MEDYA KÖŞESİ

Baransu Başbakan'dan özür bekliyor!

"Ortaya çıkan bu gerçeklerden sonra şimdi soruyorum. Kim özür dileyecek benden? Şimdi ne yazacaksınız?"

Baransu Başbakan'dan özür bekliyor!

GAZETECİLER.COM - Taraf muhabiri Mehmet Baransu, gazetesindeki köşesinde Uludere’de 34 sivilin hayatını kaybetmesinin ardından yazdığı yazılar ve Başbakan Erdoğan'ın kendisine yönelttiği sözlerin üzerine geri adım atmıştı.

Baransu bugün o konuyu yine gündemine taşıdı ve "umarım o ekip Başbakan'ın başına ikinci bir çorap örmez" yazdı...

"Bu köşeyi takip edenler hatırlayacaktır. Uludere’yle ilgili dört köşe yazısı iki haber yaptım. İstihbaratın Milli İstihbarat Kurumu’ndan gittiğini, gün gün raporlarıyla yazdım.

KÖŞE YAZARI SIFATLI CAMBAZLAR

Bu haberlerimin ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Cuma namazı sonrası kameralar karşısına geçip, şahsımı hedef alan açıklamalar yapmıştı:

“Burada bilir bilmez yazan çizen bazı maalesef köşe yazarı sıfatıyla cambazlar da var. Bunlar da istihbarat örgütlerimizi istihbarat örgütlerinden çok daha iyi biliyorlar. Herhalde bunların da istihbarat örgütleri içinde böcekleri var. O böceklerden aldıkları bilgilerle güya Milli İstihbarat Teşkilatımız yanlış bilgiler vermiş ve bu yanlış bilgilerle bu tür bir hareket yapılmıştır...”

Başbakan’ın bu söylediklerinin ardından da MİT yazılı bir açıklama yaparak, “haber yalandır” dedi.

İddialara bu köşeden bir cevap yazdım ve şöyle dedim: “Mesleğe başladığım günden itibaren, gerçekleri belgeleriyle haberleştirmemin ardından hakkımda yürütülen kara propagandalara, psikolojik operasyonlara alıştım. Doğrusu benzer bir durumu bu ülkenin başbakanının yapacağı hiç aklıma gelmemişti. Hayat bunu da bana öğretti.

Börtü böcekle hiç işim olmadı. İp üzerinde gösteri yapan cambazlara ise hep hayranlık duydum. Hayatta yapamayacağım bu işi nasıl yaptıklarını da hep merak ettim. Cambazlıkla ilgili bildiğim tek bir konu var. ‘Bir ipte iki cambazın oynayamayacağı’...”

İşte bu yazımın ardından, kraldan daha çok kralcı olan medyadaki bazı kalemler yazılar yazmaya başladılar. Neredeyse tüm medya, ağız birliği etmişçesine Başbakan’ın ve MİT’in açıklamalarına itibar etti.

ÖNCE SARAY SOYTARILARI SONRA SATILIK KALEMLER

Önce saray soytarıları, dalkavuklar köşelerden arzı endam ettiler. Sonra bazı “satılık” kalemler. MİT’in ele geçirdiği “adına merkez medya denen” bir gazeteden, “kara propaganda” yazıları yazdırılmaya başlandı. Hedef tahtasına konulmuştum. MİT’in kalemleri tarafından...

Bu ülke gazetecilik adına, yüz karası yazıları köşelerden okumaya başlamıştı.

Yazıları okudukça acı acı güldüm... Ülkemin geldiği bu duruma üzüldüm. Bu arkadaşların haline acıdım.

Bu tür haberlere, köşe yazılarına aslında alışkındım. Kara propagandaya, psikolojik operasyonlara karşı katmerleşmiştim...

Ancak...

Yapılanlar bununla da sınırlı kalmamıştı. MİT’in, istihbarat raporlarını gün gün yazınca bu kez de Başbakan, grup toplantısında bir başbakana yakışmayacak üslupla yine beni hedef alan açıklamalarda bulundu.

Bu kez söylenen ulu orta, namaz çıkışı değildi. Üzerinde düşünülüp, kâğıda dökülmüştü.

Bu kez de Başbakan’ı bu duruma düşüren danışmanlarına acıdım. Grup toplantısında önüne konan yazıyı okudukça kahroldum.

O yazıya cevabım da sert oldu. Konu ne Başbakan’dı ne de söyledikleri. Ülkem adına ortalıkta oynanan oyuna sessiz kalamazdım. Kalmadım da...

Bir ülke düşünün, bürokratları, istihbarat birimleri, danışmanları başbakanı yanlış yönlendiriyordu. Bir gazeteci yapması gerekeni yapmıştı; gerçekleri yazmıştı...

Durmadılar... Durmayacaklardı... Biliyordum...

Ve durmadılar...

MİT PEŞİME ADAM TAKTI
 

Peşime adamlarını taktılar. MİT, beni fiziki takibe başladı. Telefonlarımı bir kez daha dinlemeye aldı. Ve işi o kadar ileri götürdü ki, görüştüğüm kişileri bile sahte mahkeme kararıyla dinlediler. Fiziki takip yaptılar. Mailler, yazışmalar MİT’in İstanbul karargâhından Ankara’ya anında akıtılmaya başlandı. Görüştüğüm AK Partililer bile “casusluk” suçlamasıyla, sahte mahkeme kararlarıyla teknik takibe alındı.

Bu hukuksuz işleme kimin emir verdiğini hep “merak” ettim. Bu merakımın peşine düştüm. “Cevaplarını” da buldum. Ama “toz konduramadım, kondurmak istemedim”. Bu kadar da olmaz dedim...

Artık, kimin ne yapmaya çalıştığını, Allah’ın bir olduğunu bildiğim gibi biliyordum...

MİT DİYEMEDİLER MİLLİ KAYNAK DEDİLER

Konuyu çok uzatmayacağım. Kişiselleştirme niyetim de yok. Nereye varacağımı sanırım anlamışsınızdır.

Meclis Araştırma Komisyonu’na geçen hafta Genelkurmay Başkanlığı’ndan Uludere olayıyla ilgili kısa bir rapor gitti. Raporda, “Olay gününden önce ‘telsiz kestirmesi’ olarak nitelenen örgütün telsiz görüşmelerinde ‘olağanüstü artış yaşandığı’, 200-250 civarında örgüt üyesinin bölgede bulunduğu, kalabalık bir grubun askeri üsler ile karakollara saldırmasının beklendiği, olay öncesi elde edilen istihbaratın tamamı milli kaynaklar ve devletin istihbarat birimlerinden alınmıştır“denildi.

Yani, gün gün verdiğim MİT’in istihbarat raporlarındaki bilgilerdi bunlar. Yazılarıma bakın.. Telsiz istihbaratını, 200-250 PKK’lı bilgisini göreceksiniz. MİT diyemeyenler, “milli kaynak” diyebilmişlerdi.

MİT ve Uludere yazılarımın ardından, dostlarım hep ne düşündüğümü sormuşlardı. Onlara, “sırtımdan hançerlendim ancak bu hançeri bir gün çıkarıp, hakkımda kara propaganda yapanların böğrüne saplayacağım” dedim.

Ortaya çıkan bu gerçeklerden sonra şimdi soruyorum.

Kim özür dileyecek benden? Şimdi ne yazacaksınız?

UMARIM BU EKİP BAŞINIZA İKİNCİ BİR ÇORAP ÖRMEZ

Sayın Başbakan...

Uludere’yle ilgili yazdığım yazıları bir kez daha okuyun. Çevrenizdeki dalkavuklara itibar etmeden okuyun. Kalemini “üç beş kuruşa satan döneklere” aldırmadan okuyun. MİT içerisinde size karşı komplo kurmaya çalışan ekibi tanıyacak ve göreceksiniz. Umarım bu ekip, başınıza ikinci bir çorap örmez.

Dost neden mi acı söyler? Yani bu yüzden, yani aynı hatayı ikinci kez yapmamanız için.
ÇOK OKUNANLAR