BirGün'den Ruşen Çakır'a jet yanıt!
Demek ÖDP'liler sabah evden çıkıyor, ellerine "Allah yok, din yalan" yazan dergilerini alıyor, Müslüman mahallelere koşup "Bırakın ezen ezilen muhabbetini, tanrı yok önce burada anlaşalım" diyor.
BirGün gazetesi Yazı İşleri Müdürü Barış İnce, Yapma Ruşen Çakır Din Kardeşiyiz başlıklı yazısında "Gerçekten de yazıyı okudukça hüzünden hüzne koştum. Analizleri okudukça da ayrıca bir çarpıldım." yazdı.
"Ruşen Çakır o dönemde ÖDP üyesi olduğunu belirtmiş ve "23 Ocak 1996'da kurulan ÖDP, bir ihtiyaca cevap verdiği için olsa gerek sahici bir heyecan yaratmıştı" demiş. "Mercek altına" aldığı o dönemki partisinin politikası ile ilgili de şöyle demiş Çakır, "ÖDP'nin 28 Şubat'a bakışı, ilk bakışta son derece cazip gözüken şu meşhur slogandan ibaretti: Ne şeriat, ne darbe! Bu sloganı savunanları, TSK'nın kuyruğunda solculuk yapmaya çalışanlarla eşitlemek tabii ki çok büyük haksızlık olur. Fakat bu ülkede askeri darbelerin darbesini en çok yemiş insanların, modern ya da post-modern fark etmez, askerin demokratik süreçlere müdahalesine tek başına karşı çıkamıyor olmaları anlaşılır bir şey değildi, hâlâ değil."
"Partidaş"ımın yazısını okuyunca aklıma nedense Ergenekon sürecinde "ne AKP ne darbe" deyişimiz ve BirGün'ün "yiyin birbirinizi" manşeti de geldi. O dönemde de AKP'ye dokunmamamız, darbeye karşı Nazlı Hanım ve inci küpeleri ile birlikte tankların önüne atlayıp durdurmamız gerektiği söylenmişti. Ne acıdır ki o gün bunu söyleyenler şimdi gözlerinin önünde arkadaşlarının tek tek tutuklanmalarına şahit oluyor ya neyse...
Biz yine 28 Şubat'a ve Ruşen Çakır'ın yazısına dönelim. Bakın ne demiş Çakır, "Bir yanda "şeriat" dediğiniz, muhayyel bir "tehlike" söz konusu. Yani olmuş bir şey değil, olacağı da belli değil ama siz "ya olursa" diye endişeleniyorsunuz."
(...) Çakır'ın düşünce sistematiği şöyle işliyor: Anlaşılması gereken mağdur bir dindar kesim (yani çevre) ve onlara baskı uygulayan asker ve sivil elitler (yani merkez). Halbuki durum bu paradigmadaki gibi değildir. Türkiye'de "sağ hükümetlere karşı" askerler tarafından yapıldığı iddia edilen darbeler, emperyalizm için çalışan iktidarların misyonunu tamamlayıp raydan çıkmaya başladıkları anlarda yapılan küresel operasyonlardır. Solcular olarak bu operasyonlarla da (yani darbelerle) o güne kadar sistem tarafından hoşbeş içerisinde kullanılan çevrelerle de (şeriatçılarla, faşistlerle) aynı oranda mücadele ederiz. O yüzden slogan "Ne Şeriat ne Darbe"dir.Çakır son olarak şunları söylüyor. "Peki ÖDP neden bu yanlışı yaptı? Bunun temelinde, sosyalist solda geleneksel olarak baskın olan, İslam dinine, İslami harekete ve dindarlara hak ettiği önemi vermeme anlayışının yattığı kanısındayım. Sıklıkla militan bir ateizme kayan kaba materyalizmin o tarihlerde ÖDP'de de hayli etkili olduğunu biliyoruz."
Militan Ateizm... Kavrama gel... Demek ÖDP'liler sabah evden çıkıyor, ellerine "Allah yok, din yalan" yazan dergilerini alıyor, Müslüman mahallelere koşup "Bırakın ezen ezilen muhabbetini, tanrı yok önce burada anlaşalım" diyor. Hatta o kadar militan Ateistler ki polisle değil imamla çatışıyorlar... Öyle mi? Yapma Ruşen Hocam din kardeşiyiz...
(...) Peki nereden çıkarıyor bunları? Kendi söylemine bakarsak "Solun, İslami hareketlere yeterince önem vermemesinden..."
Ben şahsen İslami hareketlere çok önem veririm. Mesela Denizler 6. Filo'yu kovmak istediklerinde o gemileri kıble yapıp namaz kılan hareketlere ehemmiyet veririm. Kürt hareketini bölmek için kurulan, domuz bağı ile nice demokratı katledip sonra hukuki düzenlemeyle salıverilen hareketlere de... 35 canı diri diri yakanlara da... Bugün "dinine, kinine sahip çıkan bir nesil" yaratmak görevini ele alanlara da... Hepsine çok ehemmiyet veririm. Onlara karşı da ehemmiyetle örgütlenirim.
Keşke sayın Çakır, siz de bizim kadar ehemmiyet gösterseniz bu hareketlere de, ne siz ne de diğer arkadaşlarınız TV'deki işlerinizden olmasanız...
Barış İnce'nin yazısının tamamını okuyabilirsiniz.