MEDYA KÖŞESİ

Bir Hitler benzetmesi de Babahan'dan

Başbakan Erdoğan'ı dün Zaman yazarı Bülent Keneş Mussolini ve Hitler'e benzetmişti. Bugün de benzer bir benzetme T24 yazarı Ergun Babahan'dan geldi.

Bir Hitler benzetmesi de Babahan'dan
Başbakan Erdoğan'ı dün Zaman yazarı Bülent Keneş Mussolini ve Hitler'e benzetmişti. Bugün de benzer bir benzetme T24 yazarı Ergun Babahan'dan geldi.

Babahan köşesinde, bir süredir ABD'de olduğunu bu sayede hergün televizyonlarda Erdoğan'ı görmek zorunda kalmadığını anlattı, ardından Erdoğan'ın uyguladığı "toplumu dost-düşman kutuplara bölme" stratejisinin Hitler'in ideoloğu Carl Schmitt'in sınırlarını çizdiği bir yöntem olduğunu ileri sürdü.

Babahan bununla da yetinmedi Erdoğan'ın yönetminin Suriye'deki gibi bir iç savaşa yol açabileceğini anlatıp Başbakan ile bu sefer de Beşar Esad arasında bir paralellik kurdu.

İşte Babahan'ın yazdığı o yazıdan çarpıcı bir bölüm:

AMERİKA'DA ERDOĞAN YOK HUZUR BULDUM

"Oğlumun yaz kampı bahanesiyle bir süredir Amerika'dayım. Bu sayede, her televizyonu açtığımda Recep Tayyip Erdoğan'ın toplumun Alevi kesimine, azınlıklarına gizli gizli nefret kusan, artık dinlemekten gına gelen mesajlarını dinlemekten uzağım.

Açıkçası huzur buldum.

Bir insan, kendi yönetiminde olduğu bir toplumu nasıl göbeğinden ikiye böler, bununla da yetinmeyip Alevi ile Sünni'yi, Türk'le Kürt'ü, Kürt'le Zaza'yı, Türk'le Rum'u birbirini boğazlayacak noktaya sürükler bunun tipik örneği Recep Tayyip Erdoğan. Hatta bununla da yetinmiyor, Sünnileri bile AKP'li ve paralelci olarak ikiye ayırıyor. Kendinden olmayan Sünni'yi düşman ilan ediyor.

HİTLER'İN İDEOLOGUNUN YÖNTEMİ

Toplumu dost-düşman olarak ikiye bölüp yönetmenin kolay olduğunu keşfetti çünkü Erdoğan. Bu konuda ilk değil elbette. Adolf Hitler'in ideoloğu Carl Schmitt bunu 80 yıl kadar önce başarmıştı. Schmitt'in mesajları netti:

- Özgül siyasal ayrım, dost-düşman ayrımıdır. Dost-düşman ayrımı salt kavramsal bir ölçüt sunar, nihai bir tanım olmadığı gibi, içeriğine ilişkin bir şey de söylenemez.

- Önemli olan, siyasal düşmanın öteki, yabancı olmasıdır. Siyasal düşmanın varoluşsal anlamda en yoğun haliyle başka bir varlık ve yabancı olması yeterlidir.

- Herhangi bir dinsel, ahlaki, ekonomik, etnik ya da başka bir karşıtlık, insanları dost ve düşman olmak üzere etkili biçimde ayırmayı başaracak denli güçlü ise, politik bir karşıtlığa dönüşür. Kendine özgü teknik, psikolojik ve askeri yasaklarla mücadele, kendinde bir siyasal kavramı içermez.

O halde siyasi birlik, doğası gereği, psikolojik saikler bakımından hangi güçlerden beslendiğine bakılmaksızın, tayin edici birliktir. Eğer siyasal birlik varsa, en üstün güçtür, yani kriz anında belirleyici olan birliktir. (Kaynak: Ali Andıç, Carl Schmitt Siyasal Kavramı Üzerine Bir Değerlendirme)

BU ASLINDA KEMALİSTLERİN YÖNETMİYDİ

Aslında Cumhuriyet rejimi de buna benzer bir görüş üzerine kurulmuştu. Toplum Kürt, irtica ve komünizm tehditlerine karşı birleştirilmiş, bu tehditlere karşı yönetenlere diktatoryal yetkiler tanınmıştı. Bu yetkilerin bile yetersiz kaldığı dönemde, askeri darbeler devreye giriyor ve hukuk tamamen askıya alınıyordu.

Ancak darbeler istisna dönemlerdiydi ve ancak kriz noktalarında devreye giriyordu.

Eroğan şimdi bu istisnai durumu olağana çeviren bir siyasetçi oldu. Kendi tabanının birliğini korumak, demokratik bir rejimle uyuşmazlığı açık şekilde görünen yöntemlere başvurabilmek için her gün yeni bir dil kullanıyor. (...)

BEŞAR ESAD'A NEDEN KIZIYORUZ Kİ?

Bu, kazanmayı her şeyin önünde tutan, bunun gerçekleştirmek için toplumu çatışma noktasına götürmekten çekinmeyen bir zihniyet maalesef. O zaman, Suriye lideri Beşar Esad’a niye kızıyoruz ki! O da Suriye’yi aynı saik ve yöntemlerle kanlı bir iç savaşa sürüklemedi mi?

(...)

Gelinen noktada, AKP’nin aklıselim milletvekillerine, üyelerine, yöneticilerine tarihi bir rol düşmektedir. Gerçekten demokrasiye inanan AKP’liler bugün sesini yükseltmek ve bu gidişe dur demek zorundadır. Yarın neden tavır almadıklarını açıklamak için çok geç olabilir.

ÇOK OKUNANLAR