ANALİZ

Bunlar timsahın gözyaşları olmasın sakın!..

Terörün adeta “Sözcüsü” gibi yayın yapan bir gazete son yaşanan can kayıplarına timsahın gözyaşlarıyla ağlarken aslında için için bayram ediyor…

Bunlar timsahın gözyaşları olmasın sakın!..

ADNAN BERK OKAN

Yıl 1978
CHP, AP’den “tamamen duygusal”(!) gerekçelerle transfer ettiği 12 milletvekilinin on birine “bakanlık koltuğu” hediye ederek kurduğu hükümetle iktidarda…
Başbakan da haliyle partinin genel başkanı ve transfer kralı Bülent Ecevit (merhum)…
Aynı yılın Kasım ayının yirmi yedinci günü Diyarbakır ili Lice ilçesinin Fis (Ziyaretçi) köyünde sözde dernek özde bir terör örgütü kuruluyor…
Başına tapu kadastro memuru Abdullah Öcalan var…
MİT durumu Başbakan Ecevit’e bildirdiğinde demokrat(!) Başbakan şöyle diyor:
“Demokratik haklarını kullanıyorlar bir şey olmaz”…
Merhum Başbakan Ecevit’in “demokratik haklarını kullanıyorlar” diyerek kurulmasına göz yumduğu, hoşgörü gösterdiği o derneğin adı ne mi?..
Söyleyeyim: PKK…


İlk hedef Bucak aşireti reisi…

İşte o masum(!) ve demokratik haklarını kullanan dernek(!) ilk eylemini 30 Temmuz 1979’da yapıyor...
Hedef; Şanlıurfa AP milletvekili Mehmet Celal Bucak...
Ve derken 12 Eylül askeri darbesi ile birlikte; merhum başbakanlardan Ecevit’e göre demokratik haklarını kullanan o masum(!) dernek ve başkanı Öcalan Suriye’ye geçiyor...
Tabii ki dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad’ın koruma ve desteğinde…
Sonra bir süre o topraklarda (Bekaa Vadisi’nde), “Mahsun Korkmaz Akademisi” adını verdikleri kamplarda dört yıl eğitim görüyor...
Ve…
İlk toplu saldırı ve katliamını ise 15 Ağustos 1984’te Şemdinli ve Eruh’ta gerçekleştiriyor…


Fazla uzatmayayım…

O masum(!) dernek eylemlerini azgınlaştırarak ve arttırarak, sivilleri ve hatta kundaktaki bebekleri de öldürerek barbarlıklarına devam ediyor...
Ve şimdi de 1993 yılının ilk yarısına geleyim…
Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Başbakan Süleyman Demirel, yardımcısı ise Erdal İnönü…
Yani; DYP – SHP ortak hükümeti var iktidarda…
Meclis; iktidar ve muhalefet partili milletvekillerinden oluşan bir komisyon kurup bölgeye (Diyarbakır merkez olmak üzere) gönderiyor…
Bundan sonrasını o dönemde DYP Manisa milletvekili Tevfik Diker’den dinleyelim:

 

Ecevit'ten bu güne aynen devam ediyor...

Bizim bölgede olduğumuz o günlerde terörle mücadele çerçevesinde bir terörist çatışmada öldürülüyor. Öldürülen terörist İdil’den ve yakınları tarafından kılınan bir cenaze namazından sonra gömülüyor. Cenaze törenine en az üç bin vatandaş katılıyor. Yani, bugün hani terör örgütüne halkın verdiği desteğin arttığı söyleniyor ya; bugünkü desteğin aynısı o gün de veriliyor. Bugün bir terörist öldürüldüğünde yakınlarının yaptıkları cenaze töreni eleştiriliyor ya; o gün de aynı tören hatta daha gösterişli bir şekilde yine yapılıyor. Milletvekili arkadaşlarımın hepsi Cizre’de devletin güvenlik güçleri ve korcular tarafından korunan otellerde konaklıyorlar ben ise Kürt nakliyeci Habeş Yardımcı’nın evinde kalıyorum. Amacım, Türklerle Kürtler arasında herhangi bir husumetin olmadığını Türk’üm diye bir Kürt vatandaştan zarar görmeyeceğimi anlatabilmek.
“Yani” deyip şöyle tamamlıyor Tevfik Diker:
“Kimilerinin bugün yazdıkları gibi terör daha önce bitmişmiş de şimdi yeniden azmış değil. Terör, 12 Eylül darbecilerinden ANAP’a, ANAP’tan DYP – SHP Hükümetine ve o hükümetten de diğer hükümetlere miras kaldı…”
Bu sefer ben “yani” deyip devam ediyorum:
“Terörü Ak parti hükümeti azdırmış falan değil; terör kaldığı yerden aynı hızla devam ediyor öyle mi?”
“Evet ama o günkünden biraz daha hızlanmış olarak” diyor Tevfik Diker…


Terör örgütüne “sözcülük” yeni değil…

Ve aynı günlerden birkaç ay kadar sonra ve en az o eylemler kadar “kötü” olanı ise medyamızın eli kanlı terör örgütüne verdiği lojistik…
Nasıl mı?..
Örgütün şefi Öcalan ile dağda, bayırda sohbet edip, fotoğraflarını (hele GS formalı olanları pek bir afili) yayımlıyor; “özgürlük savaşçısı” olduğuna ve “barış” istediğine ilişkin açıklamalarını bütün dünyaya ve tabii Türkiye’ye duyuruyor…
Güneri Cıvaoğlu, Hasan Cemal, Mehmet Ali Birand, Fatih Altaylı Suriye’ye koşup Öcalan’la sohbetler edip köşelerinde yayımlıyorlar…
Kendi köylülerinin bile doğru dürüst tanımadıkları, Kürtçe bilmeyen Kürt önderi(!) Abdullah Öcalan bizim medyamız sayesinde sevimli (!) bir Apo’ya dönüştürülüyor ve bütün dünyanın tanıdığı bir “özgürlük savaşçısı”(!) olup çıkıyor…
Bazı köşe yazarları başlarında poşu, ellerinde kaleşinkof ile poz verip çalıştıkları gazetenin birinci sayfasından yayımlatıyorlar (Bakınız SABAH; Cengiz Çandar)…

 

Ve sevgili meslektaşlarım;

Bugün kimi gazetelerimizi (ille de birisi) okuyunca yüreğim yanıyor…
Terörün adeta “Sözcüsü” gibi yayın yapan bir gazete son yaşanan can kayıplarına timsahın gözyaşlarıyla ağlarken aslında için için bayram ediyor…
Karşılıklı olsak göz bebeklerinin güldüğünü göreceğimden eminim…
Gazetenin patronajı ve yazarları ellerini ovuşturup bayram ediyorlar…
“Şimdi artık gittin işte Tayyip!” diye kahkaha atıldığını gazetede çalışan insaflı ve vicdanlı meslektaşlarımız anlatıyorlar…
“Gelmiş geçmiş en başarısız içişleri bakanlarından biri olan” ve terörle bir gün bile mücadele etmemiş bir kişi ile söyleşi yapıp 29 yıldır süren terörün suçunu şu son hükümete yıkıyorlar…
Hatta…
O kişinin bakanlığı sırasında PKK terörünü bitirdiğini iddia edebilecek kadar edepsizleşiyorlar…
Oysa adamın bakanlığı sırasında yaptığı tek iş var:
İstikbali parlak kimi özel banka sahibi işadamlarının bileklerine kelepçe takıp hapse atmak, ellerinden aldığı bankaları üç otuz paraya Ordunun sahip olduğu OYAKBANK’a peşkeş çekmek…
Ve o akıl almaz operasyon sonucu 2001 ekonomik krizine davetiye çıkarıp halkımızı bir gecede yarı yarıya fukaralaştırmak…


Hâsılı…

Türkiye; rejimi yıkmaya, sınırlarımızı darmadağın etmeye yeminli katil çetesi ve tek amaçları Erdoğan ve hükümetinden kurtulmak olan bir başka kökten laikçi çetenin iş birliğiyle çökertilmek isteniyor…
Uyanık olmak;
terör örgütünün SÖZCÜlüğünü yapan bu medya ve yazar anlayışıyla mücadele etmek zorundayız…
Aksi halde yarın çok geç olacaktır…


Pekiiii... 
Hükümetimiz çok mu masum?..


Hayır; asla masum değil...

Ama...
Yıllardan beri sürüp gelen terörün suçunu Erdoğan ve hükümetine yıkmak aymazlıktır, edepsizliktir, gaflettir ve hatta bu millete ihanettir...

Erdoğan terörizmle mücadele etme isteğinde ne kadar samimi ve iyi niyetliyse; "bayram namazımı Şam'da Emevi camiinde kılacağım" derken de o kadar güvenilmezdir...
Erdoğan, ekonomi yönetiminde ne kadar başarılıysa; iç politikada halkı tam da ortadan karpuz gibi ikiye bölerken de o kadar hatalıdır...
Ve daha birçok hatası, yanlışı ve hatta ayıbı vardır...
Habur ve Oslo meselâ...
Oslo görüşmeleri değil ama sızdırılması vahim bir hatadır...
Yine meselâ.
Öcalan'ın terör örgütünü İmralı'dan yönetmesine izin ve imkân verdiler...
Ama...
Buna rağmen;
terör ve en son Ayfon'daki cephaneliğin patlaması ve 25 Mehmetçiğin şehit olması konusunda bir o kadar masum olduğunu kabullenmek zorundayız...
Aksi;
vicdansızlık ve felâketleri kişisel çıkarlar uğruna kullanma arsızlığından başka bir şey değildir...

Not: Yandaş medya
nın terör konusundaki vurdumuymazlığı ise kindaş teör sözcülerinin yaptıklarından bin beter ve iğrenç...

[email protected]

ÇOK OKUNANLAR