adamlar pek ezikmiş, hep 'büyük' yapmışlar" diye bir şey gelmedi. O yüzden kimi cami düşmanları ya da kimi "mütevazılık" yanlısı ağabeylerim gibi, "Nedir bu Müslümanların 'büyüklük' takıntısı, 'uzun minare' saplantısı kuzum?" gibi cümleler kurmayacağım.
Çamlıca'ya baktığımda radyo ve televizyon vericilerinden oluşan demir kalabalığı yerine güzel bir selatin camii "taklidi" görmeyi bin kere tercih ederdim.
Bariz bir çirkinlik taşımadıkları sürece, her caminin bulunduğu yeri güzelleştirdiğini, nerede bulunuyorsa bulunsun oraya fark ve renk, ses ve doku, kadın ve erkek, macera ve olgunluk kattığını düşünüyorum. Kubbeler yerleşmeyi, yuvayı, istikrarı, edebiyatı ve kadını temsil ederken, minareler ataklığı, hareketi, sıçramayı, bilimi ve erkeği imliyor bende; birbirlerine dayanarak, destek alarak ve fakat birbirinden ayrı varlıkların birlikteliğini. Allah'a doğru uzanan bu birliktelikten "cemaat" türüyor; yani insanlık, hayatın devamlılığı.
Bu bağlamda Ataşehir'in o yüksek, kibirli, mekanik binaları arasına sıkışmış camisinde de, ailelerinin rızası hilafına bir araya gelip evlenmiş iki sevgilinin grotesk ama romantik aşk hikâyesini gördüğümü tahmin edebilirsiniz. Latife bir yana, cemaatleriyle başınız hoş olmayabilir, ama camilerimiz Osmanlı-İslam kültürünün "ying-yang"ıdır, kaba "fetihçilik" etiketleriyle, "siyaseten yanlış" durumuna indirgenecek şeyler değil.
Çapanoğlu aramak gerekiyorsa, o ortada zaten. Hükümet ve büyükşehir belediyesi eliyle Zeytinburnu sahilinde bitiveren 16/9 konutlarının mahvettiği tarihi yarımada siluetinin kefareti için seçildi Çamlıca. Bu noktada bizi öncelikle rahatsız etmesi gereken Çamlıca'ya cami değil, iktidarın bu "Nasılsa telafi ederim" rahatlığı olmalı. Çamlıca'ya cami yapılmasına karşı çıkan CHP'liler ve aynı fikirde olan muhafazakâr-dindar kişiler, Zeytinburnu'na dikilen 16/9 gökdelenlerine karşı etkili bir muhalefet yürütmeyi tercih etselerdi, o kulelerin tıraşlanması gereken katlarının yıkımı gerçekleşebilirdi.
Gazetelerin haber servisleri tarihi yarımada siluetini katlettiği yetmiyormuş gibi pişkin pişkin ilanları yayınlanan 16/9 konutlarından daire alan "ünlüleri" deşifre etseydi, hükümet Çamlıca'da yapma kararı aldığı caminin projesini vereceği mimarı daha itinalı usullerle seçmek zorunda kalabilirdi.
Gaudi, bitirmeye ömrünün yetmediği ama şu an bitmemiş haliyle bile muhteşem olan ünlü bazilikayı, Sagrada Familia'yı tarif ederken kulelerin uç kısımlarını cennet ve yeryüzü arasındaki bağlantı noktaları gibi görselleştirmek istediğini anlatıyordu heyecanla.
Çamlıca'ya yapılacak cami işini oldubittiyle devralan mimar ise "Mescid-i Nebevi'ye basıcaz inşallah" mealinde ifadeler kullanmakta.
Benim hükümetimizin "çocukluğuna inmek istediğim yer" tam da burası.
Anlamıyorum: Velev ki fetihçi, yarışçı, kıyasçı, rekabetçi duygular söz konusu; tamam kabul de, neden bu duygular Gaudi'nin, Sinan'ın sekizde biriyle kıyaslanabilecek bir Türk mimar arayışı için devreye girmez, onu kavrayamıyorum.
İstanbul ufuklarına tarihi ve kültürel dokuyla uyumlu ama tamamen "yeni" bir müdahale söz konusu ise, bu işe en az milli marşın belirlenmesi kadar özen gösterilmeli.
Milli marşın güftesi de, bestesi de, marifetlerini ve sanatkârlık zaviyelerini ortaya koyan onlarca kişinin yapıtları arasından seçilerek tekemmül etti, aynı durum Çamlıca'ya cami için de söz konusu. Madem iki yüz yıl sonra "tarihi eser" sıfatı kazanacak ve İstanbul siluetine eklemlenecek yeni bir hacimden bahsediyoruz, bu eserin hem "görkemli" hem de "zarif" olmasını sağlayabilecek bir idrak seviyesinden çıkmasını talep etmek hakkımızdır.
Ezcümle: Çamlıca'ya cami istemiyorum, Çamlıca'ya şahane bir cami istiyorum; tarihi yarımada siluetini kurtarmanız şartıyla...
ÇOK OKUNANLAR