Birgün Gazetesi nerede hata yaptı?
Birgün Gazetesi'nin Mine Kırıkkanat röportajı ve Özlem Özdemir'in sorusu krize neden oldu. Peki sonrasında Birgün'ün tutumunu nasıl okumalıyız?
HATİCE KÜBRA/ GAZETECİLER.COM-
Bu haftanın en çok gürültü koparan medya olaylarından birisi Birgün Gazetesi'nin Mine Kırıkkanat röportajı oldu.
Özlem Özdemir, Mine Kırıkkanat'ın yeni çıkan kitabı "Hiç Kimse" üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi. Roman 3 PKK'lı kadının öldürüldüğü Paris Cinayeti üzerine kurgulanmış.
Geçen Pazar yayınlanan röportajın yankıları ise neredeyse bütün hafta sürdü çünkü Birgün muhabiri Özlem Özdemir ""Kadınlar mal gibi yani?"sorusunu yöneltti. Mine Kırıkkanat, bu soruya"Aynen öyle. O yüzden toplumun genel durumunu yansıtıyor. Yaptıkları kadın erkek eşit propagandası son derece yanlış ve yalan. Ve zaten Öcalan, konuşmalarında Sakine'den, yani romandaki Munise'den gereksiz diye söz eder" ifadeleriyle cevap verdi.
Muhabirin PKK'nın kadınlara bakışını "mal gibi yani?" sorusuyla ifade etmesi bazı kesimler tarafından büyük tepki topladı. Hatta sosyal medyada da "#MalSensinBirgün" etiketi TT listesine girdi.
Gelen tepkiler üzerine Birgün, o ifadeleri web sitesinde değiştirdi. Fakat gazetedeki ifadeler orada duruyordu. Ardından da ertesi gün bir "açıklama ve özür" yazısı yayınladı.
Muhabir Özlem Özdemir'in durumunun da kurullarında değerlendirileceğini açıkladı.
İşte bu özrün ardından bir kesim rahatlamıştı ama bu defa diğer kesim Birgün'ü sansür ve PKK'dan özür dilemekle suçladı.
Birgün Gazetesi'nin röportajdaki ifadelere ve gelen tepkilere yaklaşımı, elbette gazetenin yayın politikasını bağlar. Kimden ne için özür dilediği de aynı şekilde, gazetenin çizgisiyle alakalı bir durum.
Bizi burada bağlayan kısım, gazetecilik açısından ortaya çıkan manzara.
GAZETE NEREDE HATA YAPTI?
Birgün'ün açıklamasındaki şu kısmı önemsiyorum: "Buradaki sorun ise hem soruda hem de yanıtlarda kullanılan, eleştiri sınırlarının dışında farklı algılanabilecek ifadelerdir. “Pazar Kahvaltısı” konseptinin naifliği, bizi yazıyı gerekli incelemeye tabi tutmadan koyma rehavetine sokmuştur."
Bu açıklamaya göre gazete sadece muhabirinin sorusunu değil, Mine Kırıkkanat'ın cevaplarını da sorunlu görüyor.
Yayınlanan röportajda gelen tepkiler üzerine değiştirilen ifadeler için her ne kadar "düzeltme" denilse de Birgün'ün kendi muhabirini sansürlemesidir. Zira yine kendi ifadeleriyle bir "rehavete" kapılarak röportajı yayınlanmadan önce okuma gereği bile duymadılar demek ki. Ya da okudular fakat, bunun böylesi bir tepkiye neden olacağını hesap edemediler.
Her halukarda Mine Kırıkkanat'ın sözlerine "müdahale" edilmemiş olsa bile bu rehavet Birgün'ü "sansürcü" olmaktan kurtaramadı.
Elbette gazetelerin yazı ve haberler üzerinde editoryal tasarrufu vardır. Fakat bu tasarrufu keşke röportaj yayınlanmadan önce kullansalardı.
Ayrıca özür metninde Mine Kırıkkanat'ın cevaplarının da "sorunlu ifadeler" olduğu yer alıyor. Yani Birgün, röportajı "gerekli incelemeye tabi" tutsaydı o zaman röportajı ya hiç yayınlamayacaktı ya da Mine Kırıkkanat'ın ifadelerine sansür koyacaktı.
Ki hiç yayınlamaması da bir nevi "otosansür" dür ve sansüre karşı olduğunu söyleyen Birgün'ün bu durumu da gözönüne alarak bir iç muhasebe yapması gerekiyor.
ÖZÜR GERÇEKTEN GEREKLİYSE...
Bu röportaj krizinde gazetecilik açısından bir özür dilenecekse gazetenin editoryal olarak, röportajın yayınlanmadan önce incelenmemesi üzerine dilenmeliydi ki bunun için zaten dilediler.
Muhabirin durumunu ise galiba en güzel ifade eden Birgün gazetesinden Ümit Alan oldu:
"Böyle bir durumda asıl özür, gazetenin röportajdaki görüşe, mesafesini ayarlayamamaktan ötürü dilenmeli. Konu ne olursa olsun. röportajı yapan muhabirinin söz konusu sorusunda, bence gazetecilik çerçevesini aşan bir vurgu var. Burada bir editoryal müdahale olacaksa, bu yüzden olmalıydı. Zaten sonradan yapılan editoryal müdahale de oraya yapılmış".
Bütün bunların dışında Birgün'ün özrüne Mine Kırıkkanat'ın ifadelerini de katması gazetecilik açısından yersiz ve fazla olmuş. Çünkü ne muhabir ne de gazete röportaj yapılan kişinin sözlerinden sorumlu tutulamaz.
Birgün'ün bunu bilerek yine de özür dilemesi doğrusu dikkat çekiciydi.
Bu haftanın en çok gürültü koparan medya olaylarından birisi Birgün Gazetesi'nin Mine Kırıkkanat röportajı oldu.
Özlem Özdemir, Mine Kırıkkanat'ın yeni çıkan kitabı "Hiç Kimse" üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi. Roman 3 PKK'lı kadının öldürüldüğü Paris Cinayeti üzerine kurgulanmış.
Geçen Pazar yayınlanan röportajın yankıları ise neredeyse bütün hafta sürdü çünkü Birgün muhabiri Özlem Özdemir ""Kadınlar mal gibi yani?"sorusunu yöneltti. Mine Kırıkkanat, bu soruya"Aynen öyle. O yüzden toplumun genel durumunu yansıtıyor. Yaptıkları kadın erkek eşit propagandası son derece yanlış ve yalan. Ve zaten Öcalan, konuşmalarında Sakine'den, yani romandaki Munise'den gereksiz diye söz eder" ifadeleriyle cevap verdi.
Muhabirin PKK'nın kadınlara bakışını "mal gibi yani?" sorusuyla ifade etmesi bazı kesimler tarafından büyük tepki topladı. Hatta sosyal medyada da "#MalSensinBirgün" etiketi TT listesine girdi.
Gelen tepkiler üzerine Birgün, o ifadeleri web sitesinde değiştirdi. Fakat gazetedeki ifadeler orada duruyordu. Ardından da ertesi gün bir "açıklama ve özür" yazısı yayınladı.
Muhabir Özlem Özdemir'in durumunun da kurullarında değerlendirileceğini açıkladı.
İşte bu özrün ardından bir kesim rahatlamıştı ama bu defa diğer kesim Birgün'ü sansür ve PKK'dan özür dilemekle suçladı.
Birgün Gazetesi'nin röportajdaki ifadelere ve gelen tepkilere yaklaşımı, elbette gazetenin yayın politikasını bağlar. Kimden ne için özür dilediği de aynı şekilde, gazetenin çizgisiyle alakalı bir durum.
Bizi burada bağlayan kısım, gazetecilik açısından ortaya çıkan manzara.
GAZETE NEREDE HATA YAPTI?
Birgün'ün açıklamasındaki şu kısmı önemsiyorum: "Buradaki sorun ise hem soruda hem de yanıtlarda kullanılan, eleştiri sınırlarının dışında farklı algılanabilecek ifadelerdir. “Pazar Kahvaltısı” konseptinin naifliği, bizi yazıyı gerekli incelemeye tabi tutmadan koyma rehavetine sokmuştur."
Bu açıklamaya göre gazete sadece muhabirinin sorusunu değil, Mine Kırıkkanat'ın cevaplarını da sorunlu görüyor.
Yayınlanan röportajda gelen tepkiler üzerine değiştirilen ifadeler için her ne kadar "düzeltme" denilse de Birgün'ün kendi muhabirini sansürlemesidir. Zira yine kendi ifadeleriyle bir "rehavete" kapılarak röportajı yayınlanmadan önce okuma gereği bile duymadılar demek ki. Ya da okudular fakat, bunun böylesi bir tepkiye neden olacağını hesap edemediler.
Her halukarda Mine Kırıkkanat'ın sözlerine "müdahale" edilmemiş olsa bile bu rehavet Birgün'ü "sansürcü" olmaktan kurtaramadı.
Elbette gazetelerin yazı ve haberler üzerinde editoryal tasarrufu vardır. Fakat bu tasarrufu keşke röportaj yayınlanmadan önce kullansalardı.
Ayrıca özür metninde Mine Kırıkkanat'ın cevaplarının da "sorunlu ifadeler" olduğu yer alıyor. Yani Birgün, röportajı "gerekli incelemeye tabi" tutsaydı o zaman röportajı ya hiç yayınlamayacaktı ya da Mine Kırıkkanat'ın ifadelerine sansür koyacaktı.
Ki hiç yayınlamaması da bir nevi "otosansür" dür ve sansüre karşı olduğunu söyleyen Birgün'ün bu durumu da gözönüne alarak bir iç muhasebe yapması gerekiyor.
ÖZÜR GERÇEKTEN GEREKLİYSE...
Bu röportaj krizinde gazetecilik açısından bir özür dilenecekse gazetenin editoryal olarak, röportajın yayınlanmadan önce incelenmemesi üzerine dilenmeliydi ki bunun için zaten dilediler.
Muhabirin durumunu ise galiba en güzel ifade eden Birgün gazetesinden Ümit Alan oldu:
"Böyle bir durumda asıl özür, gazetenin röportajdaki görüşe, mesafesini ayarlayamamaktan ötürü dilenmeli. Konu ne olursa olsun. röportajı yapan muhabirinin söz konusu sorusunda, bence gazetecilik çerçevesini aşan bir vurgu var. Burada bir editoryal müdahale olacaksa, bu yüzden olmalıydı. Zaten sonradan yapılan editoryal müdahale de oraya yapılmış".
Bütün bunların dışında Birgün'ün özrüne Mine Kırıkkanat'ın ifadelerini de katması gazetecilik açısından yersiz ve fazla olmuş. Çünkü ne muhabir ne de gazete röportaj yapılan kişinin sözlerinden sorumlu tutulamaz.
Birgün'ün bunu bilerek yine de özür dilemesi doğrusu dikkat çekiciydi.