Bu liderler Demokratsa ben Faşist'im arkadaş
Siyasetçilerimizin yaptıkları kör döğüşünün adı “demokrasi,” Genelkurmay Başkanı’nın yaptığı vizyonel konuşma “Faşizm” ise ben Faşist'im arkadaş.
ADNAN BERK OKAN - ANALİZ
Şimdi sizlere bazı meslektaşlarımızın utanmadan "Faşist" dediği ve kendi Mehmetçiğinin öldürülmesine göz yummakla suçladığı TSK'nın yeni göreve başlayacak Genelkurmay Başkanı ile, demokrasimizin mabedi parlamentoyu doldurup, yine demokrasimizin vazgeçilmezleri olan iktidar ve muhalefet partilerinin liderleri arasındaki "Seviye" ve "Vizyon" farkını anlatmaya çalışacağım...
Medyayı kıyaslamayacak mıyım?..
Tabii ama bir başka yazıda...
Yeni Genelkurmay Başkanının konuşmasından:
"Bilgi Ve Teknoloji Çağı” adı verilen bu yüzyılda yaşanan gelişmelerin ivmelendirdiği ‘değişim’ süreci her gün farklı bir boyutta ve yeni bir yönüyle karşımıza çıkmaktadır.”
Siyasi parti liderlerinin konuşmalarından:
“Şerefsizler!... Sefiller...”
Yeni Genelkurmay Başkanının konuşmasından:
" Küreselleşen terörizm, enerji ve çevre sorunları, siber saldırılar, ekonomik ve finansal krizler, yeni salgın hastalıklar, kitlesel göç hareketleri, enerji kaynaklarının ve ulaşım yollarının korunması, ülkelerdeki iç karışıklıklar uluslar arası sistemi derinden etkilemekte ve ‘güvenlik’ kavramına önceden algılanması zor boyutlar ekleyerek ülkeleri ve uluslar arası kuruluşları yeni arayışlara zorlamaktadır.”
“Biz senin boyunu değil, soyunu sorguluyoruz!..”
Yeni Genelkurmay Başkanının konuşmasından:
" Ticaret, sermaye hareketleri, teknoloji ve bilginin yayılması sınır ötesi menfaat guruplarını ve farklı milletlere mensup bireyleri sıkıca birbirlerine bağlamaktadır. Dolayısıyla belirsizlik, istikrarsızlıkların da arttığı ortamda karşılıklı bağımlılık ilişkisi daha önemli, hale gelmektedir!”
Siyasi parti liderlerinin konuşmalarından:
“Sen de havuzlu villada oturuyorsun. Benim oturduğum ise basit bir ev!..”
Yeni Genelkurmay Başkanının konuşmasından:
"Süreçle birlikte güç kavramına bilgiye ulaşabilme ve bilgiyi kullanabilme yeteneği de dâhil olmuştur. Bunun sonucu olarak da tek kutuplu dünya yerini ortak çıkarlar çerçevesinde birleşilen, önce bölgesel, devamında küresel barışa daha çok hizmet eden çok kutuplu bir güvenlik sistemine bırakmaktadır”
Siyasi parti liderlerinin konuşmalarından:
“Vatanı satmak üzereyken suçüstü yakalananlaaarrr!”
Yok ama ben yine de sorayım:
Lütfen söyler misiniz bu devasa ülkeyi yönetmeye kim daha lâyık?..
Duydum...
O halde şu sorumu da cevaplayın...
Yok, yok sormuyorum, vazgeçtim...
Neme lâzım...
Paşalar da ağlar...
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un veda ve görev devir teslim törenini izlerken duygulandım…
Bazı siyasetçilere ve meslektaşlarıma lânetler okudum içimden…
O kadar süre konuşup dudakları bile kıpırdamayan İlker Başbuğ söz, eşi ve iki evlâdına gelince ağlamaya başladı…
Ne kadar gizlemeye çalışsa da gizleyemedi ağladığını…
İçine gömmeye çalıştığı hıçkırıklar ekrandan taştı...
Yani…
“Önce insan, önce bir eş, bir baba, sonra askerim” dedi bütün samimiyetiyle…
Erdoğan ağladığında ona övgüler düzenlerin bir teki bile bu noktaya dikkat çekmedi bugünkü yazılarında…
Onlar halen; kendi evlâtlarından söz ederken ağlayan bir babanın, Başkomutanı olduğu orduda görev yapan bir başka evlâtların öldürülmeleri için kumpas kurduğunu iddia edecek kadar acımasızlaşabiliyor, ahlâk isimli görünmez elbiselerini görünür bir şekilde üzerlerinden çıkarıp atabiliyorlar…
Sevgili dostlar;
Ordunun siyasetin içine girmesine bugün değil, henüz 10 yaşımda, 27 Mayıs 1960 ihtilâlinde babacığım hapse tıkılırken yaşadıklarımdan dolayı karşıyım…
Beynime, mermere kazınır gibi kazınmış bu fikir, bu duygu benimle beraber gidecek mezara...
Ve bu duygu nefretten kaynaklanmıyor…
Bu duygu ilerleyen yıllarda demokrasi kavramını içselleştirmemle birlikte daha da aklî hale geldi…
Ve…
Ben bugün (ne yazık ki) göreve yeni başlayacak olan Genelkurmay Başkanı’nın “Vizyon” içeren, geçmişin analizini yaparken geleceğe “ışık” tutan mükemmel konuşmasını; meydanlarda birbirlerinin soylarına soplarına hakaret eden siyasetçilerimizle kıyaslamak zorunda kalıyorum…
Genelkurmay Başkanımızın ve silâh arkadaşlarının yüksek kalitelerinden onurlanırken; demokrasimizin vazgeçilmezleri siyasi parti liderlerimizin seviyesizlikleri, edepsizlikleri, sıradanlıkları, cehaletleri ve kavgacılıklarından utanıyorum.
Demek ki ben Faşist'im...
Yeni Genelkurmay Başkanı diyor ki:
"..... Tek kutuplu dünya yerini ortak çıkarlar çerçevesinde birleşilen, önce bölgesel, devamında küresel barışa daha çok hizmet eden çok kutuplu bir güvenlik sistemine bırakmaktadır...”
Yani değişimi, çağdaş demokrasiyi ve dünya barışını öneriyor herkese...
Demek ki kendisi de çağdaş, demokrat ve değişimden yana...
Siyasetçilerimiz ise iç barışı tehlikeye düşürmekten, iç savaşı körüklemekten ve birbirlerini “Hain, şerefsiz, soysuz, hırsız” ilân eden konuşmalar yapmaktan utanmıyorlar...
Eğer siyasetçilerimizin yaptıkları kör döğüşünün adı “demokrasi,” Genelkurmay Başkanı’nın yaptığı vizyonel konuşma “Faşizm” ise ben açıkça söylüyorum ki “Faşistim” ve Faşizm’i tercih ediyorum…