"Başka çare yok" diyen Engin Ardıç'ın olay Kanal İstanbul yazısı
Sabah yazarı Engin Ardıç, eski-yeni İstanbul kıyaslaması yaptı ve büyümenin engellenemeyeceğini söyledi. Tek çarenin Kanal İstanbul projesi olduğunu belirten yazar önemli ve gerekli olanın İstanbul'un daha da büyümesini "yönlendirmek" olduğunu ifade etti ve projeye karşı olanlara da laf çaktı.
İstanbul'un bugün 18 milyon olduğunu ve yirmi yıla kalmaz 25 milyon olacağını iddia eden Sabah yazarı Engin Ardıç, artık İstanbul'un kendi başına bir ülke olduğunu söyledi.
Kanal İstanbul'un "İstanbul'u batıya kaydırma" projesi olduğunu söyleyen Ardıç başka çarenin olmadığını söyledi.
İşte Engin Ardıç'ın çok konuşulacak o Kanal İstanbul yazısı:
İSTANBUL ENGELLENEMEZ
Benim çocukluğumda İstanbul'un nüfusu 1 milyondu.
Gurur kaynağıydı, "ne kadar kalkındık, milyonu aşkın şehrimiz var" diye sevinmemizi istiyorlardı büyüklerimiz.
İstanbul batıda Topkapı'da, kuzeyde Şişli'de biterdi.
Mecidiyeköy bile şehir dışıydı. Levent'e "kurtların indiği" söylenirdi. Bakırköy'ün İncirli "mevkiine" arabası olan az sayıda kişi hafta sonları ayran içmeye giderdi.
"Karşı yaka" ayrı bir dünyaydı, eğlence yerleri, sinemaları farklıydı (Rex, Süreyya, Atlantik)... Pazartesi sabahları sınıfta buluşunca biz "Emek'e, Atlas'a, Yeni Melek'e gittim" diye konuşurken karşı tarafın çocukları da "Rex'e gittim, Atlantik'e gittim" derlerdi, tuhaf tuhaf bakardık.
Köprü möprü yoktu. "Karşıya geçmek" zahmetliydi. Uzun işti.
Köprü yapılınca yeni çıkan "Taksim- Kadıköy otobüsü", "Şişli-Bostancı dolmuşu" gibi kavramlar bize bilim-kurgu gibi gelmişti...
***
Seksenli yıllarda "nostalji modasını" çıkaran üç kişiden biriyim.
Bunun "beyhude" olduğu da sonradan kafama dank etti.
Nostalji modası, İstanbul'un büyümesine ve değişmesine tepkiydi.
Oysa bunun önüne geçilemezdi.
Önceki yüzyılın başlarında Avrupa'da sanayileşmeye tepki olarak ortaya çıkan "romantizm" akımı sanayileşmeyi önleyebilmiş miydi ki?
İstanbul bugün 18 milyon.
Yirmi yıla kalmaz 25 milyona da vuracaktır.
İstanbul artık bir şehir değil, kendi başına bir ülkedir.
Batıda Tekirdağ'a, doğuda İzmit'e dayanmıştır.
Genişleyeceği yer kalmadığı için "dikine" gelişmeyi de denemiştir, Manhattan gibi (zaten Maslak'a da "Mashattan" demiyorlar mı?) Kuzeye ürkek adımlarla ilerliyor. Özellikle burjuvazi kuzeye, Karadeniz kıyılarına doğru kaçıyor.
Başka da bir tek yön kalıyor: Şile ve Kandıra üzerinden Zonguldak, kuzeydoğu.***
İstanbul'un daha da büyümesi engellenemez.
"Köylüleri İzmit yolunda durdurup nüfus kağıdı, doğum yeri soralım" gibi enayiliklerden kendimizi kurtarırsak bunu görürüz.
Önemli olan ve de gerekli olan, İstanbul'un daha da büyümesini "yönlendirmek"...
Bir düzene sokmak...
Kanal İstanbul projesi, bir "İstanbul'u batıya kaydırma" projesidir. Kıyıda yer kalmayınca, içerilere...
Başka da çare yoktur.
Karşı çıkan, bu milyonlarca kişiyi "nereye sığdıracağını" da söylemekle yükümlüdür.
Buna çare bulacak olan da, herhalde bir zamanlar belediye başkanlığına aday olduğu şehirde Kağıthane'yi Kağıttepe sanan Dersim'in kavruk çocuğu Kemal değildir.
İstanbul Belediyesi'ni 25 yıl yönetmiş olan ekip herhalde daha iyi bilir.
Haa, elbette "rant" yaratılacaktır.
Elbette birileri para kazanacaklardır.
Bu, "Kemalist memur zihniyetine" sahip olanlara batıyor.
Ruhları eski Ankara'nın kalorifer dumanı kokanlar, İstanbul'un sorunlarına akıl erdiremezler.
Onların kafasına göre para kazanmak ayıptır. Parası olan da hırsız.
Kendini sosyalist sananlar da, Emek Sineması tartışmasında polisle çatışırken "oradan da para kazanılmayıversin canım" demişlerdi.
"Şu dizide oyna ama para isteme" desen ayrıca kıyameti koparırlar ama.