Bırak Ahmet Hakan bırak zira Doğan Paşa umutsuz vak'a
Paşa sana teşekkür edip mektubuna o belgelere inanmamakta haklı olduğunu gerekçeleri ile anlatan kendi belgelerini de ekleyeceğine…
ADNAN BERK OKAN
Sevgili Ahmet (Hakan);
Cumartesi günü başlığıyla yazdığın makalende şöyle diyordun:
Yeni belgelere bakarak “Balyoz Darbe Planı”na kesin ikna olmam, “Tatmin oldum” demem gerekiyor.
Ama olmuyor, olamıyor.
Çünkü kahrolası sorular var beynimi kemiren.
Değerli kardeşim;
Başta ben de senin gibi düşünüyordum…
Hele Doğan Paşa’nın kızı ve damadını dinledikten sonra Balyoz Operasyonu’ndan bir şey çıkmayacağı kanaati oluşmuştu bende…
O düşüncelerime bazı gazetelerimizin Balyozcuları yargılanmadan mahkûm eden yazıları, yorumlu manşetleri...
Ve...
2002 sonu 2003 başında yapılması planlandığı iddia edilen darbelerin 2008 yılında güncellendiğini()! ileri sürerek kamuoyunu ısrarla ikna etmeye çalışmaları...
Ve...
Çok gizli belgelerin(!) döşeme altına saklayanın üç-beş subay değil, "ORDU" olduğu iddiası da eklenince, Balyoz’un absürt, düzmece, kaydırmaca, kandırmaca bir iddia olduğunu düşünmeye bile başlamıştım…
Bunlara ilâve olarak gazetelerimizin birinde, “Bunun neresi harp oyunu?” başlığı altında yayımlanan haberin içeriğini de okuyunca; Doğan Paşa ve arkadaşlarının “Darbe” değil, “Seminer” yaptıklarına, (o işleri bilen biri olarak) iyice inanmıştım…
Ama…
Bu satırları yazarken her an kendimi yumruklayabilir, kafamı duvarlara vurup:
“Balyoz’un bir darbe operasyonu olduğuna, Doğan Paşa ve arkadaşlarının mutlaka yargılanmaları ve mahkûm olmaları gerektiğine inan ulan aptal kafa, inan, inan, inan!” demek geçiyor içimden…
Neden mi?..
Az sonra anlatacağım ama önce “Bunun neresi harp oyunu?” olduğunu izah edeyim…
Harp oyunu bunun adı...
Sevgili Ahmet;
Kimine göre seminer notları, kimilerine göreyse “darbe planları” olan CD’lerde çok sayıda “şer’i devlet yanlısı kurum” üzerine planlanan operasyon var…
Ki…
Daha geçtiğimiz yıla kadar bu ülkede “birinci iç tehdit şeriat tehlikesi” idi…
Amman haaa!...
Yanlış anlama…
Benim için değil…
Çünkü benim için “Şeriat tehlikesi” hiç olmadı Ahmet…
Şeriat yanlılarıysa demokrasinin renkleridir benim için…
Ama Devlet “ele” diyorsa “eledir”(!) gurban…
Zira…
“Şeriat yanlılarının birinci iç tehdit” olduklarını Ak Parti Hükümeti de 8 yıllık iktidarı döneminde hep onayladı…
Sevgili Ahmet;
Pek ilgili misin bilmem ama Harp oyunları hırsızlar, uğursuzlar, dolandırıcılar, tecavüzcüler için yapılmaz…
İç ve dış tehditler için oynanır…
Neden sadece “dış tehditler” değil?...
Çünkü dış tehditle mücadeleye başladığınız an iç tehditler harekete geçer, savaş bahanesiyle oluşan kaostan faydalanmaya çalışırlar…
Ya da tam tersi...
Muhtemel bir iç tehdit ayaklanması; dış tehditleri tahrik eder...
İşte onun içindir ki dış tehdide karşı yapılan harp oyunları içinde mutlaka iç tehdit operasyonu da olur…
Yani değerli kardeşim;
Bir harp oyununda “birinci iç tehdit” olduğu konusunda siyasal iktidarın ve TSK’nın mutabık kaldığı çevrelere baskın düzenlenmesinden daha tabii hiçbir şey olamaz?..
Nitekim “Bunun neresi harp oyunu?” sorusunu soran arkadaşlar da dini cemaatlere yapılacak olası baskınları ve alınacak tedbirleri gerekçe gösteriyorlardı darbeye…
Oysa yargılama sürecinde bütün o operasyonların sanal; dış tehdit üzerine alınmış birer tedbir oyunu olduğunu hep birlikte göreceğiz...
Ya da tersi...
Muhtemel bir iç tehdit hareketlenmesinde tahrik olacak dış tehditlere karşı tedbir alma plânı...
Ne yazık ki Gölcük Balyozcuları akladı...
Ama Ahmet!…
Bu seminerleri en iyi bilenlerden biri olduğum halde yine de Gölcük'te ele geçen CD’lerin gerçek olmasını istiyorum...
Hem de bana hiç inandırıcı gelmedikleri halde...
İmzasız belgelerin, resmi evrak sayılmayacaklarını bildiğim halde...
2008 yılında güncellenen belgelerde imzaları açılan Kuvvet komutanlarının kimisinin 2003'te, kimisinin ise 2004'de emekli olduklarını bildiğim halde...
Yani...
Adlarına imza açılan komutanların görev başında olmalarına imkân olmadığı ayan beyan ortadayken...
Ve en komiği...
Ele geçen belgelerin MGK Toplantı sonuçları olduğunu ve altında Sayın Cumhurbaşkanı ile Sayın Başbakan'ın kapı gibi imzalarının bulunduğunu bildiğim halde...
Ve en kara mizah ama yürek yakıcısının; Gölcük'te döşeme altından çıkarılan belgelerin(!) Balyozcuları aklamak için konulduklarını düşündüğüm halde...
Peki...
Bütün bunlara rağmen niçin mi inanmak istiyorum o belgelere ?..
Anlatayım…
Sen “Balyoz’a aklım yatmıyor” diye yazdın ya…
Normalde ne olmalı?..
Çetin Doğan senin söylediklerini anlayıp sana bir teşekkür mektubu göndermeli…
Doğrusu o değil mi?..
Sen öyle san…
Çünkü…
Paşa sana teşekkür edip mektubuna o belgelere inanmamakta haklı olduğunu gerekçeleri ile anlatan kendi gerekçelerini de ekleyeceğine, “ağır” bir mektup yazmış…
Senden şikâyetçi…
Nereden mi biliyorum?..
Aynı mektubun bir nüshasını da Yiğit Bulut'a göndermiş…
Yiğit Bulut yazdı köşesinde…
Baştan; okuduklarıma inanamadım…
“Olmaz böyle şey” dedim…
“Olmaz böyle şey” dedim çünkü sen “Balyoz’a aklım yatmıyor” başlıklı makalende Doğan Paşa ve arkadaşlarına atılı suçlamalarda birçok tutarsızlık görüyordun…
“Olmaz böyle şey!” dedim çünkü Doğan Paşa’nın kızı ve damadı senin sütunlarında duyurmuşlardı kendilerini ilk kez…
Senin köşene konuk olduktan sonra etkin haber kanallarına konuk olabilmişlerdi…
“Olmaz böyle şey!” dedim çünkü…
Çetin’Doğan’ın “Ahmet Hakan’ı şikâyet mektubu” gönderdiği Yiğit Bulut'un, köşesinden Çetin Doğan tarafından eleştirildiğini ve senin için hiç de iyi şeyler düşünmediğini öğrendim…
Yani Ahmet…
Doğan Paşa; kendisine “haksızlık” edildiğini düşünen ve yazan; bu konuda kızının ve damadının çalışmalarını kamuoyuna duyuranlara düşman…
Kendisine çakan, suçlamaları haklı bulan ve hatta kendisinden “Darbeci Paşa” diye söz edenlere “dost”!..
Kendisine yapılanların “haksız” olduğunu söyleyenlere eleştiri mektubu…
Henüz yargılama aşamasında kendisinden “Darbeci Paşa” diye söz edenlere teşekkür mektup gönderip, derdini anlatıyor…
Hani halk arasında bir söz vardır:
“Davalının düşkünü mübaşire anlatır derdini” aynen öyle…
Ben böyle bir paşanın 1. Ordu’yu nasıl, hangi yetenekleriyle yönettiğine şaşırıyorum…
Doğan Paşa itiraf etse de rahatlasak
Sevgili Ahmet;
Yiğit Bulut'un yazısını okuduktan sonra telefonunu bilseydim Doğan Paşa’ya telefon edip:
“Paşa” diyecektim… “Madem size yapılanların haksızlık olduğunu söyleyenlere değil, size ‘Darbeci Paşa’ diyenlere bel bağladınız o halde neden uzatıyorsunuz?.. ‘Kardeşim, benimle ilgili bütün yazılanlar, iddialar doğrudur, ben darbecinin tekiyim’ deyin bitirin şu işi”…
Sevgili kardeşim;
Gerçi sen ekranda ve köşede fıkra anlatılmasını pek sevmezsin ama idare ediver artık…
Komünist Rusya'da bir vatandaş Devlet Başkanı Brejnev'e "aptal, bunak ihtiyar" dediği için yargılanır...
Yargıç kararı açıklar:
"Sanığın toplam 37 sene hapis cezasıyla tecziyesine... Bu cezanın 1 yılı Devlet başkanına hakaretten, 36 yılı ise devlet sırlarını ifşa etmekten"...
Sevgili Ahmet;
Sen diyorsun ki;
Eğer bu “Balyoz Darbe Planı” ile ilgili ortaya atılan iddiaların tümü doğru ise...
Yapılması gereken şey şudur:
Başta General Çetin Doğan olmak üzere bu planın içinde olan herkesi, hem “Bu çağda bu denli fantastik bir darbe planına akıllarını yatırdıkları”, hem de yeryüzünün en sersem darbecisi oldukları gerekçesiyle...
Acilen tımarhaneye sevk etmemiz gerekir.
Sen benden insaflısın…
Çünkü ben de diyorum ki;
Bu darbeci generaller gerçekten de darbe girişiminde bulunmuşlar ve bu girişimi böylesine beceriksizce yapmışlarsa; bunlara darbe girişiminden verilen her 10 yıl cezaya karşılık, TSK yöneticilerinin zekâlarının düşüklüğünü bütün cihana ifşa ettikleri için 50 yıl ceza vermek lâzım…
Üzülürsem namerdim…
Gözlerinden öperim
Adnan Berk Okan
[email protected]