Bana da yumurta attılar
O sesle şarkı söylemek zorunda kalınca yuhalanmış, seyircilerin kimi tarafından yumurtalı bir saldırıya....
ADNAN BERK OKAN
Bin dokuz yüz ellili yılların son ayları ya da 1960’ın ilk yarısı olmalıydı…
Çünkü 27 Mayıs (1960) darbesi henüz yapılmamıştı…
Mutlu bir çocukluk yaşıyordum annem – babam ve iki kız kardeşimle…
Derslerim çok iyiydi…
İlk iki sınıfı “pekiyi” ile geçmiştim ve karnemde “pekiyi” dışında tek bir not yoktu…
Ekonomik durumumuz kent ortalamasının çok üstündeydi…
Babamın biri İstanbul Çarşıkapı’da, diğeri Kırklareli’nde olmak üzere iki kundura imalathanesi vardı…
Ayrıca her iki imalathanenin de satış dükkânları bulunuyordu…
Üretim fabrikasyon değildi ama o günün kunduracılığında hemen hiçbir meslektaşında olmayan freze makinesi vardı…
Sayalar (Ayakkabının deri kısımları) İstanbul’da dikilip geliyordu…
Zenne (kadın ayakkabısı) çalışan tek kunduracıydı babam…
Ve ayakkabıların tabanlarında kösele ve tahta çivi kullanılırdı…
Veya “yandan piyanta” dediğimiz dikiş…
En belirgin meraklarımdan biri sinema, diğeriyse Candan Erçetin'in babası Abdullah Erçetin'den mandolin dersi almaktı...
Ve bir de; babamın oynadığı Başakspor’un (İlerleyen yıllarda Kırklareli Gençlikspor’da lisanslı top oynadım) maçlarını izlemeyi çok seviyordum…
İşte o yıl Zeki Müren'in filmde de “Zeki Müren” rolünü oynadığı bir film seyrettim...
Yanılabilirim ama filmin adı “Kırık Plak” olabilir...
İşte o filmde izlediğim bir sahneye çok üzülmüştüm...
Zira, Zeki Müren yumurta yağmuruna tutuluyordu...
Yine yanlış hatırlamıyorsam yaşadığı bazı acı olaylar (belki de bazı ihanetler, işlemediği bir cinayetle mi suçlanıyordu ne?) sesini kaybetmesine sebep oluyordu…
Ve o sesiyle şarkı söylemek zorunda kalınca yuhalanıyor, seyircilerin kimi tarafından yumurtalı bir saldırıya uğruyordu…
İşte hayatımda tanık olduğum ilk "yumurtalı protesto" o sahneydi…
O filmi izleyişimin üstünden yaklaşık on yıl kadar geçmişti…
Bu kez ben sahnedeydim…
Pist kalabalıktı, çiftler (çoğu kız kıza) dans ediyordu…
Ben ise slow şarkılar söylüyordum…
Bir anda fırça gibi gür saçlarıma bir darbe geldiğini hissettim…
Elimi darbenin geldiği yere attım...
Gözlerimin önüne getirip baktım: Yumurta…
Yapış yapış olmuştu elim ve saçlarım…
Org çalan şef Zafer ağabeye baktım, yumurta süzülen elimi gösterdim…
Melodiyi çalan sağ elini kaldırmış “devam et” işareti yaparken akor basmayı sürdürüyordu…
Beş – on saniye sonra da bas gitaristimiz Müjdat elindeki mendili uzatırken gülüyordu…
Ben de gülerek şarkıya devam ettim…
Dans edenler ve misafirler ne olduğunu anlamışa benzemiyorlardı…
Ve bir daha yumurta atılmadı…
Çünkü ben yumurtayı yedikten sonra sürekli sol tarafıma bakıp durmuş, yumurtayı kimin atmış olabileceğini tahmin etmeye çalışmıştım…
Yumurtalı protestocu belli ki yeni bir saldırı yapmaya çekinmişti…
Ertesi gün olayı çözdük…
Yumurtayı atan kişi, ilkokul birinci sınıf arkadaşım küp Sülo (Süleyman) idi…
Sadece ilkokul birinci sınıfta okumuştuk zira Süleyman ilkokul beşinci sınıfa ancak 9 yılda gelince tasdikname almış, Magirus otobüslerden birinde muavinlik (o şimdi usta bir Mersedes otobüs şoförü) yapıyordu...
Neden mi atmıştı yumurtayı?..
Söyleyeyim:
İlkokul’a başladığımız o sene ben Süleyman’ın kafasını bir oyun sırasında taşla yarmıştım…
O da o taşın intikamını yumurta ile almıştı…
Ben kârlıydım yani...
Ya bir de benim yöntemimi kullansaydı!..
Çalışkan değildi Süleyman ama belli ki pek insaflıydı...
Hâsılı…
Bu Pazar gününde medya yazmaya ara verip, gündemde olan “yumurtalı Faşizm”i anlattım ben de…
Hiç olmazsa "nasırlarından bile benden çektikleri kadar çekmeyen" bazı yazar dostlar bir Pazar sabahı gazeteciler.com’a bakarken, “ulan bakayım bu hıyar ne yazmış yine benim için” deyip, böyle bir anımı okusunlar…
Ve uğradığım o yumurtalı saldırıdan keyif alsınlar...
[email protected]