Başbakan eylemci gençlerle neler konuştu?..
Sayın Başbakan siz iletişim kurmuyor, bilgi değil emir veriyorsunuz… İletişim karşılıklı bilgi ve ruhsal durum aktarımıdır.
ADNAN BERK OKAN
Evet efendim; sonunda özlenen oldu ve Başbakan sabah namazını kıldıktan sonra “eylemci/anarşist” gençlerle söyleşti…
Bakalım karşılıklı olarak birbirlerine neler söylemişler…
* * *
Başbakan: Selamün aleyküm gençler… Ne kadar anarşistlik yaparsanız yapın ben sizlerin başbakanınız olarak hepinizi çok seviyorum.
Gençler (aynı anda): Günaydın Sayın Başbakan…
Başbakan: ‘Günaydın’ yok, ‘günaydın’ yok; ‘aleyküm selâm’ diyecek; dindar nesil alarak yetişeceksiniz…
Birinci eylemci: Bir kere daha günaydın Sayın Başbakan... Sizden bizi sevmenizi değil, anlamanızı istiyoruz.
Başbakan: Siz anlamadığımı nereden çıkarıyorsunuz?.
İkinci eylemci: Bizimle iletişim kurmamanızdan…
Başbakan: İşte sizinle konuşuyor, sizi dinliyorum ya…
Üçüncü eylemci: Siz bizi dinlemiyor, bizimle konuşmuyor, bize talimatlar yağdırıyorsunuz.
Başbakan: Yahu hangi talimat?.. Ben sizlerle iletişim kurmaya çalışıyorum…
Dördüncü eylemci: İletişim tek taraflı olmaz. Yani sadece bilgi vermek ya da sadece bilgi almak değildir iletişim.
Başbakan: Ben farklı bir şey mi yapıyorum?.. Ben de sizi en az üç çocuk sahibi olmanın faydaları konusunda bilgilendiriyorum ya işte…
Beşinci eylemci: Sayın Başbakan siz iletişim kurmuyor, bilgi değil emir veriyorsunuz… İletişim karşılıklı bilgi ve ruhsal durum aktarımıdır.
Başbakan: Tamam işte ben size bilgi aktarıyorum, şimdi de geldim sizi dinliyorum…
Altıncı eylemci: Sayın Başbakan dinlemek iletişim değildir. Siz bizi dinliyorsunuz ama empati yapmıyorsunuz, ruhlarımız arasında aktarım yok. Siz sadece kendi ruhsal durumunuzu bize transfer ediyorsunuz...
Başbakan: Ben sizi hem anlıyor hem de seviyorum.
Yedinci eylemci: Siz bizi sadece seviyor ve sadece talimat veriyorsunuz…
Başbakan: Hadi canım siz de…
Sekizinci eylemci: Sayın Başbakan; kaç çocuk yapacağımıza, dindar olup olmayacağımıza, alkollü içki kullanıp kullanmayacağımıza siz karar veriyorsunuz… Sonra da birer talimatname ile bunu bize iletiyorsunuz… Bunun adı iletişim değil olsa olsa ‘Ferman’ olur.
Başbakan: Demek ki aslında siz beni anlamıyorsunuz. Anlasanız sizi koruduğumu, başınıza bir şey gelmesini istemediğimi de anlarsınız.
Dokuzuncu eylemci: Bizim korunmaya ihtiyacımız yok Sayın Başbakan. Bizler hukuk devleti olduğuna inanmak istediğimiz Türkiye’de hukukun, adaletin koruması altında olduğumuzu kabul etmek istiyoruz.
Başbakan: Biz üstünlerin değil, hukukun üstünlüğü ilkesi diyerek; siz gençleri her türlü kötü alışkanlıktan koruyacağımıza söz vererek iktidar olduk…
Onuncu eylemci: Biz korunmaya muhtaç değiliz… Hepimiz yeterli akla, bilgiye, zekâya ve fiziksel güce sahibiz…
Başbakan: Çıkardığımız bütün kanunlar size destek olmak amacını taşıyor.
On birinci eylemci: Siz bizi desteklemiyor, arkamızdan ittiriyorsunuz Sayın Başbakan. İttirmeniz o kadar şiddetli ki; yüzükoyun düştüğümüzü, bir yerlerimizi kırdığımızı bile göremiyor; bizi anlamak yerine ‘çapulcu’ diyorsunuz…
Başbakan: Yahu ben onu size söylemedim ki…
On ikinci eylemci: O çirkin yakıştırmayı yaparken ayrım gözetmediniz. Yakan ve yıkanla bizi bir tuttunuz…
Başbakan: Hayret yahu!.. Ben sizi sürekli koruduğum, her icraatımla size destek olduğum halde siz bana teşekkür edeceğinize anarşistlik yapıyorsunuz… Bunun adı vefasızlıktır…
On üçüncü eylemci: Sürekli destek bağımlısı insanlar olarak yetiştirilmek istendiğimizi nereden çıkardınız Sayın Başbakan?.. Hem siz işinizi yapıyorsunuz; kimimiz teşekkür ederken kimimiz de itiraz ediyoruz... Bu demokrasinin gereği değil mi Sayın Başbakan?..
Başbakan: Gençler belli ki siz beni tanımamışsınız…
On dördüncü eylemci: Peki; siz, biz gençleri tanımış mısınız?..
Başbakan: Tabii ki tanıyorum…
On beşinci eylemci: Bizi tanısaydınız karşılıklı olarak tanışmış olurduk. Tanışmış olsaydık birbirimizi anlardık. Oysa ne siz bizi anlıyorsunuz; (size göre de) ne biz sizi anlayabiliyoruz... Demek ki tanışmamışız…
Başbakan: Ben hepinizi çok iyi tanıyorum… Hepinizle ilgili bilgilere sahibim…
On altıncı eylemci: Hayır Sayın Başbakan; haklarımızda bilgi fişi doldurtarak siz sadece bizler hakkında bilgi sahibi olmuşsunuz. Birisini bilmek, onu tanımak değildir Sayın Başbakan… Hepimiz Obama’nın kim olduğunu biliyoruz ama hiçbirimiz onu tanımıyoruz…
Başbakan: Duydunuz işte; danışmanlarımdan biri sizlerin beni yemek istediğiniz söyledi.
On yedinci Eylemci: Siz enginar mısınız Sayın Başbakan ki biz sizi yemek isteyelim?..
Başbakan: Ayıp yahu; başbakanınıza ‘enginar’ demeye utanmıyor musunuz?..
On sekizinci Eylemci: Onu danışmanınıza sorun sayın Başbakan… Hem; karşılıklı olarak birbirimizi tanıyıp anlamak yerine; birbirimize fast food olarak bakarsak zaten birbirimizi ne anlarız ne de tanıyabiliriz…
Başbakan: Çocuklar siz hepiniz birer lâf ebesi olmuşsunuz. Beni dinlemek yerine bana lâf yetiştirmeye çalışıyorsunuz.
On dokuzunca Eylemci: Sayın Başbakan siz bizimle sohbet etmiyor; bize emir ve talimat yağdırıyorsunuz… Biz sizin yüzde elliniz gibi biat kültürüyle yetiştirilmedik... Bizler kişilikli, sağlam karakter sahibi yeni nesiliz… Biz sizin yüzde ellilik kesim gibi ‘emriniz olur aabi; siz ne derseniz o olur’ teslimiyetçiliğiyle değil ‘itiraz’ kültürüyle büyüdük…
Başbakan: Sizinle anlaşamayacağız çünkü siz dayatmacı bir zihniyetin ürünlerisiniz. Hep sizin dediğiniz olsun istiyorsunuz. Bu iş burada biter. Ben kararımı verdim... Ben ne dersem o olacak… Bu millet beni seçti… Siz bana oy vermediniz… O halde benden bir şey istemeye hakkınız da yok…
Yirminci eylemci: Sayın Başbakan; bizim sizden bir şey istediğimiz yok… Biz talep etmiyor, itiraz ediyoruz… Siz itirazı talepmiş gibi algılıyorsanız o da bizim değil sizin eksikliğiniz…
Başbakan: Sizler benim gençliğim olamazsınız…
Yirmi birinci eylemci: Biz zaten sizin değiliz… Biz hiç kimsenin değiliz… Biz bireyleriz… Ve hepimiz kendimize aidiz… Bizim, sizin olabilmemiz için sizin bizi parasını verip satın almanız lâzım ki yok böyle bir şey, olamaz da…
Başbakan: Hadi yaaaa… On yıllardır başı örtülü olduğu için üniversiteye gidemeyenlerin özgürlüğü noktasında siz ne yaptınız?..
Yirmi ikinci eylemci: Başı örtülü olduğu için eğitimlerini yapamayan kızlarımıza karşı işlenen insanlık suçunu bile bizim üzerimize yıkıyorsunuz Sayın Başbakan… Siz bizi böyle mi anlıyorsunuz?.. Siz lütfen kendi yüzde ellinize verin talimatlarınızı, biz demokrasimize zarar vermeden itirazlarımızı sürdüreceğiz…
Başbakan: Analarınızı da alın gidin buradan; benim gençliğim böylesine dik kafalı olamaz…
Gençler (Aynı anda): Yanılgınız da işte burada… Siz kendinizi; herkesin ve her şeyin sizin olduğuna inandırmışsınız… Bu nedenle sizin olmadığımızı haykırdığımız için bizi anlamak yerine dışlıyor; ‘dik kafalı’ diyorsunuz…
Başbakan; çevresini saran dört bin sekiz yüz yetmiş üç danışmanını da peşine takıp hızla uzaklaşır…
* * *
Not: Başbakan Erdoğan Gezi’deki gençlerle asla bir araya gelmemiş, onları dinlememiş, iletişim kurmayı denememiştir.
Gördüğünüz fotoğraf Tuzlalı Ak Partili gençlerle çekilmiştir.
Yani, az önce okuduğunuz diyaloglar tamamen hayal ürünüdür…
Ve keşke Başbakan Gezi Park’a gitse…
Keşke o gençlerle iletişim kursa…
Keşke, 40 yıl öncekilere hiç benzemeyen bu yeni nesli tanımaya çalışırken kendisini tanıyarak anlamaları için onlara da bir fırsat verse…
Keşke; "içinizden en usta olanınız ile bir el tavla atalım. Kim kazanırsa onun dediği olsun" diyerek onlarla, onların dilinden konuşsa...
Keşke o anda bizim patron (Hadi Özışık) da orada olsa ve gençler adına tavlayı o oynasa...
Ve…
Oyunun sonunda gençlerin itirazları Başbakan tarafından oyunun başında verdiği sözün gereği kabul edilse...
Ve...
Bu “anlamsız” ve “gereksiz” ve giderek daha çok “zarar verici” halen gelen mazlum eylem; zalim eyleme dönüşmeden sonlansa…