RÖPORTAJ

Bekir Coşkun, Çölaşan'sız Hürriyet'i anlattı

Bekir Coşkun, Çölaşan'sız Hürriyet'ten göbeğini kaşıyan adama her şeyi tüm açıklığıyla anlattı. İşte bir Bekir Coşkun röportajı...

Bekir Coşkun, Çölaşan'sız Hürriyet'i anlattı

TÜRKTİME - Hürriyet Gazetesi yazarı Bekir Coşkun, Çölaşan'sız Hürriyet'ten göbeğini kaşıyan adama, Baykal'dan Erdoğan'a ve Gül'e, sıcak gündem maddelerinden ilginç yaşam öyküsüne her şeyi tüm açıklığıyla anlattı.

İşte Türktime'dan Nihan Sevdin ve Özge Atalay’ın Bekir Coşkun röportajı...

Üslubu esprili. Ancak asla gayri ciddi değil. Hatta o esprili dili o kadar sert ki söylediği bir sözcük ya da ifade Türkiye’nin gündemine oturabiliyor, köşe yazarlarından tutun da Başbakan’a kadar gündemin ana konusu olabiliyor. Gül’ün cumhurbaşkanlığı tartışılırken “O benim cumhurbaşkanım değil” çıkışıyla herkesi şok eden, ‘Göbeğini kaşıyan adam’ tabiriyle sonraki tüm tartışmaların eksenini belirleyebilen bir yazardan bahsediyoruz… Yani Bekir Coşkun’dan...

TURKTIME: Urfa'dan çıkıp, Türkiye'nin her iline iz bırakmak nasıl bir duygu?

BEKİR COŞKUN: Urfalıların özünde vardır zaten iz bırakmak. Aslında genelde Türk insanında vardır, iz bırakmak. Fakat ‘iz bırakmak’ dediğiniz şey nedir? Bunu ben kabul etmiyorum. Ben iz bırakmış falan değilim, sıradan bir yazarım, yani bütün mahallede beni en çok tanıyanlar mahallenin kedileri ve köpekleridir. Onun için de sokakta yürürkende eskiden Pako'ydu şimdi herkes Postal'a selam veriyor. Bir yere gittiğimiz zamanda her zaman Postal'a selam veriyorlar, "Aaa! Postal, başbakana mektup yazan..." şeklinde. Ben yıllardır yazı yazıyorum kimse etkilenmedi. Postal mektup yazdı, başbakana herkes Postal'ı tanıdı. Yani nedir iz bırakmak? Ben iz bırakmak istemiyorum, ama tabiki faydam olsun istiyorum. Ama iz bırakınca faydam olucağını zannetmiyorum. Türkiye'de çok iz bırakanlar vardır; mesela Ciguli'de iz bırakmıştır, Atatürk'le ilgili olmayan insanlar da iz bırakmıştır. Faydam olsun, bir yararım dokunsun çok isterim.

URFA'DAN ANKARA'YA GELEN BEKİR COŞKUN ZORLUK YAŞADI MI? DİĞER SAYFADA...

[page_end]

TURKTIME: Urfa farklı bir yer, Ankara bambaşka bir yer, buralara gelirken birtakım zorluklarla karşılaştınız mı?

BEKİR COŞKUN: Çok oldu... Urfa'dan otobüse biner binmez babam "Oğlum aman örgütlere dikkat et, örgütlere sakın yaklaşma!" dedi ve ben ödüm kopa kopa Ankara'ya geldim. Halbuki babam en büyük örgütün mensubuydu ‘devlet memuruydu’. Örgütlenmenin kötü bir şey olduğunu biz hep düşündük. Bu gün Türkiye'nin en büyük sorunu, en büyük sıkıntısıdır örgütsüzlük. Yani ben örgütsüz geldim,tek başıma geldim, tahta bir bavulum vardı, o zaman bir gencin büyük bir kente gelip okuması çok zor ve önemli bir şeydi. Yani ben geldikten aylar sonra babama mektup yazdım, o da bana aylar sonra bir mektup yazdı ve cep telefonları, telefonlar yoktu, internet hiç yoktu zaten, haberleşme imkanı yoktu; arada bir Urfa'ya giden birini gördüğümde babama selam söyle derdim, o da işte gidince babama "Bekir'i gördüm" derdi. Düşünün ki ben Hukuk Fakültesi'nde okuyordum, Gazetecilik Fakültesi’ne geçtim ve babamın bundan mezun olduktan sonra haberi oldu. Yani babamın beni izleme imkanı yoktu, hoş beni kimse izleyemez ben çok hızlı yürürdüm, beni izleyenin başı dönerdi ama olsun.

TURKTIME: Foto Muhabirliği ile göreve başlayıp sonradan yazar oldunuz...

BEKİR COŞKUN: Önce Orhan Taşan Genel Yayın Müdürüydü, Ahmet Nadir Caner Yazı İşleri Müdürüydü.  Mustafa Özkan'ın gazetesine gittim, foto muhabiri arıyorlarmış, bende "Tamam,olur" dedim ve o gece gittim fotoğraf makinası edindim. Beni hemen göreve gönderdiler. Fakat çektiğim fotoğraflar bir türlü çıkmıyor, çıkmayınca beni kovdular, kovulunca ben bir süre işsiz kaldım fakat iyi insanlarla tanışmıştım: Orhan Taşan, Ahmet Nadir, Mustafa Özkan... Bunlar iyi insanlardı, yani bir gençte o sevda varsa, yani gazeteci olma aşkı varsa, onu hissetmişlerse eğer kapıları açıyorlardı ve o iyi insanlar sayesinde tekrar döndüm gazeteye fakat foto muhabir değil polis muhabiri olarak başladım tekrardan.

TURKTIME: Peki eskiyle şu zamanı nasıl değerlendiriyorsunuz? Yani "sizde o gazeteci olma aşkını hissederlerse kapıları açıyorlardı” dediniz. Sizce şimdi de kapıları açıyorlar mı?

BEKİR COŞKUN: Yani tabiiki bir çok şey değişti. Bir defa binaların yüksekliği değişti, makinalar değişti, patronlar değişti, editörler değişti, muhabirler de tabiki değişti, yani her şey değişti. O günkü medya ile bugünkü medyanın benzer tarafı sadece kavram olarak, şöyle yani çok zorlarsak bulabiliriz; onlarda gazete çıkarıyorlardı bunlarda çıkarıyor, bunlarda gazeteyi satıyor onlar da satıyordu. Bugünkü medya çok farklı bir medya.

BEKİR COŞKUN NEDEN "ABDULLAH GÜL ASLA BENİM CUMHURBAŞKANIM DEĞİL!" DEDİ. DİĞER SAYFADA...

[page_end]

TURKTIME: Abdullah Gül ilk Cumhurbaşkanı olduğunda "O benim Cumhurbaşkanım olmayacak" şeklinde yazı yazdınız. Hala böyle düşünüyor musunuz?

BEKİR COŞKUN: Tabii tabii, asla benim Cumhurbaşkanım değil... Nitekim bizim Cumhurbaşkanımız değil. Türkiye'de herkes farkına vardı ki Abdullah Gül Türkiye'de herkesin Cumhurbaşkanı değildir. Bunun en son farkına varan Deniz Baykal oldu, ondan sonra da farkına varan Devlet Bahçeli oldu ki onun seçilmesine destek vermişti. Ama kaç gündür Devlet Bahçeli’nin konuşmalarını dinliyorum, benim dediğimi söylemeye başladılar. Abdullah Gül olduğu tarikat yapısı içinde, olduğu statü nedeniyle çağdaş, laik, aydınlık Türkiye isteyen insanların Cumhurbaşkanı olamaz. O AKP'nin Cumhurbaşkanı'dır.

TURKTIME: Abdullah Gül'ün yerinde Deniz Baykal olsaydı daha mı başarılı olurdu?

BEKİR COŞKUN: Deniz Baykal başbakan olamadan nasıl cumhurbaşkanı olacak? Yani Deniz Baykal'ın ne cumhurbaşkanı ne de başbakan olacağını düşünüyorum. Deniz Baykal ile ilgili bir laf istiyorsanız eğer benim görüşüm; Türkiye'nin en büyük birinci sorunu olarak hep AKP'yi gördük, halbuki Türkiye'nin en büyük sorunu Deniz Baykal'dır ve CHP'dir. Deniz Baykal ve CHP yüzünden Türkiye ve toplum bu iktidara mahkümdur ve görüceksiniz önümüzdeki seçimlerde bu iktidarın ömrü 4 yıl daha uzayacaktır.

EMİN ÇÖLAŞAN ATILINCA, BEKİR COŞKUN NEDEN KILINI KIPIRDATMADI? DİĞER SAYFADA...

[page_end]

TURKTIME: Bir röportajınızda "Ben atılsam Emin kılını kıpırdatmazdı" dediniz. O yüzden mi siz Çölaşan atılınca kılınızı kıpırdatmadınız?

BEKİR COŞKUN: Ben onu şaka olsun diye söyledim, yani Emin burda olsaydı ona daha farklı da takılabilirdim. Hatta onun yazılarının daha kötü olduğunu, benim sayemde okunduğu şeklinde ona takılabilrdim; ama bu iki dost arasında birşeydir. Emin Çölaşan benim dostum, sırdaşım, arkadaşım.. Şimdi benim dünyamda, benim gözümde Emin Türkiye için gerekli olan, olması gereken bir insan. Emin'e yazık olmuştur, ben bunu gittim mahkemede de söyledim. Emin'in lehine tanıklık yaptım yani kendi patronumun aleyhine tanıklık yaptım. Şimdi bir röportajda bu bir gaflettir. Karşımdaki röportajı yapan insanın kim olduğunu bilmeden oturmuştum röportaja. Böyle şaka olarak söyledim tamam ama şakaydı... Onun arkasından söylediğim laflar röportaja girmemiş, ben tabiiki hatırlamıyorum o konuşmayı, fakat gerçek görüşümü şimdi size söylüyorum; nitekim o röportajdan sonra yazı yazdım ben "Bizim takımda adam satmak yoktur!" diye yani düzeltmek açısından, zor durumda kaldım, Emin üzüldü, ben üzüldüm. İşte o zaman Emin'e telefon açmıştım, tabi Emin o gece uyuyamamış, ona "Reklamın iyisi, kötüsü yoktur" dedim, böyle geçti gitti.

BEKİR COŞKUN, HÜRRİYET'TEN EMİN ÇÖLAŞAN YÜZÜNDEN Mİ KOVULMADI? DİĞER SAYFADA...

[page_end]

TURKTIME: Hürriyet’ten kovulmamanızı biraz da Emin Çölaşan’ın kovulmasına bağlayanlar var. Bu çevrelerin öne sürdükleri tez şöyle; “Çölaşan’ın yanında Bekir Coşkun’u da kovsalardı, hükümete boyun eğmiş olacakları için Bekir Coşkun, Çölaşan sayesinde kovulmaktan kurtuldu” bu yaklaşımlarda doğruluk payı var mı?

BEKİR COŞKUN: Hayır, yani ‘Emin kovulmasaydı ben kovulurdum’ veya ‘Emin kovulduğu için ben kalabildim’ veya ‘Emin kovuldu beni de kovmaları gerekiyor’ gibi birşey söz konusu değil. Fakat Emin'in üslubu, yazı şekli, laflarını esirgemeden hatta bazen ölçüp biçmeden kullanması tabiki daha etkiliydi.  Yani iktidardakileri daha çok rahatsız ediyordu. Bende biraz mizah vardır; mesela haftada bir gün veya iki günü köpeklere ayırırım. Ama Emin günde beş yazı hakkıda verselerdi bu beş yazı hakkında da kavgasını sürdürecekti, yani aralıksız otomatiğe bağlamıştı. Ama en önemlisi Emin'in etkili oluşundan.. Sonuçta şu oldu, demek ki biraz etkili olmak iyi değilmiş.

TURKTIME: Emin Çölaşan kovulduktan sonra sizinde istifa ediceğiniz yönünde haberler çıktı, fakat siz istifa etmediniz…

BEKİR COŞKUN: Evet etmedim, Anadolu'da buna "Kaydı" derler valla Emin gittikten sonra oturdum, keyfime baktım (!)... Öyle değil aslında şaka bir yana Emin gittikten sonra ben tereddüte düştüm yani şu açıdan tereddüte düştüm; ‘Bende gitsem tümüyle orda yazı yazma hakkımız olmayacak, Türkiye'nin en büyük gazetesi bomboş kalacak ve illaki birileri girip dolduracak, peki okuyucu ne yapardı?’ Hiç farketmezdi okuyucu için, bakmayın siz okuyucu bize "Aslansın, seninle varız, sen yoksan bizde yokuz!" der ama okuyucu öyle değildir aslında... Zaman içerisinde okuyucu, tabiki bizim bizi çok seven, asla bizi harcamayan, hep bizim yanımızda olan okuyucularımız var, onlar ayrı; ama sayıları çok fazla değildir. Böyle yüzbinler falan değildir. Gazete o sıra bir hacıyatmaz promosyona koydu gazete yine tiraj yapar ve hacıyatmaz yüzünden bizi satarlar. O günlerde tereddüt vardı fakat iki şey çok etkili oldu. Birincisi, Ahmet Nejdet Sezer cumhurbaşkanıydı o telefon açtı "Ayrılma, ayrılmaman lazım sen devam edeceksin!" dedi. İkincisi, o gece Emin ile yemeğe gittik, Cindoruk'un evine çok severim önemli bir siyasetçi ve iyi bir devlet adamıdır, Emin'in halasının oğludur, orada Emin de vardı, eşlerimizde vardı. Hüsamettin Bey dediki "Bekir sen ayrılmamalısın", bu iki olay etkili oldu. Fakat bu arada, asıl okuyucunun yarısından çoğu ‘Kal!’ diyordu bana ve Allah’tan da kalmışım. Onu söyleyeyim. Bu olaydan 15-20 gün sonra "O benim Cumhurbaşkanım değildir!" dedim, ondan sonra bu ‘göbeğini kaşıyan adam’ın Türk demokrasisindeki yerini yazdım, iyi şeyler oldu , iyi şeyler yapabildim o dönemde. Şimdi de elimden geldiği kadar yazıyorum, tabiki Hürriyet'te hiçbirimiz kalıcı değiliz ne Emin ne ben ne Ertuğrul Özkök ne Aydın Doğan; çünkü yaşam buna olanak vermez. Bir süre sonra hiçbirimiz yokuz ama bütün sorun şu arkamıza dönüp baktığımız zaman yaptıklarımızdan dolayı mutlu muyuz yoksa yüzümüz mü kızarıyor, utanıyor muyuz? Bütün mesele bence bu.

"EMİN ÇÖLAŞAN'LI YILLAR HÜRRİYET'İN ALTIN YILLARIYDI..." DİĞER SAYFADA...

[page_end]

TURKTIME: Emin Çölaşan'ı özlüyor musunuz Hürriyet'te?

BEKİR COŞKUN: Emin ile çalışmayı özlüyorum, bizim çok iyi bir havamız vardı, çok iyi bir okuyucu kitlesini yakalamıştık, aramızda çok iyi bir dayanışma vardı ve bence o dönem Hürriyet'in altın yıllarıydı, tabii o yıllar geride kaldı. Hürriyet denildiği zaman bütün o şeylere karşı, bakın bizim bir siyaset şeyimiz yok çok. Enterasan demin en ağır lafı CHP için söyledim farkında mısınız... Bizim böyle bir şeyimiz yoktu, benim de Emin'in de. Darbelere karşı en ağır yazıları ben yazdım, demek istediğim bizim bu tür bir takıntımız yok, biz bir şeyi yazarken çizerken tümüyle ortalama bir okuyucumuz vardır. O gözümüzün önünden gitmez, mesela benim vardır:  Böyle orta yaşta, eli yüzü düzgün, pahalı değil ama zarif giyinmiş, ondan sonra kadının elinde bir büyük çanta, erkeğin gözünde güneş gözlüğü ama cebinde de dereceli gözlüğü, bir pazar yerinde gezen, benim ortalama okuyucum odur. Bunların ortalama küçük bir arabaları ve iki, ikibuçuk çocukları vardır, ortalamasını alıyorum ve gelirlerini, bütçelerini ay sonuna kadar yaparlar, benim ortalama okuyucum budur, gözümün önüne onlar gelir, inanın onların boyunlarına sarılıp onların kokularını bile tanıdım ben artık... Onları öpe öpe... O kadar hoş insanlardır ki; biz Cepa'da, Armada'da gezerken bunlarla karşılaşırız bazen selamlaşırız, onların boyunlarına sarılırız ve onların hepsi çok değerli insanlar. Şimdi, o insanı kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya geldik yani onlar iyiki var işte göbeğini kaşıyan adam karşısındaki büyük güç bu, ben onlarla konuşurken ses tonlarını biliyorum, daha ağzını açmadan nasıl bir ses çıkacağını tahmin ediyorum. Ben konuşurken çocuklar ne yaptı falan diyorum, aldığım cevabı da biliyorum: Ya iş arıyordur veya işte yurt dışına gitmiştir veya bir yere girmiştir ama maaşları azdır, o kadar iyi tanıdığım insanlardır.

BEKİR COŞKUN, 'GÖBEĞİNİ KAŞIYAN' İNSAN BENZETMESİNİ HALKIN HANGİ KESİMİNE YAPTI? DİĞER SAYFADA...

[page_end]

TURKTIME: Bu "Göbeğini kaşıyan adam" benzetmesini halkın hangi kesimine yaptınız ve bu ihtiyacın nerden çıktığını düşünüyorsunuz?

BEKİR COŞKUN: Çok büyük ihtiyaçtı yani Türkiye'de bu otobanlar kadar, Boğaz köprüsü kadar, internet kadar, milli eğitim kadar, milli savunma kadar bir ihtiyaç karşıladım ben öyle düşünüyorum. Türk toplumunun kendi kendini tanıması, kendi kendine durup bakması açısından ki bu ülkemizin geleceği açısından çok ciddi bir sorundu.

TURKTIME: Peki bu ‘Göbeğini kaşıyan insanlar’ın sizi sevdiğini düşünüyor musunuz?

BEKİR COŞKUN: Sevenler var,dürüst olanlar var, hatta onlarla internet üzerinden iletişim de kuruyorum.  Ama şöyle bir şey var; bu ‘Göbeğini kaşıyan adam’ Türkiye'de sırf seçimlerin, bu dönemin, demokrasinin veya rejimin değil insanlığın başına bela, en tehlikeli yaratık... Yani insanları tehdit etmekle kalmıyor, gölleri, nehirleri tehdit ediyor, ormanları yakıyor, nehirlere gidip baktığımızda yanındaki fabrikanın boya renginde aktığını görürüz. Fakat ‘Bidon kafalı’ lafı benim değildir, bunu yakıştırmadım. Yani o farklı bir tanım. ‘Göbeğini kaşıyan adam’ çok doğru bir tanım. Nerden söylemişim, nerden aklıma gelmiş bilmiyorum ama iyiki gelmiş bu doğru bir laf. Bakın çocuklarımızın geleceğini çalıyor bu göbeğini kaşıyan adam. Yani İstanbul'u işgal etmiştir mesela, Ankara'yı, İzmir'i işgal etmiştir. Bütün büyük kentlerin çevresini çember içine almıştır, hazine arazisi, orman arazisi demeden yerleşmiştir, rüşvetle oraya oturmuştur, elektrik parası vermez, suları çalarak kullanır ve götürüp oyunuda kim ona odun veriyorsa ona verir ve bu ülkeyi de tehdit ediyor aslında. Bu göbeğini kaşıyan adam Amerika'da da vardır, İngiltere'de de vardır, Rusya'da vardır, İtalya'da vardır her ülkede belli dozda vardır. İnsanlığın başına beladır bu.

COŞKUN: "EVET, KÖPEĞİMLE YATIYORUM AMA BAŞBAKAN BUNU ANLAYAMAZ!"... DİĞER SAYFADA...

[page_end]

TURKTIME: Recep Tayyip Erdoğan'ın "Bunlar köpekleriyle yatar" lafı ne kadar doğru bir laf?

BEKİR COŞKUN: Çok doğru bir laf... Ben Postal ile yatıyorum, en sevdiğim şey Postal'ın gelip beni uyandırması, benim yanıma yatağa gelip uzanması. Bu duyguyu Tayyip Erdoğan anlayamaz. Bir insanın dili olmayan, savunması olmayan, bir menfaat temin edilemeyecek, etinden sütünden yararlanamayacak, kan bağı olmayan bir canlıyı sevmesinin ne kadar yüce bir duygu olduğunu Tayyip Erdoğan anlıyamaz, bilemez. Onlar Kur-an'da olmamasına rağmen bir çok hayvanı haram ilan ettiler. Yani yaptıkları şey akıl almaz bir boyutta. Kurban kesmek hacı dışında haram; fakat buna rağmen kurban kesmeyi ibadet gibi gösterdiler. Çocuklar böyle büyüdü. Yani en büyük ibadetimiz bir canlının canını almak. Çocuklarımız böyle büyüdü, çocuklar hayvanlara baktıkları zaman akıllarına kebap geliyor, böyle bir toplum olabilir mi?

BEKİR COŞKUN'A GÖRE AKP HİÇ İYİ BİR ŞEY YAPMADI... DİĞER SAYFADA...

[page_end]

TURKTIME: Sayın Coşkun, Başbakan Erdoğan ile karşılaşsanız ve size dese ki:  "Yahu Bekir Bey hiç mi iyi bir şey yapmıyoruz? Hep kötü şeyleri yazıyorsunuz" ne cevap verirsiniz?

BEKİR COŞKUN: ‘Hiç iyi bir şey yapmıyorsunuz!’ derim. O bana "Niye?" diyecek, duble otoyollar, hastaneler, okullar ,doğru iyi yaptıklarını sayacaktır; fakat mutlaka ‘En az üç çocuk’ dediği zaman bunları yapmamış sayılır; çünkü nüfusu artan bir topluma ne yol yeter ne hastane yeter ne kent yeter ne şehir yeter, hiçbir şey yetmez... Kalitesiz toplum olmaya mahkumdur. Başbakanın bu dönemde yapacağı en büyük kötülüktür 3 çocuk demek.  Onun için üç çocuk diyen bir Başbakan hiç iyi bir şey yapmış sayılmaz. Tabi ben böyle dediğimde Başbakan ne diyecek onu merak ediyorum.

TURKTIME: Ergenekon ile ilgili yazı yazmadığınıza dair dedikodular var, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

BEKİR COŞKUN: Örgütü ele vermek istemiyorum. Onun için! Şaka bir yana, en aşağı elli yazım vardır, bugünkü yazım bakın bununla ilgilidir; fakat benim sıradan bir anlatım şeklim yok. Siz uyurken de bir yazım var bugün neyi anlatıyor? Yani okuyucu anlıyorda siz neden anlamıyorsunuz? Ergenekon’a beni sokmak için Tuncay Güney'e işgence ettikleri ortaya çıktı ve Tuncay Güney'in ‘Bekir Coşkunu sok!’ diye o bağrışmalarını falan dinledim, tüylerim diken diken oldu. Daha sonra Saygı Öztürk'ü aramış, Saygı Abi Avrasya TV de iken ona "Ben Bekir Coşkun'u bilmem, tanımam fakat bana işkence yaptılar sok diye" dedi. Yani ben daha ne yapabilirimki? Yani bir de Ergenekon değil aslında Türkiye'de ben hep onu savunuyorum yani Ergenekon davasına kilitlenip kalmak doğru değil. Bu sadece Türkiye'deki karşı devrimin sadece bir parçası, o bir tek tek olarak kilitlenirsek geneli görmemiş oluruz.

BEKİR COŞKUN HABERTÜRK'ÜN TEKLİFLERİNİ NEDEN GERİ ÇEVİRDİ? DİĞER SAYFADA...

[page_end]

TURKTIME: Habertürk'ten size çok iyi teklifler geldi. Gitmediniz, vazgeçildi, ne oldu bu süreçte?

BEKİR COŞKUN: Yani olan biteni size anlatamam; çünkü iki kişi bir arada oturup konuşursunuz hani aramızda kalsın dersiniz, yani bunu orda burda anlatmam hoş olmaz. Ama evet bir sürü görüşmeler oldu, oldu olmadı, zamana kaldı derken onların gazetesi çıktı ve gazetede tuttu. Zaten iyi bir gazete yapıyorlar benim gördüğüm kadarıyla. Bizimde görüşmelerimiz kesildi zaman zaman ama bir dirsek teması oluyor zaman zaman görüşüyoruz ama yarın öbür gün ne olacağını bilemem.

TURKTIME: Ayrıldıktan sonra veya emekli olduktan sonra Emin Çölaşan gibi kitap yazmayı düşünüyor musunuz?

BEKİR COŞKUN: Emin Çölaşan'ın ayrılıp, emekli olduğunu düşünmüyorum. Emin'in yakında görüceksiniz Türk medyasında önemli bir yeri olacak. Gazetecilerde eve gidip oturmak yoktur, yani gazetecilerin öleceği üç yer vardır. Bir; iş ararken, iki; masa başında, üçüncüsü ise; mahallede sokağın köşesinde. Yani ben böyle evine gidipte ölen gazeteci çok fazla tanımadım, emekli olmuş böle evinde oturmuş çok fazla olmaz o. Ne yapar? Yine evine gidip kitap yazar, gazeteciliğini yapmak ister o çırpınış hiç bir zaman bitmez.

BEKİR COŞKUN DA AYŞE ARMAN GİBİ SOYUNMAYI NEDEN DÜŞÜNDÜ? DİĞER SAYFADA...

[page_end]

TURKTIME: Köşe yazarlarının sayısı çok fazla arttı, nasıl değerlendiriyorsunuz bu artışı?

BEKİR COŞKUN: Bu patronlarla editörlerin elele verdiği bir durum. Patronlar ve gazetelerin genel yayın yönetmenleri yazarlardan memnun değil, neden? Çünkü yazarlar ileri geri laf yazıp çizip bunların işlerini bozuyorlar, iktidarla aralarında sorun çıkmalarına neden oluyorlar, bunun için editörler kavramlar uydurup çıkarttılar. Tanrı yazarlar gibi, ilah yazarlar gibi veya siyaset yazarları sadece siyaset yazıyorlar başka bir şey bilmiyorlar. Ama asıl psikolojik olay yazarların iktidarı eleştirmesi ve bunların başının derde girmesi ve bunun üzerine bir operasyon başladı. İşte bazı yazarlar medyada yok artık, yavaş yavaş ayıklamaya başladılar.  Fakat ayıkladıkça onların yerine koyucak adamda bulamamaya başladılar. Bir kişi yerine beş kişi falan gelmeye başladı, bir yazar edebilsin diye... Birisi tarikat yazıyor öbürü başka türlü tarikat yazıyor, öbürü bacak arası yazıyor, birisi soyunan yazar böyle bir sürü yazar gelmeye başladı. Tabii bu kalabalığa neden oldu miting meydanı gibi ve medya bu yüzden, belki AKP bazı patronları batıramayacak ama bu yazarlara verilen maaşlar yüzünden herkes batıcak.

TURKTIME: Soyunan yazarlar derken..?

BEKİR COŞKUN: Tabii var ama soyunan yazarların yanında türbanlı yazarlarda var, bunlar daha önce medyada yoktu.

TURKTIME: Ayşe Arman’a "Bende soyunucam” diye ufak bir sitem etmiştiniz, tıklanma sayısını duyunca...

BEKİR COŞKUN: Bende tıkladım, ve evet soyunucam ama önce karım karşı çıktı "sakın, okuyucunu kaybettiğin gibi Urfaya'da gidemezsin!" dedi.

BEKİR COŞKUN'UN İNTERNET MEDYASI İLE ARASI NASIL? DİĞER SAYFADA...

[page_end]

TURKTIME: İnternet medyasıyla aranız nasıl?

BEKİR COŞKUN: İnternet gazeteciliği neyin tepkisidir bilirmisiniz?Medyaya tepkinin ta kendisidir. Bir gün konuşma yaptığım bi üniversitede bir profösör "siz iyi gazetecilik yapamazsınız,toplum kendi gazetesini çıkartır."dedi Aklımdan şöyle geçirdim,nereden bulacaklar matbaaları,kağıtları,dağıtım şirketlerini,ne de Ertuğrul Özkök gibi bir yönetmeni diye kendi kendime geçirdim. Fakat toplum kendi gazetelerini çıkartıyor internet dünyasında,Türk medyası artık,bizler,patornlar,gazeteler artık kötü bir şey yaptığımız zaman rakibimiz var ve bu toplumun ta kendisidir,onun için size yolunuz açık olsun diyorum.

TAYYİP ERDOĞAN, AYDON DOĞAN, AKP, MHP, UĞUR DÜNDAR, MEHMET ALİ BİRAND DEYİNCE BEKİR COŞKUN'UN AKLINA İLK NE GELİYOR... BEKİR COŞKUN'LA KISA KISA DİĞER SAYFADA...

[page_end]

* TURKTIME: Tayip Erdoğan?

BEKİR COŞKUN: Çağdışı

* TURKTIME: Aydın Doğan?

BEKİR COŞKUN: Sessizlik

* TURKTIME: AKP?

BEKİR COŞKUN: Ortaçağ

* TURKTIME: CHP?

BEKİR COŞKUN: Pısırık

* TURKTIME: Abdullah Gül?

BEKİR COŞKUN: Tarikat

* TURKTIME: Devlet Bahçeli?

BEKİR COŞKUN: Kurtarma aracı

* TURKTIME: MHP?

BEKİR COŞKUN: Şaşkın

* TURKTIME: DTP?

BEKİR COŞKUN: Silah

* TURKTIME: Turgay Ciner?

BEKİR COŞKUN: …

* TURKTIME: Uğur Dündar?

BEKİR COŞKUN: Yayıncı

* TURKTIME: Mehmet Ali Birand?

BEKİR COŞKUN: Yayıncı gibi

* TURKTIME: Ahmet Çalık?

BEKİR COŞKUN: İhale

* TURKTIME: Vakit Gazetesi?

BEKİR COŞKUN: Karasakal

* TURKTIME: Pako?

BEKİR COŞKUN: Sevgi

* TURKTIME: Emin Çölaşan?

BEKİR COŞKUN: Dost

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar 2 yorum