"Bu afra tafranızı çeker miyiz ülen"
"Tevekkeli Can'cık demiyorlar" diyen Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, Can Dündar'a, "Neden “hizmete” aldığın Kadri Gürsel veya İbrahim Aydın Engin gibi “elemanları” bırakıp kaçtın?" diye sordu
Yeni Şafak fazetesi yazarı Salih Tuna, Can Dündar'ın dün Cumhuriyet'te yayınlanan yazısındaki meydan okumaya cevap verdi.
Can Dündar'ın yurtdışında kaçak olduğunu hatırlatan Salih Tuna, Can Dündar için "Hele 'yiğidim / aslanım' ayaklarına yatması yok mu? İyi de sen yoksun Can'cık. Neden yoksun? Neden “hizmete” aldığın Kadri Gürsel veya İbrahim Aydın Engingibi “elemanları” bırakıp kaçtın? Ve, neden hep böyle yapıyorsun?" dedi.
"Dumanlı Zaman'ının yokluğunu hiç hissettirmedin" diyen Salih Tuna, Can Dündar'a şöyle seslendi: "Cumhuriyet gazetesini cumhuriyetçilerin gazetesi olmaktan çıkartmış oldun..."
İşte Salih Tuna'nın o yazısı:
BU AFRA TAFRANIZI ÇEKER MİYİZ ÜLEN
Tevekkeli Can'cık demiyorlar. Son afra tafrası, heyheylenmesi mahut ismiyle tastamam müsemma.
Gerçekten de, Cumhuriyet gazetesi soruşturması üzerine öyle bir kaptırmış ki, olursa o kadar olur.
“Yanılıyorsunuz” demiş, “Karşınızda bir talimatla görevden aldığınız Başbakanınız, yeterince biat etmedi diye Saray'dan kovduğunuz danışmanlarınız, bir telefonla susturduğunuz medya yöneticileriniz, maaşlı trolleriniz, goygoycularınız, ihbarcılarınız yok.”
Can'cığın bu lakırdılarına bakan da soruşturmayı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı değil, Sayın Cumhurbaşkanı yürütüyor sanır.
Hele o “karşınızda biz varız” demeye getirerek, “yiğidim / aslanım” ayaklarına yatması yok mu?
İyi de sen yoksun Can'cık. Neden yoksun?
Neden “hizmete” aldığın Kadri Gürsel veya İbrahim Aydın Engingibi “elemanları” bırakıp kaçtın?
Ve, neden hep böyle yapıyorsun?
Gezi döneminde de, “Annelerin kucağından çocukları alıp TOMA'ların altına atıyorlar. Çocukları acımasızca eziyorlar. Ben de gidip bir TOMA'nın altına yatacağım” demiştin.
Ne ki, İstanbul'daki tüm TOMA'ların altı aranmış ama bulunamamıştın. Neden sonra, Akdeniz sahillerinde ortaya çıktın. Hülasa, provokatör olduğunu bir kez daha kanıtladın.
Sonra…
FETÖ'nün servis ettiği malzemeler üzerinden, Türkiye'nin IŞİD'e silah gönderdiğini manşet yaptın.
Sayın Erdoğan da Türkiye'yi uluslararası toplumda terörist ülkeymiş gibi gösterme gayretine tepki göstererek, “Bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam onu” dedi.
Sen ne yaptın?
Her zaman yaptığını; “Erdoğan'ı öyle bırakmam” diye kolpa attın, sonra da değil Erdoğan'ı, Türkiye'yi bile bırakıp kaçtın?
Sen busun, bu kadarsın!
FETÖ tezgahı olan MİT TIR'larını manşet yapıp, “Bu silahlar IŞİD'e gidiyor” dedin.
Savcılık soruşturmasında “belge” sorulunca da, “Silahların IŞİD'e gittiğine ilişkin bir belge yok elimde. Duyum üzerine o manşeti attım” şeklinde kıvırdın.
Şimdi yoksun. Kaçtın.
Aslında, FETÖ'nün 17 Aralık darbe girişimi elebaşlarından kaçak savcı Celal Kara'nın ağzından “1 Numara Erdoğan” manşetini atacak kadar “hizmete” bağlanmakla zaten “Türkiye'den kaçış” yoluna girmiştin.
İlhan Selçuk ve Mustafa Balbay'ı tutuklatan FETÖ'cü Nazmi Ardıç'la bu kaçış yolunda gizli toplantı yaparken de yakalandın.
Cumhuriyet gazetesinde “hizmete” uygun değişiklikler çoktan yapılmıştı.
Eski Cumhuriyet Vakfı Başkanvekili Alev Coşkun'un delilleriyle birlikte mahkemeye taşıdığı üzre, Cumhuriyet Vakfı'nda yapılan hukuka aykırı seçimler sonucu Atatürkçüler gazeteden uzaklaştırılmış, “hizmete” uygun zemin oluşturulmuştu.
Cumhuriyet gazetesinde genel yayın yönetmeni olarak “hizmete” alınınca da gereğini yaptın.
Yani, Dumanlı Zaman'ının yokluğunu hiç hissettirmedin.
O kadar ki, Ergenekon sürecinde İlhan Selçuk'a demediğini bırakmayan elemanları köşe yazarı olarak “hizmete” çektin.
Böylece, Cumhuriyet'in eski yazarlarından Ümit Zileli'nin dünkü yazısında belirttiği gibi, Cumhuriyet gazetesini cumhuriyetçilerin gazetesi olmaktan çıkartmış oldun.
Uzun lafın kısası, verdiğin “hizmetler” sonucunda Atatürkçülerin Cumhuriyet'i gitmiş, yerine, FETÖ'den PKK'ya kadar bilumum terör örgütlerini arkalayan Cumhuriyet gelmişti.
Haliyle, Cumhuriyetin savcıları soruşturuyor: Cumhuriyet gazetesini kimler nerde hangi kirli ilişkiler neticesinde bu hallere düşürdü?
Demirtaş'ın açıklamasından anlaşıldığına göre Kandil bu soruşturmadan felaket rahatsız.
Pensilvanya zaten rahatsızdır.
Can'cıkla mahkeme koridorlarında selfie çektiren İngiltere Başkonsolosu hakeza.
Can'cık'ın oğluna “senin baban bir kahramandı” diyen ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden da hiç kuşkusuz rahatsızdır.
“Kahraman kaçak Can'cık”ın Avrupalı dostları dünden rahatsızlar zaten.
Baksanıza, AP Başkanı Schulz, Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsız mahkemeleri tarafından yürütülen soruşturma üzerine, “Türkiye kırmızı çizgiyi aştı” diyecek kadar tozuttu.
Demek, “seni öyle bırakmam” diyerek Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanına posta koyan Can'cık bu dostlarına güvenmişti.
Elinde viski kadehi, ayaklarını masaya uzatmış vaziyette, “Alacaksanız beni alın, çocukları bırakın” diye posta koyan Altan'cık da kuvvetle muhtemel bu dostlarına güvenmişti.
Bilumum Can'cıkların gözden kaçırdıkları bir şey var:
Türkiye o güvendiklerinizle bir süredir taşeronları üzerinden bölgede bilfiil çatışıyor zaten, sizin afra tafranızı çeker mi ülen.