Berrak Tüzünataç televizyon spikerliği günlerini anlattı
Berrak Tüzünataç'ın bir zamanlar televizyon dünyasında yer aldığını ve muhabir olarak çalıştığını biliyor muydunuz. Bilmiyorsanız bu röportajı mutlaka okuyun...
Habertürk'ten Aysun Öz'e konuşan Berrak Tüzünataç, 'asi' olarak nitelendirilebilecek yaşam tarzı nedeniyle medyanın hedefi haline gelmesini "İnsanlar tanımlayamadığı şeyi tehdit olarak görebiliyor. Alıştığı kutulardan birine koyabiliyorsa rahatlıyor. O kişinin gerçekte o kutuya ait olup olmamasının da bir önemi yok. Sadece onu bir kutuya koyup rahatlamak istiyorlar" sözleriyle değerlendirdi.
Berrak Tüzünataç'ın bir zamanlar televizyon dünyasında yer aldığını ve muhabir olarak çalıştığını da hatırlattığı açıklamaları şöyle:
VAHŞİ GÜZEL DENİLMESİNDEN ŞİKAYETÇİ DEĞİLİM
- Sana ilk günden beri 'vahşi güzel' deyip duruyorlar. Memnun musun bundan?
Şikâyetim yok. Üzerine düşünmedim ama herhalde şikâyetçi olunacak bir şey değil.
- Seni diğer ünlülerden farklı kılan belki de bu, ne dersin?
Bilmem, olabilir.
- Bir de oyuncu olup ünlü olanlardan değilsin, ünlü olup oyuncu oldun.
Galiba o kronoloji de farklı. Evet doğru söylüyorsun.
SPİKERLİK VE MUHABİRLİK
- Spikerlik de yapmışsın.
CNN'de başladım.
- Bizdensin yani...
Evet, o dönem bana röportaj yaptırıyorlardı. Oliver Stone, Alexander the Great filmini çekmişti ve onu karşılayıp, gezdirip röportaj yapmıştık. Aslında işletme okuyordum ve ekonomi haberleri için başvurmuştum ama İngilizce'min de iyi olması sebebiyle Afiş programında staj yaptım. Yabancılarla röportajlar yapıyordum ama yüzüm hiç görünmüyordu. Kameranın yanındaydım.
- Muhabirliği sevdin mi?
Ben seviyorum ya. İki kere Cannes'a gittim röportaj yapmak için. O kadar heveslenip araştırıyordum ki. Bir keresinde liseden çok yakın bir arkadaşım Ceren'le gitmiştim. Orada kalmak için 1 haftalık bir hakkımız vardı. Röportaj 3'üncü gündü. Birlikte ödev yapmaya da alışkın olduğumuz için oturup sürekli araştırma yaptık, röportajlara hazırlandık. O yüzden senin gibi işini sevip yapanlarla röportaj yapmak daha keyifli oluyor. Ama "Eee başka" gibi yaklaşımlarla karşılaşınca "Hiç mi şevk, tutku yok yahu, bunlar hep soruldu" diye bir hayal kırıklığına uğruyorum. O dönem habercilikten keyif alıyordum ve "Ne yapabilirim acaba" diye araştırıyordum. Yaptığım işi öylesine değil, en iyi şekilde yapmaya çalışırım. Öylesinden keyif alıyorum.
SEN OLSAN KENİNE NE SORARDIN?
- Şimdi sen olsan kendine ne sorardın?
Bilmem. Çünkü benim kendimle ilgili çok merak ettiğim bir şey yok. Hiç düşünmedim.
- Hiç sorulmayan bir şey var mı?" Sorulmamasına şaşırıyorum" dediğin...
Aslında bu konuya hiç girilmemişti. Hiçbir röportajımda muhabirlik dönemimden bahsedildiğini hatırlamıyorum. O kadar bahsedilmiyor ki ben bile unutuyordum neredeyse. Oysa keyifli bir işti.
GERÇEKTEN İSTEDİĞİM TEK ŞEY OYUN
- Fakat sonra devam ettirmedin. Televizyon programı bile yapmadın. İstemedin mi, denk mi düşmedi?
Oyun oynamayı sürdürebileceğim bir hayat benim için daha cazip ve keyifli. Gerçekten istediğim şey bu, oyun. Burada bir röportaj yapıyoruz ve okunuyor ama halimi tavrımı çok deşifre etmemin anlamı yok gibi geliyor. Yani kendimle ilgili kısmı birazcık daha gizemli tutmamda fayda var. Yolda yürürken çekilen fotoğraflarla magazine haber oluyorsunuz ama televizyonda sürekli kendi halinde görünmek, o kadar tanış olmak tek taraflı da olsa oyunculuğu iyi etkilemiyor.