MEDYA KÖŞESİ

Balbay'la dayanışmaya neden gitmedi?

Mustafa Balbay'la Dayanışmaya bir çok isim katıldı. Peki Ertuğrul Özkök neden bu dayanışmanın içinde yer almadı?

Balbay'la dayanışmaya neden gitmedi?

BAZI arkadaşları sordular Hürriyet'in tepe ismine, "Cumhuriyet Gazetesi’nde Mustafa Balbay için düzenlenen dayanışma gününe niye katılmadın?" Özkök bugün bu soruya sütunundan cevap verdi.  

Kendine 'Güvenilmez adam' diyen eski başbakana ise "Bir insan, benim oturduğum koltukta "Güvenilir adam" olamaz." dedi...

-(...) Böyle bir günde beni orada görmek istemişler.

Balbay ilk gözaltına alınıp çıktıktan sonra cep telefonundan aramıştım.

Telefon kapalı olduğu için not bırakmıştım.

Aradan iki üç gün geçtikten sonra, gazetenin sabit hattından kendisiyle konuşmuş ve duygularımı aktarmıştım.

Meğer polis, cep telefonuna el koyduğu için mesajım kendisine ulaşmamış.

Cumhuriyet’e gitmedim.

Çünkü toplu eylemler ve hareketler konusunda utangaç ve çekingen bir karakterim var.

Bir yazar, bir gazeteci olarak "kişisel" tavır almak, bana hep daha iyi geldi.


* *Ê *


Eski başbakanlardan biri benim için "Güvenilmez adamdır" demişti.

Çok doğru bir teşhis.

Ben güvenilmez bir adamım.

Karakter zaafı da diyebilirsiniz, mesleki zaruret de.

Bir insan, benim oturduğum koltukta "Güvenilir adam" olamaz.

Çünkü o koltuğa oturduğunuz her gün kendi kendinize sorarsınız:

"Güvenilir adam olmak ne demektir? Size kim güvenecek?"

Siyasetçi güvenmiyor.

Ülkenin Başbakan’ı her gün seçim meydanında sizi yerden yere vuruyor, elindeki bütün devlet gücünü üzerinize gönderiyor.

Polis ve istihbarat güvenmiyor.

Saçma dediği gülünç belgelerde sicilinize "Darbe çetesi üyesi" yazdırıp tedavüle sokuyor.

Yandaş gazeteci size güvenmiyor, o saçma belgelere bakıp adınızı "Darbe şakşakçısı"na çıkarıyor.

Asker güvenmiyor, güvendiği gazetecilerle yaptığı sohbetlerde, "Zaten soyadı da bizim Hilmi’yle aynı" türünden geyik muhabbetleri yapıyor.

Yani ona göre de "AKP şakşakçısı"sınız.

* *Ê *

Şu son günlere kadar hiç sevmediğim, hatta nefret ettiğim bir laf vardı:

"Bitaraf olan bertaraf olur."

Gerçekten öyleymiş.

Meğer yaşamanın, ayakta kalabilmenin, hayatını idame ettirebilmenin en emin yolu, bir cemaate, bir tarafa kapağı atmakmış.

1980’li yıllarda, "aydınlar dilekçesine imza atmayarak" bu fırsatı kaçırmıştım.

2000’li yıllarda komutan muhabbetlerine girmeyerek bir büyük fırsatı daha kaçırdım.

En büyük fırsatı ise son 2 yılda, yazdıklarımın arkasında durarak ve "Ergenekon" davasıyla ilgili kafamı kurcalayan soruları sorarak heba ettim.

Peki tarafsız mı kaldım?

Hayır hem darbeci oldum hem Ergenekoncu.

Hem asker şakşakçısı oldum hem AKP şakşakçısı...

Bir gazetecilik kariyerinde bundan büyük hezimet olabilir mi?..

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar 1 yorum