Başbakan Hudeybiye'yi hiç mi okumamış?..
Başbakan oraya inşaat yapılmasında bu kadar ısrarcı olduğuna göre belli ki birilerine oradan para kazandırmaya söz vermiş....
Hudeybiye Barış Antlaşması’nı en iyi bilenlerden birinin Başbakan olduğundan eminim ve hatırlatırım...
Ya Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de nefsine hâkim olamasaydı?.
Demokratik bir ülkede Başbakan Erdoğan inatla bir konuyu anlamak istemiyor... O da şu: Demokratik ülkelerde itiraz etmek bireylerin ve bireylerden oluşan toplumların en temel hak ve hürriyetlerindendir… Demokratik bir ülkede bir spor kulübü, kendisine ait bir taşınmazdaki kullanım hakkını devredip bir başka taşınmazın kullanım hakkını devralabilir… Bu devir alışta o ülkeninBaşbakanının katkısı varsa; o hak, o kulübün taraftarlarının o başbakana minnettarlık duymalarını “zorunlu” kılmaz… Ve eğer varsa o başbakanın yanlışı; o kulübün taraftarlarının o yanlışı görmezden gelmelerini de gerektirmez… Ömer Seyfettin’in “Diyet”isimli öyküsü hiç kimsenin hiç kimseye kayıtsız şartsız ve süresiz minnettarlık duyamayacağını anlatır… Yani… Bir ülkenin başbakanı vatandaşından “bakın ben sizin için neler yaptım ama siz beni eleştiriyorsunuz” diye şikâyetçi olabilir ama sadece şikâyetçi olabilir... O şikâyet, vatandaşların protesto haklarına mani değildir, olamaz… Bir ülkenin başbakanı; az ya da azın biraz üzerinde alkollü içki alan ama tıp bilimine göre asla"alkolik" sınıfına girmeyen bütün vatandaşlarına “alkolik”diyemez; buna hakkı asla yoktur, olamaz… Bir ülkenin aydını o ülke halkına;“on sene önce üç bin dolar olan milli geliri on bin dolara yükselten başbakanı protesto edemezsiniz” diyemez, derse o kişi “aydın” değil cahildir… |
Ya müşriklerle iletişim kurmayı kabul etmeyip kibir yapsaydı?.
Ya; “Biz güçlüyüz benim dediğim olacak” diye dayatsaydı?.
Ya; “sözleşmenin başına besmele-i şerife koymaz, imzamı ‘Muhammed Resulullah" diye atmazsam bu barış olmaz” deseydi?.
Hudeybiye Antlaşması mı olurdu?
Yoksa Mekke Savaşı mı?..
Efendimiz inatlaşmadı...
Hem de kimi sahabenin “sen İslâm’ın peygamberisin. Besmele-i Şerife olmalı, imzanı da ‘Muhammed Resulullah’ olarak atmalısın” telkinlerine rağmen...
Sadece “ibn-i Abdullah” olarak imzaladı. Sözleşmenin başına Besmele-i Şerife koymadı.
Hatta Umre’yi de bir yıl erteledi...
Görünen o ki Başbakan’ın modeli Hz. Muhammed değil?..
Nereden mi çıkardım?..
Başbakan dün yine “Gezi Parkı’na o proje çerçevesinde kışla inşaatı yapılacak” dedi de ondan...
Başbakan, giderek rejimi bile tehlikeye atabilecek olaylara zemin hazırlandığını görmüyor mu acaba?..
Merak ediyorum:
Halkın yarısından çoğunun (evet, Ak Parti’ye oy veren eski DYP, ANAP ve DSP’lilerin çok büyük bir kısmı da), “Başbakan oraya inşaat yapılmasında bu kadar ısrarcı olduğuna göre belli ki birilerine oradan para kazandırmaya söz vermiş” diye düşünmelerine sebep olduğu kendisine söylendi mi?..
Erdoğan,
“Çiğ yemedim ki karnım ağrısın” diyebilir ve haklıdır da.
Çünkü çiğ yemediğinden ben de eminim..
Osmanlı'yı ve o dönemin eserlerini gerçekten çok sevdiği için kışla istediği kanaatindeyim...
Ama Başbakan unutmasın ki “bir olayın şuyuu vukuundan beterdir.”
İletişim...
İyi bir Müslüman, Hz. Peygamber’in her davranışının, her sözünün kendisinden sonra gelecek nesillere bir “ders” niteliği taşıdığını bilir, bunu kabul eder...
Sevgili Peygamber’imizin Hudeybiye Anlaşması sürecinde takındığı tavır da iletişimin toplum hayatındaki önemini anlatmaktadır.
İletişimin birinci şartı, insanın kendi kendisini de sorgulayabilmesidir...
Eğer kendinizi sorgulayamazsanız; sizi çok sevenlerle aranızda bir bağ kurabilir ama iletişimi sağlayamazsınız...
Erdoğan’a “iletişim” denildiğinde (Ne yazık ki) sadece kendisine inanan, genel başkanı olduğu partiye oy veren kitlelerle arasındaki “sevgi ve çıkar bağı”nı anlıyor…
Ama uyguladıkları sansür Perinçek’in kanalına yaradı zira Türkiye o olayları Perinçek’in televizyon kanalından izledi… Daha birkaç gün önceye kadar bir taşra kasabası gazetesinin okur sayısı kadar izleyicisi olan kanal bir anda milyonların sevgilisi(!) oldu.. Medyanın bu günahı, olayları vermemesinden bile daha vahim bir günahtır… |
Ki… Ak Parti’ye oy veren milyonlarca seçmen son inatlaşmalarına “destek” vermediği gibi kendisine olan sevgi ve saygılarından fedakârlık (evet “fedakârlık”) etmeye başladılar...
Evet… Erdoğan, her iki seçmenden birinin oyu ile başbakan oldu…
Ama...
Bu, kendisine oy vermeyen diğer bir kişinin de başbakanı olmak zorunda olduğu gerçeğini değiştirmez...
Yani; demokrasilerde “çoğunluk” olmak seçileni “padişah” yapmaz...
Elbette Başbakan’ın yanlışları kendisini çok sevenlerin gözüne batmaz; “doğru” olarak algılanır.
“Kuzguna yavrusu beyaz görünür” demiş atalarımız...
Amman ha!..
Lütfen yanlış anlaşılmasın...
Başbakan’a “kuzgun” demiyorum.
Ancak...
Teşbihte de hata olmaz...
Son söz:
Bir devlet adamı doğruyu yapmak için kendisini yüreğiyle çok sevenlere değil; akıllarıyla beğenen deneyim sahibi kişilere danışmalıdır...
Keşke Başbakan da öyle yapsa/ydı...