'Bir Gelenek Altın Kitaplar'
Sayım Çınar Batu Bozkurt ile Altın Kitapları, gelecek günleri, sektörü konuştu.
GAZETECİLER.COM - ÖZEL İÇERİK
SAYIM ÇINAR [email protected]
Köklü bir yayınevi Altın Kitaplar, her dönemde çok satanları bulmayı başarmış bir gelenekten geliyor. Sayım Çınar, Batu Bozkurt ile Altın Kitapları, gelecek günleri, sektörü konuştu.
Altın Kitaplar köklü bir yayınevi. Sürekli yenileniyorsunuz. Son yıllarda yeni yayıncılığa nasıl bakıyor, değişimleri nasıl izliyor? Bu sırada yeni bir yayınevi daha kurdunuz bu yayınevinin özelliği ne olacak?
Altın Kitaplar çok fazla başlığa sahip bir yayınevi, her tarz kitabı var; atlaslar, sözlükler, romanlar… Zaman ilerledikçe bu geniş yelpazeyle piyasada olmak zor olmaya başladı. Alt yayınevleri bu yüzden kuruluyor. Biz de bu durumda iki yayınevi kurduk, Libros daha çok kişisel gelişim, sağlık, spritüal kitapların olduğu, Editura ise edebiyat ile ilgili bir yayınevi olacak. O kadar çok yayınevi var ki kitapçılar aynı yayınevinden çok fazla başlık aynı anda alamıyor. Bu yüzden birçok yayınevi de bu tarz daha ihtisaslaşmış yayınevleri açmaya başladı.
Çeviri kitaplarınızla önemi bir yerdesiniz. Yeni bir yazar buluyorsunuz her defasında. Altın Kitaplar Dan Brown, Stephen King gibi isimlerle tanınıyor. Nasıl buluyorsunuz bu çoksatan yazarları?
Sürekli yurt dışındaki yayınevlerini takip ediyoruz, fuarlara katılıyoruz. Eskiden daha zordu, internet yoktu, kitap önünüze gelince, dergide görünce bulabiliyordunuz. Şimdi anında görebiliyorsunuz. Ama tabii eskiden çok az yayınevi vardı, şimdi binlerce var. Telif ücretleri çok arttı.
Yayıncılık da değişti artık. Kendinizi nereye koyuyorsunuz, Altın Kitaplar’ın temel özellikleri neler?
Altın Kitaplar’ın en önemli özelliği 1959’dan beri piyasada olması. Piyasanın değişen dinamiklerine hep uyum sağlaması. Bu sektörde bu kadar uzun süre dayanmış yayınevi sayısı çok az. Türkiye krizler, ihtilaller, bir sürü değişimler yaşayan bir ülke. Bu süreçte ayakta kalmak kolay değil ama biz hep günceli yakalamaya çalışıyoruz.
BİZDE PATRON, ÇALIŞAN YOK BİZ BİR AİLEYİZ
Altın Kitaplar’ın en önemli özelliklerinden biri de patron yayıncılığı yapmayan, eşitlikçi bir yayınevi olması. Oysa kişisel bazda açılan çok yayınevi var. Yayıncılığın ilkelerine ne kadar uyuyor bu durum?
Herkes pastadan pay kapmaya çalışıyor. Zorlukları olan bir sektör. Üvey evlat görüyor kültüre dayalı bir sektör olduğu için. Biz sistemi kurumsallaştırdık. Bilinen profesyonel anlamda kurumsallaşmadan öte çalışanımızla beraber aile olduk. Patron çalışan ilişkisi yoktur bizde. O yüzden herkes yayınevini kendisinin gibi sahiplenip ona bir şeyler katmaya çalışıyor.
Büyük yayınevlerinin aynı zamanda kitap fuarlarını da yakından takip ettiği bir dönem yaşıyoruz. Yayıncının gezgin ruhlu birisi de olması gerekiyor. Örneğin Bologna Kitap Fuarı’na herkes gitmez ama siz çocuk kitapları için gidiyorsunuz mutlaka. Yurt dışı fuarlarından biraz bahseder misiniz?
Yayıncılar da ajanslar da artık çok daha fazla takip etmeye başladı fuarları. Orada internette göremediğiniz kitapları görüp onlar hakkında daha detaylı bilgi alabiliyorsunuz. Bazen fuarlarda öne çıkan kitaplar oluyor. Her ne kadar artık teknoloji her türlü iletişimi sağlasa da oradaki yayıncıyla yüz yüze görüşmek başka bir etki yaratıyor.
Önümüzdeki günlerde Altın Kitaplar’dan çıkacak iddialı bir kitap var mı?
Şu anda Stephen King’in halihazırda iki kitabı var. Biri “Revival” diğeri de “Mr. Mercedes”in devamı olan “Finders Keepers”. “Revival”ın çeviri bitmek üzere. Mayıs ayında çıkmasını planlıyoruz. Onun haricinde yeni bir akım var; Libros Yayınevi’nde bu akıma uygun olarak büyükler için boyama kitabımız var çıkacak olan.
Altın Kitaplar’ın dünyayla beraber yayınladığı kitaplar deyince akla Dan Brown geliyor. Bu sıralar dünyayla beraber Türkçede okuyabileceğimiz bir yazar var mı?
Çoksatan “Üç” kitabının yazarı Sarah Lot’un kitaplarını aynı anda yayınlamayı planlıyoruz.
90’lı yıllardan beri kitap sektörü oldukça değişti. Dünyada yıllardır yaygın olsa da Türkiye’de e-kitap yeni yeni gelişiyor. E-kitap hakkında ne düşünüyorsunuz?
Aslında dünyada daha çok sesli kitap yer edindi ama bizde bir türlü yer edinemedi. Ama şimdi birkaç başarılı girişim var Seslenen Kitap gibi. O şu anda iyi bir yolda umarım başarılı olur. E-kitap konusunda çok gerideyiz tabii ki. Şu an e-kitap satışlarına baktığımızda çok düşük olduğunu görüyoruz. En aşağı beş on yılı var gibi görünüyor e-kitapların yaygınlaşmasının.
SOSYAL MEDYA ÇOK ÖNEMLİ
Artık sosyal medya da bir kitabın tanıtımı konusunda çok önem kazanıyor. Bu durumdan sonra kitap eklerine tanıtım ilanı vermek konusuna bakışınızda bir değişiklik oldu mu?
Oldu tabii ki. Sen tabii fazlasıyla içinde olduğun için daha iyi biliyorsun. Eskiden neredeyse bütün kitap eklerine ilan veriyorduk ama şimdi sosyal medyanın etkisi tartışılmaz bir hale geldi. Sosyal medyada çok geniş bir ağ var, biz de olabildiğince kullanmaya çalışıyoruz.
Yazarlar ve yayınevleri arasında her zaman bir dağıtım sorunu vardır. Siz kendi dağıtım sistemi olan bir yayınevisiniz. Türkiye’deki kitap dağıtım sistemini yeterli buluyor musunuz?
Türkiye’de aslında dağıtıcı diye bir şey kalmadı. Dağıtımcılar tarafından o kadar çok yük bindi ki yayınevlerinin üstüne bir süre sonra yayınevleri kendi dağıtımlarını kendileri yapmaya başladı. Biz Punto’yu kurduk o dönemde. Türkiye’de dağıtım işini en sistematik şekilde yapan şirket şu an.
Artık kitapçılarda genelde çoksatanları ön planda görüyoruz. Türkiye’de roman, öykü gibi edebi türlerinin kitapçılarda iyi bir şekilde sergilendiğini, hak ettiği yeri bulduğunu düşünüyor musunuz?
Türk Edebiyatı olsun yabancı edebiyat olsun hiçbir zaman Türkiye’de hak ettiği yeri bulamamıştır. Son zamanlarda bazı yazarların eserleri o değeri görmeye başladı. Örneğin Sabahattin Ali, Yaşar Kemal son zamanlarda sürekli çoksatanlar listesinde. Mesela “Küçük Prens” de telif dışı kaldığından beri onlarca yayınevi tarafından basıldı ve birçoğu da çoksatanlara girdi. Bu da sevindirici ve umut verici bir şey elbette.
Türk yazarlar konusunda çok seçicisiniz. Hem Türk yazar hem çeviri yazar yayınlıyorsunuz. Türk yazarın sorumluluğu daha mı fazla oluyor?
Türk yazarda sorumluğunuz on kat daha fazla artıyor. Bir şekilde sürekli görüşmeniz ve birlikte karar vermeniz gerekiyor. Onun dinamikleri çok farklı. Ama yabancı yazarlarda kitabı yayınlıyorsunuz ve en fazla bir teşekkür mesajı geliyor. Birbirinden çok daha farklı durumlar.
İtalyan bir yazar, kesinlikle röportaj vermediğini sadece bir kartonetin yapıldığını ve kitaplarının satışa çıktığını söylemişti bana. Türkiye’de böyle yazarlara daha çok ihtiyaç var. Belki de biraz egolarından arınmaları gerek. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bizim edebiyat ortamımız çok farklı. Daha tam taşlar yerine oturmamış. Bir kayıp dönem var, bu yüzden yazarlar da biraz aceleci davranıyorlar. Ama sonuçta bizim yazarımız ve biz de onlara destek vermek zorundayız. Türk edebiyatı gelişmezse sadece çeviri edebiyat ile bir yerlere gelemeyiz.
Bunu hep sorarım, sizce edebiyat dünyasının dinamiklerini kimler belirliyor? Yayınevinize kurumsal olarak yakın bulduğunuz kimler var?
Edebiyat dünyasının yönünü halk beliriyor. Okurun istediğini kim veriyorsa yönünü de o belirlemiş oluyor doğal olarak. Ama temelinde yine okur var. Okur bazen dünyadaki rüzgarı yakalayıp bunu size yansıtıyor. Bazen de Türkiye’de bazı akımlar yaratılıyor. Sizin de bir yayıncı olarak o rüzgarı arkanıza alacak şekilde hareket etmeniz gerekiyor. Açık söylemek gerekirse şu yayınevine çok benziyoruz diyemiyorum. Ama aynı alanlarda kitap yayınladığımız Alfa, Remzi, İnkılap yakın olduğumuz yayınevleri. Ama yayınlarını beğendiğin diye sorarsan İletişim, Metis, Yapı Kredi Yayınları var. Doğan Yayınları hem bize benzer hem de beğendiğim bir yayınevi.
“Mutluluk Kulübü” adlı kitap 20.000 sattı. İnsanların kişisel gelişim kitaplarına merakı arttı mı sizce?
Evet, görünen o açıkçası. O kadar sıkıntılı günler geçirdik ki insanların deşarj olmaya ihtiyacı var. İnsanlar bunun için ya müziği seçerler ya da kitapları. En güzeli o insanlara o yönde kitaplar vermek. Daha çok hayatı güzel yaşamak, kendinizi arındırmak üstüne kitaplara ihtiyaç duyuyor insanlar. Onlara hak vermemek elde değil.
Sizin de mutlaka hem okumaktan hem yayınlamaktan mutluluk duyduğunuz kitaplar vardır. İlk beş kitabınız desem aklınıza kimler gelir, iyi ki bu kitapları okudum ve yayınladım dediğiniz?
Çeviri konusunda eskiden yeniye bir sıralamaya sokarsak, Agatha Christie iyi ki bizde diyorum. Stephen King’i çocukluğumdan beri okuyordum zaten. Dan Brown da iyi ki okudum ve yayınladım dediğim yazarların başında geliyor. Carl Sagan’ın “Cosmos”, Louise L. Hay ‘in“Düşünce Gücüyle Tedavi” ve John Gray’in“Erkekler Mars’tan Kadınlar Venüs’ten” de var listemde.
Gülten Dayıoğlu olmadan Altın Kitaplar olmaz. Çocuk edebiyatında çok önemli bir isim. Bu kadar iyi bir yazar ile bu kadar uzun soluklu bir çalışma sürdürmek nasıl bir duygu?
Benim çocukluğumdan beri okuduğum bir yazar zaten. Gülten Hanım, Türk edebiyatında hakikaten kült bir isim, bir usta… Çocuk ve gençlik edebiyatının da öncülerinden. Çok zor zamanlarda bu işi başarmış bir insan. Çünkü çocukları ve gençleri çok seviyor. Bütün çocuklara kendi çocukları gibi bakan, onlarla birlikte gülen ve düşünen biri. Çocuk edebiyatı, yetişkin edebiyatından daha zor bana kalırsa. Çünkü büyüdükçe çocukluğumuzla olan bağlarımız ister istemez kopuyor. Ama Gülten Dayıoğlu içindeki çocukla olan bağı asla koparmamış bir isim. Söz konusu çocuklar olduğunda onun için akan sular duruyor. Bir keresinde çocuk mahkumları ziyarete gitmiştik Ankara’da. Gülten Hanım, orada çocuklara hayatı boyunca unutamayacakları bir konuşma yaptı. Hatta çocuklardan biri hayatımda dinlediğim en etkileyici konuşmaydı bunu asla unutmayacağım demişti. Bu da bir yazar için çok önemli bir şey.