ANALİZ

Baktım Şirin de aynı şeyleri tartışıyo...

Sonuçta muhafazakârlık, giderek sadece kendine tapan bir “kökten devrimciliğe” benziyor…

Baktım Şirin de aynı şeyleri tartışıyo...

ADNAN BERK OKAN

Baktım Şirin Payzın da konuklarıyla; “Müslüman, muhafazakâr, İslâm, terör” falan tartışıyor...

"Eh o zaman" dedim, "bari ben de devam edeyim aynı konuya..."

Hem biliyor musunuz?..

Bugünlerde medya analizi yapmak yerine bunlardan söz etmek “en tehlikesiz” olanı…

En azından fincanı katırlarını ürkütmek tehlikesi (Pek fazla) yok…

Çünkü…

Büyük devlet adamlarımızın ve ceberut meslektaşlarımızın adını anmadan da (Şirin'in adını andım çünkü onun ceberutlukla hiç alâkası yok) yapılabiliyor bu tarz analizler…


O halde başlayayım…

Paris Katliamı olduğunda yaptığım analizin içindeki kutucukta yer alan minik yorumum şöyle bitiyordu:

“Günahsız 12 kişiyi katleden canileri lânetliyor… O vahşilere ‘Müslüman’ diyenleri de kınıyorum…”

Dün, Ertuğrul Özkökün yazısında gördüm o fotoğrafı…

Balkona çıkmış iki kişiden biri Avrupalı bir kadın, diğeri ise Afrikalı bir erkek…

Ellerindeki pankartta şöyle yazıyor:

“Müslüman’ım ama terörist değilim”…

Evet…

Eğer birileri ellerindeki silâhlarla katliam yapıyor...

Olay yerine, döktükleri insan kanlarıyla “Ben teröristim” imzası atıyorsa...

Diliyle ya da kalbiyle söylese de “Müslüman” değildir…

Zira...

Müslüman
olsaydı, terörist olmamalıydı…

İşte o nedenledir ki o vahşilere “Müslüman” demek bütün Müslümanlara hakaretti…

Ve…

Bunu en iyi görenlerden biri de Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, Başbakanı Valls ve Fransız basını oldu…

Onlar da katillerden “Müslüman” olarak değil, “Fransız vatandaşı” olarak söz ettiler…

“Dinle değil terörle savaşıyoruz” dediler…


Yani…

İslâmiyet’le terörü yan yana getirenler Fransızlar değil, “Bizimkiler” oldu…

En çok da “en Müslüman biziz” diyenler…

Batı’yı suçlayanlar…

Sanırsınız ki Suriye’de Batılılar öldürüyor Müslümanları…

IŞİD’i AB üyesi ülkeler kurup da yolladılar oraya ki Müslümanları katletsinler…

Bunlar utanmasalar, “Cemel Savaşı’nda da Müslümanları Avrupalılar, Haçlılar öldürdü” diyecekler ama belli ki henüz ar damarları çatlamamış…

 

Ey güzel insanlar!..

Müslüman terörist, terörist ise Müslüman olamayacağına göre…

“Terörizm” ve teröristlerin karanlık imajını “ilahî bir mahkûmiyet” gibi sırtlanan neden bizzat biz Müslümanlar olduk?..

Neden bazı yazarlarımız ve siyasetçilerimiz “Âkil muhalefet” yapmak yerine, terörde 12 yurttaşını kaybetmiş Fransa’nın bile İslâmiyet’e yüklemediği “şeytanî” rolleri üstlenmek için yırtınıyorlar?..

Laikliği ve hatta sekülerliği bile “din düşmanlığı” ile eş değer gören; rakı içmeyi, göbek atmayı laiklik zanneden kökten laikçilere: “Aşkı günah sayanlar, soylarını sürdürebilmek için tecavüzden başka yol bilmiyor” gibi post-romantik çığlıklar attıranlar da işte o dinci yazarlar ve siyasal İslâmcılar değil mi?..

“Gönülsüz çocuk gelinlerin ezik çocukları” kolay beri “âşık olunması imkânsız” hilkat garibeleri rolüne soyunmuyorlar mı?..

Ve…

Küresel sevgisizliği (Sanki İslâm sevgi ve barışı temsil etmezmiş gibi) içinden çıkılması mümkün olmayan bir nefret kısırdöngüsüne dönüştürmeyi sürdürmüyorlar mı?..


En kötüsü…

Ortadoğu’nun ve tabii ki İslâm’ın da “fırsatçı muhafazakârları”, kendi yarattıkları bu “canavarlara” (Siyasi hesaplarla) teslim oluyorlar…

Ve…

Kaybettikleri etkinliklerini de ancak o canavarlara ayak uydurarak geri kazanabileceklerini sanıyorlar...

 Ve…

Terörün ve kontraterörün meşruiyetini sahte eleştiri soslu hamaset nutuklarıyla kabulleniyor…

Geleceğini barışta arayanlardan bile; ”düne mahkûm intikam savaşçıları” yaratıyorlar...

Sonuçta muhafazakârlık, giderek sadece kendine tapan bir “kökten devrimciliğe” benziyor…

Kaybolan barış ve uzlaşma ise ancak “Eski Devrimciler”in kucağında kendileri gibi romantik bir hayale dönüşüyor...

Lütfen benzetmeme kızmayın ama…

Kabul edin ki…

Deneme 

Bu haliyle dünya siyaseti, medyası ve entelektüelleri, Hieronymus Bosch tablolarını andırıyor...

Melekle şeytanın birbirine karıştığı tablonun zevksizliğe varan azameti karşısında, insanoğlu kendini git gide “daha küçük, daha anlamsız, daha gereksiz” ve büsbütün “umutsuz” hissediyor...

 Oysa kültürel genlerimizin arasına saklanan umut, onu pırıl pırıl bir gerçeğe dönüştürmemiz için bizim harekete geçmemizi bekliyor...

[email protected]

ÇOK OKUNANLAR