Bardakçı, Milliyet yazarına fena çaktı
Milliyet yazarı Güneri Cıvaoğlu'nun Nutuk'tan köşesine aldığı satırları yanlış anladığını hatta yanlış yazdığını söyleyen Bardakçı dalgasını geçmeyi ihmal etmedi.
'Atatürk halifeliğe yeşil ışık yaktı' diyen yazar başlığı ile Habertürk'teki köşesinde Milliyet yazarı Güneri Cıvaoğlu'na yüklenen Murat Bardakçı, "Atatürk, bırakın yeşil ışık yakmayı, "Birileri böyle hayallere daldı. Bu Türkiye'ye musallat olmasın" demişti. Yazı bana Bektaşi'nin şarap hikâyesini hatırlattı." dedi ve o hikayeyi köşesine taşıdı.
Cıvaoğlu'nun Nutuk'tan köşesine aldığı satırları yanlış anladığını hatta yanlış yazdığını söyleyen Bardakçı yazısını şöyle bitirdi:
"Böylesine önemli bir bahsi bir başkasının kitabından alıp nakleder ama alıntı yaptığınız kişinin yazdıklarının doğru olup olmadığını kontrol etmeden, yani orijinal kaynak ile mukayeseye lüzum görmeden aynen alıp yayınlarsanız, işi bilenlerin çehrelerinde Bektaşi'nin şarap hikâyesi misâli işte böyle acı tebessümlere sebep olursunuz!"
İşte Bardakçı'nın yazısından çarpıcı bir bölüm:
"Hepimizin bildiği eski bir fıkradır: Bektaşi'ye "Neden namaz kılmıyorsun?" diye sormuşlar, "Cenab-ı Allah Kur'an'da namaza yaklaşmayın buyuruyor" cevabını vermiş.
"Ama o âyetin başında 'İçkili iken...' deniyor" diye hatırlattıkları zaman da, Bektaşi "Ben hafız değilim, o kadarını bilemem" demiş...
Güneri Cıvaoğlu'nun dün Milliyet'teki "Atatürk'ten 'halifeliğe' yeşil ışık..." başlıklı yazısı, bana işte bu fıkrayı hatırlattı.
Atatürk, Güneri Bey'e göre halifeliğin babadan oğula saltanat gibi geçmesine karşıydı ama islâmiyet'in temelinde bulunan seçime dayalı bir hilâfet sistemini kabul ediyordu. Bu fikrini Nutuk'ta da yazmıştı ve Güneri Bey, Mustafa Kemal'e ait olduğunu iddia ettiği sözkonusu düşünceleri şöyle naklediyordu:
ONUN FİKİRLERİ DEĞİL Kİ!
"...Avrupa, Asya, Afrika ve diğer kıtalarda yaşayan Müslüman toplumlar gelecekte bağımsızlıklarını elde ettiklerinde, eğer lüzumlu ve faydalı görürlerse ...şerait (koşullar) dahilinde müttehiden (topluca) hareketi temin için bütün İslam devletleri murahhaslarından (delegelerinden) mürekkep (oluşan) bir Meclis teşekkül edecektir (kurulacaktır).
İttihat eden (birleşen) İslam devletleri bu Meclis'in reisi tarafından temsil olunacaktır derlerse, işte o zaman, isterlerse o 'İslamşümul ittihad-ı hükümet'e (İslam ülkelerinin tamamını içine alan hükümet birliğine) hilâfet ve müşterek Meclis'in makam-ı riyasetine (başkanlık makamına) intihap olunacak (seçilecek) zâta da 'halife' unvânı verirler.
...Yoksa, herhangi bir İslam devletinin bir zâta bütün İslam dünyası umûrunun tedvir (idare) ve temşiyeti (yürütme) salâhiyetini vermesi akıl ve mantığın hiçbir vakit kabul edemeyeceği bir keyfiyettir"
(Güneri Bey bazı eski kelimelerin karşılıklarını yanlış yazmıştı, doğruları ile değiştirdim. Orijinal ifadeler de zaten tam böyle değil).
Atatürk böyle demiş ama İslam ülkeleri hilâfeti geri getirememiş ve aradan seneler geçtikten sonra, bu yüzyılın şartlarına göre "kurumsal" bir yapı olan İslam Konferansı Teşkilâtı'nı kurmuşlar!
Güneri Cıvaoğlu, böyle yazıyor...
Güneri Bey, Bektaşi'nin "Namaza yaklaşmayın!" fıkrasını da işte burada hatırlatıyor! Bu ifadeler Nutuk'ta gerçi yeralıyor ama Mustafa Kemal sözkonusu ifadelerin başında çok önemli birşey söylüyor; bütün bu fikirlerin kendisine değil, başkalarına ait olduğunu hatırlatıyor ve bunu da oldukça sert bir ifade ile yazıyor.
BU CÜMLELERİN BAŞI VAR!
İşte, Atatürk'ün yukarıdaki sözlerinden önce gelen, Güneri Bey'in bilmediği yahut görmediği için yazısında kullanmadığı ve şayet kullansa idi yazısını ve kurgusunu tamamen çökertecek olan asıl önemli cümlesi: "...Bu tasavvur ve tahayyüle (dalınan hayale) kısmen müşabih (benzer) bir hayal, hilâfetçileri ve Panislâmizm taraftarlarını -Türkiye'ye musallat olmamaları şartı ile- memnun etmek için bizde de tasvir edilmişti. Tasvir olunan nazariye şu idi:..."
Demek ki ne imiş? Atatürk, "Güneri Bey'in zannettiği gibi "hilâfete öyle yeşil ışık falan yakmamış; aksine "Birileri böyle hayallere daldılar" demiş, üstelik bu fikirlerin Türkiye'ye "musallat olmaması" gibisinden sert bir ifade bile kullanmış!
Nutuk'un orijinal baskısından, Mustafa Kemal'in sözkonusu ifadelerinin bulunduğu paragrafları bu köşede yayınlıyorum. Güneri Bey yazdıklarıma inanmadığı takdirde eski harfleri bilen birine okutabilir ve işin aslının hiç de iddia ettiği gibi olmadığını görür."
Cıvaoğlu'nun Nutuk'tan köşesine aldığı satırları yanlış anladığını hatta yanlış yazdığını söyleyen Bardakçı yazısını şöyle bitirdi:
"Böylesine önemli bir bahsi bir başkasının kitabından alıp nakleder ama alıntı yaptığınız kişinin yazdıklarının doğru olup olmadığını kontrol etmeden, yani orijinal kaynak ile mukayeseye lüzum görmeden aynen alıp yayınlarsanız, işi bilenlerin çehrelerinde Bektaşi'nin şarap hikâyesi misâli işte böyle acı tebessümlere sebep olursunuz!"
İşte Bardakçı'nın yazısından çarpıcı bir bölüm:
"Hepimizin bildiği eski bir fıkradır: Bektaşi'ye "Neden namaz kılmıyorsun?" diye sormuşlar, "Cenab-ı Allah Kur'an'da namaza yaklaşmayın buyuruyor" cevabını vermiş.
"Ama o âyetin başında 'İçkili iken...' deniyor" diye hatırlattıkları zaman da, Bektaşi "Ben hafız değilim, o kadarını bilemem" demiş...
Güneri Cıvaoğlu'nun dün Milliyet'teki "Atatürk'ten 'halifeliğe' yeşil ışık..." başlıklı yazısı, bana işte bu fıkrayı hatırlattı.
Atatürk, Güneri Bey'e göre halifeliğin babadan oğula saltanat gibi geçmesine karşıydı ama islâmiyet'in temelinde bulunan seçime dayalı bir hilâfet sistemini kabul ediyordu. Bu fikrini Nutuk'ta da yazmıştı ve Güneri Bey, Mustafa Kemal'e ait olduğunu iddia ettiği sözkonusu düşünceleri şöyle naklediyordu:
ONUN FİKİRLERİ DEĞİL Kİ!
"...Avrupa, Asya, Afrika ve diğer kıtalarda yaşayan Müslüman toplumlar gelecekte bağımsızlıklarını elde ettiklerinde, eğer lüzumlu ve faydalı görürlerse ...şerait (koşullar) dahilinde müttehiden (topluca) hareketi temin için bütün İslam devletleri murahhaslarından (delegelerinden) mürekkep (oluşan) bir Meclis teşekkül edecektir (kurulacaktır).
İttihat eden (birleşen) İslam devletleri bu Meclis'in reisi tarafından temsil olunacaktır derlerse, işte o zaman, isterlerse o 'İslamşümul ittihad-ı hükümet'e (İslam ülkelerinin tamamını içine alan hükümet birliğine) hilâfet ve müşterek Meclis'in makam-ı riyasetine (başkanlık makamına) intihap olunacak (seçilecek) zâta da 'halife' unvânı verirler.
...Yoksa, herhangi bir İslam devletinin bir zâta bütün İslam dünyası umûrunun tedvir (idare) ve temşiyeti (yürütme) salâhiyetini vermesi akıl ve mantığın hiçbir vakit kabul edemeyeceği bir keyfiyettir"
(Güneri Bey bazı eski kelimelerin karşılıklarını yanlış yazmıştı, doğruları ile değiştirdim. Orijinal ifadeler de zaten tam böyle değil).
Atatürk böyle demiş ama İslam ülkeleri hilâfeti geri getirememiş ve aradan seneler geçtikten sonra, bu yüzyılın şartlarına göre "kurumsal" bir yapı olan İslam Konferansı Teşkilâtı'nı kurmuşlar!
Güneri Cıvaoğlu, böyle yazıyor...
Güneri Bey, Bektaşi'nin "Namaza yaklaşmayın!" fıkrasını da işte burada hatırlatıyor! Bu ifadeler Nutuk'ta gerçi yeralıyor ama Mustafa Kemal sözkonusu ifadelerin başında çok önemli birşey söylüyor; bütün bu fikirlerin kendisine değil, başkalarına ait olduğunu hatırlatıyor ve bunu da oldukça sert bir ifade ile yazıyor.
BU CÜMLELERİN BAŞI VAR!
İşte, Atatürk'ün yukarıdaki sözlerinden önce gelen, Güneri Bey'in bilmediği yahut görmediği için yazısında kullanmadığı ve şayet kullansa idi yazısını ve kurgusunu tamamen çökertecek olan asıl önemli cümlesi: "...Bu tasavvur ve tahayyüle (dalınan hayale) kısmen müşabih (benzer) bir hayal, hilâfetçileri ve Panislâmizm taraftarlarını -Türkiye'ye musallat olmamaları şartı ile- memnun etmek için bizde de tasvir edilmişti. Tasvir olunan nazariye şu idi:..."
Demek ki ne imiş? Atatürk, "Güneri Bey'in zannettiği gibi "hilâfete öyle yeşil ışık falan yakmamış; aksine "Birileri böyle hayallere daldılar" demiş, üstelik bu fikirlerin Türkiye'ye "musallat olmaması" gibisinden sert bir ifade bile kullanmış!
Nutuk'un orijinal baskısından, Mustafa Kemal'in sözkonusu ifadelerinin bulunduğu paragrafları bu köşede yayınlıyorum. Güneri Bey yazdıklarıma inanmadığı takdirde eski harfleri bilen birine okutabilir ve işin aslının hiç de iddia ettiği gibi olmadığını görür."