MEDYA KÖŞESİ

Babalar günü köşelerde nasıl kutlandı?

Çetin Altan, Reha Muhtar ve Nazlı Ilıcak köşelerinde babalar gününe ayırmışlar bugün.

Babalar günü köşelerde nasıl kutlandı?
GAZETECİLER.COM
Günün gündemi yoğun ve kanlı olunca geri planda kalsa da babalar günü köşelerde az da olsa kendine yer buldu. Çetin Altan, Reha Muhtar ve Nazlı Ilıcak köşelerinde babalar gününe ayırmışlar bugün.

ÇETİN ALTAN / MİLLİYET
Baba...
 
Ahmet Altan’la da, Mehmet Altan’la da; kızım Zeynep Bakan’ın sadece gülümsemekle yetindiği ortak bir şakalaşmamız vardır.
Yıllardan beri, kahkahalarla birbirimize sorarız:
- Babalar ne işe yarar, diye?
*  *  *
Bendenizin kendime özgü yanıtı:
- Babalar hiç bir halta yaramaz...
*  *  *
Bizim Türkiye’nin sorunları kadar, karmaşık bir sorundur anne-baba-çocuk ilişkileri...
*  *  *
Canımız yandığında:
- Ah anam, deriz.
Neden:
- Ah babam, demeyiz ki?..
*  *  *
Rıfat Ilgaz da, ünlü tiyatro oyununa “Hababam sınıfı” adını koymuştu; “Ha anam sınıfı” adını koymamıştı.
*  *  *
Vaktiyle Heybeli Ada’da, özel kiralanan bir eşekle Ada’yı turlamaya kalkanlar arasında, bindikleri eşeği koşturmaya çalışanlar da; özengilerin üstünde ayağa kalkar:
- Ha babam, ha babam, ha babam, derlermiş.
*  *  *
Bir gün Heybeli Ada’ya gelen, çıt kırıldım bir Osmanlı kibarı ise, kiraladığı eşeği koşturmaya çalışırken:
- Ha pederim, ha pederim, ha pederim, diyormuş.
*  *  *
Dünkü medya haberleriyle, “hukuk” tartışmalarını izlerken; kimlerin:
- Ha babam... ha babam... ha babam, dediği ile; kimlerin:
- Ha pederim... ha pederim... ha pederim, dediğini kestiremiyordun.
*  *  *
İster istemez:
- Yandık anam, demekle yetiniyordun.
*  *  *
Cennet anaların ayağının altındadır” diye bir halk deyimi var.
Buna karşılık en çok sövülenler de, nedense analar:
- Anasını, avradını, kızını, kısrağını...
- ...
- Anasını şey ettiğimin herifi...
- ...
- Ananın örekesi...
*  *  *
Babalar gününde, hadi bir de “post-modern” bir fıkra attıralım:
Nasreddin Hoca’ya:
- Hoca, demişler; babanla aran nasıldı?
- Benim iyi yetişmemi isterdi ama, “libido” nedir bilmezdi. Yetişkinliğimde bile, gece kulüplerine gitmemi yasaklamıştı. Oraların birer batakhane olduğunu söylerdi.
- Ama sen yine de gidiyordun. İlk kez bir gece kulübüne gittiğinde ne hissetmiş, ne görmüştün?
- Babamı görmüş ve beni görürse diye de, korkmuştum.
*  *  *
Bir doğum evinin koridorlarında, sabırsızlıktan içi içine sığmayan bir de horoz dolaşıyormuş.
Nihayet bir hasta bakıcı, hızla gelmiş yanına:
- Rahatlayın, demiş; nihayet çıktı yumurta...
*  *  *
Siyasette de herkes bir şey yumurtluyor ama; yumurtlanan yumurtaların, hangi horozları rahatlattığı hiç belli olamıyor.
*  *  *
Okul müdürü, çalan telefonu açtı, bir ses:
- Müdür bey misiniz, diye soruyordu.
- Evet benim, buyurun.
- Özgüç bugün çok hasta, birden ateşi çıktı, okula gelemeyecek...
- Kiminle konuşuyorum?
- Babamla...
*  *  *
Çocuk babasına:
- Ben İstanbul’da doğdum öyle değil mi, diye soruyordu.
Babası da:
- Evet öyle, diyordu.
- Peki, sen nerede doğdun?
- Ben de, Bulgaristan’da, İslimye’de...
- Ya annem nerede doğmuş?
- O da Rize’de...
*  *  *
Çocuk biraz düşündü, sonra da babasına:
- Doğrusu çok tuhaf, dedi; üçümüzün de birbiriyle karşılaşıp buluşmuş olması, öyle değil mi?
*  *  *
Av. Taner Aktop’tan da bir fıkra:
Soru:
- Başarılı erkek kimdir?
Yanıt:
- Karısının harcayabileceğinden, daha fazlasını kazanabilen erkektir.
Soru:
- Başarılı kadın kimdir?
Yanıt:
- Böyle bir kocayı bulabilen kadın...
*  *  *
Muzaffer Özdemir’den bir şiirle bitirelim yazıyı:
 
Bir sohbetin özeti

- Yok olunca babacığım
Kavga- dövüş yeryüzünden

- Barışı dünyaya sığdıramazsan
Dünyayı barışın içinde sakla

- Bir de sevgi babacığım
Aşarsa insan boyunu

- Sevgiyi insana sığdıramazsan
İnsanı sevginin içinde sakla

- Umudumuz babacığım
Dağlarımızdan yüce

- Umudumuz daim aydınlık olsun
Uzanan seheri içinde sakla

Reha Muhtar  / Vatan

Babama söylemek istediklerim...

[page_end]

Reha Muhtar  / Vatan

Babama söylemek istediklerim...

 Babama söylemek istediklerim...
Aslında bana bu kadar benzeyen çocuğum olmasaydı, sana bu kadar benzememin ilginçliğini anlamayacaktım...

Sanırım Poyraz doğduktan sonra, bir erkek çocuğunun babasına benzemesinin nasıl muhteşem bir şey olduğunu anladım...

Kendine benzeyen bir çocuğa sahip olmak, bana “kendinin yıllar sonra meydana gelmiş minyatürünü” görmek gibi geliyor...

Sanarım ben de sana zamanında öyle gelmiştim...

 


***


Babalar, anneler kadar önemsenmezler bir çocuğun hayatında...

Anneler Günü daha önemlidir mesela...

Anneler daha kutsaldır...

Annelik hakkı ödenmeyecek haklardandır...

Oysa annem kadar önemlisin, babam olarak sen benim hayatımda...

Çocukken “Anneni mi babanı mı daha çok seversin?..” sorusundan nefret ederdim...

Hâlâ da nefret ederim...

Aranızda bir ayrım yapamadığım için bu sorudan nefret ediyorum galiba...

 

***


Senden öğrendiğim çok şey var aslında...

Ama bu gazete yazısında bunlara fazlaca girip, okuyanları özel konularla sıkmak istemiyorum...

Bilmeni istediğim şey şu...

Sevgi dolu ve iyi bir insansın sen...

Sert görünsen de kalbin yumuşak...

Kötü bir adam olmadığın için kötü bir örnek de olmadın hiç...

Herkes tarafından sevildiğini bildiğim için, sana yönelik sevgiden gizli bir güç aldım ben...

Hakkında hiç kötü konuşulduğunu duymadım...

On binlerce öğrencin arasında hangisi senden söz etse, içten içe biliyordum ki “seni sevdiği için beni de sevecek...”

50 yıl on binlerce öğrenci arasında bir tane de sevmeyenine, nefret edenine rastlanmaz mı?..

Ne biçim adamsın sen?..

Sanıyorum hayatında kimseye bilinçli hatta bilinçsiz olarak bir “kötülük” yapmadın sen...

Ben de pek kötülük yaptığımı sanmıyorum...

Ama itiraf edeyim, ben çocuklarıma seninki kadar “tartışmasız” bir isim bırakamayacağım...

Benimkiler biraz daha zorlanacaklar...

 

***


Neyse...

Bir sır var sana kısacak söylemem gereken...

Sayende kadın erkek ilişkilerinde en temel konuyu çözdüm...

Senle annem arasındaki ilişkileri dikkatli bir gözle incelediğimde, gördüm ki “kararları alıyor gibi görünen
sensin, ama sana kararları aldıran annem...”

“Baban kızacak” dediğinde önceleri anlamazdım annemin stratejisini...

Sen de ne hikmet-i ilahiyse kaşlarını çatar kızardın...

Çok sonraları bunun bir kadın bir anne politikası olduğunu anladım...

Annem sana işliyordu...

Sen de otorite olarak nihai kızgınlığı veya sevgiyi gösteriyordun...

Önce anneme tepki duydum...

Sonra anladım ki, her kadın ve erkek ilişkisinde bu varolan değişmez kuraldır...

Erkek; kadın tarafından yönetilir...

Sezar’dan Kleopatra’ya, Napoleon’dan Josephine’e, Hürrem Sultan’dan Kanuni Sultan Süleyman’a her ademoğlunu yöneten bir kadın mevcuttur...

 

***


İtiraf edeyim ki kadın erkek ilişkisini çözebilmek için
önce senin annemle ilişkin üzerinde emek sarfettim...

Hülasa bana “çok temiz ve onurlu” bir baba oldun...

Şöyle söyleyeyim...

Bugün benim elimde olsa “babam olarak yine seni seçerdim...”

Babalar günün kutlu olsun...

 

*****

 

BİR BABANIN ÇOCUKLARINA MEKTUBU...

Nasıl bir ülkede ve hangi şartlar altında büyüyeceksiniz bilmiyorum...

Ben sizi kendi içinizde “sevgi” ortamında büyütmeye çalışacağım...

Dört bir yanınızdan sevgi görerek büyüyeceksiniz bunu biliyorum...

Ama böyle büyümeniz size nasıl bir avantaj getirecek emin değilim...

Sevgiyi hissetmek, be?enilmek, ilginin ve sevginin merkezinde olmak, özgüveninizi güçlendiriyor, kalbinizi yumuşatıyor bunun farkındayım...

Sevgiyle büyümek ve yaşama sevgiyle bakmak sizi “özel” insanlar yapacak...


***


Her biriniz başka başka alanlara yöneleceksiniz hayatta...

İnsan ilişkilerine gireceksiniz, sevgiyi olduğu kadar sevgisizliği, insanlı?ı gördü?ünüz kadar insanoğlunun nefretini ve kötülüğünü de göreceksiniz...

Bazen bu sevgi ortamında, “kötülüklere karşı donanımsız” yetişeceğinizden ürküyorum...

Baba olmak böyle bir şey...

Sanki kötülüklerle ilk karşılaştığımda ben onlara karşı “çok donanımlıymışım” gibi sizin durumunuza üzülüyorum...

Nedense insan kendi hayatındaki acı tecrübelerden çocuklarını sakınmak istiyor...

Onlar, o kötü tecrübelerle hiç karşılaşmasın, hep mutlu yaşasınlar istiyor...

Ben de öyle istiyorum elbet...

Ama bir taraftan da biliyorum ki hayat öyle olmayacak...

Nice sorunlar, çekememezlikler, kıskançlıklar, hasetler arasında yaşamaya, başarmaya ve mutlu olmaya çalışacaksınız...

 

***


İyi ki en dingin zamanlarımda büyümektesiniz...

Hayatın dinginli?ini, yaşamın mucizevi bilgeliklerini bir miktar daha fazla aktarabilirim size sanki...

Sevgili çocuklarım...

Hayatta ne yaparsanız yapın...

Ama mutlaka insanlarla empati kurun...

“Kendinizi her zaman karşınızdakinin hatta düşmanınızın yerine koyun...”

“Ben olsaydım ne yapardım, nasıl davranırdım?..” diye düşünün...

Düşmanınız da olsa onun da bir insan olduğunu hiçbir zaman aklınızdan çıkartmayın...


***


Hiçbir medeniyeti, hiçbir kültürü, hiçbir inancı, hiçbir tarzı ve hiçbir insanı küçümsemeyin...

Kimseye “Zavallı, geri kalmış” muamelesi çekmeyin...

Kendinizi hiçbir zaman “dünyanın merkezinde görmeyin...”

Evren sizin gibi milyarlarca insanın egoları ve enerjilerinin bütününden oluşan bir gerçek taşır...

Bu gerçek tek bir insano?lunun kendisini dünyanın merkezinde gördü?ü enerjinin çok ötesindedir ve do?anın gelişmesi için bu enerji önemlidir...

Hayata kataca?ınız enerji, bu çok büyük ve kütlesel enerjinin bir parçası olmalı...

Hayata olumlu katkılar yapın...

İnsanlara olumlu katkılarda bulunun...

Hayata ve insanlara yapacağınız olumlu katkılar size, pozitif güzellikler olarak dönecek...

İnsanlara küçük de olsa kötülük yapmayı düşünmeyin...

Yapaca?ınız her kötülük size kötülük olarak dönecek...

 

***


Size babanız olarak bir sırrımı vereyim...

Bu sır sizin için hayatta belki bir yol gösterici olabilir...

Dürüst olun...

İnsanlara dürüst davranın... İşinizi dürüst yapın...

Katakullilerden uzak durun...

Başkasının hakkını yemeyin, başkasının iyiliğinin önüne set çekmeyin...

Sadece bunları iyi ve kusursuz bir şekilde yaptığınızda hayat sizlere istediğiniz güzellikleri verecek...

Bana bakın...

Dört çocuk ve hayatta beni mutlu edecek her şeyim var...

Bu mucize, sadece insanlara kötülük yapmayarak meydana geldi...

İyi olmak istiyorsanız eğer...

İnsanlara, hayata ve doğaya iyi olun...

Sevgiyle kalın...

Nazlı ILICAK / SABAH

Baba ve kız

 [page_end]

Nazlı ILICAK / SABAH

Baba ve kız
 5 aylık
Baba: Ne kadar da güzel. Şimdi bu küçücük şey benim kızım mı?
Kızı: Bu gözlerini benden hiç ayırmayan adam babam olsa gerek.
 5 yaşında
Baba: Prensesim benim, güzel kızım. Söyle bakalım baban sana ne alsın?
Kızı: En çok babamı seviyorum. Babam, niye annemle uyuyor? Hep benimle uyusun, başkasını sevmesin.
 10 yaşında
Baba: Gittikçe yaramaz oluyor, kime çekti bu kız?
Kızı: Ben babama âşığım. Büyüyünce babam gibi erkekle evleneceğim.
 15 yaşında
Baba: Ne kadar çabuk büyüdü. Eve de gittikçe geç kalmaya başladı; bu gidişle başına kötü bir şey gelecek. Sanırım daha sert konuşmalıyım.
Kızı: Babam yüzünden arkadaşlarımla istediğim kadar vakit geçiremiyorum. Bana baskı uygulamasından nefret ediyorum. Ne zaman özgür olacağım?
 25 yaşında
Baba: İşte evleniyor. Şimdi bir de kocası var. Prensesim beni terk ediyor.
Kızı: Böyle bir günde bile o mutsuz ifadeyi takınmasının ne lüzumu var ki? Biliyorum, onu bir türlü içine sindiremedi.
 30 yaşında
Baba: Çok az görüşüyoruz. Torunlarımı da özlüyorum.
Kızı: Babamları da çok ihmal ediyorum galiba. Yine telefonda üzgün geldi sesi.
 40 yaşında
Baba: Kızım, benim entelektüel düzeyimi yeterli bulmuyor. Ona göre çağın gerisinde düşünüyormuşum. Oysa küçükken derslerine hep ben yardım ederdim.
Kızı: Babam giderek daha da çocuk gibi davranıyor. Sürekli bir şeylerden yakınıyor.
 50 yaşında
Baba: Dünyada mutlu kal kızım!
Kızı: Seni çok özleyeceğim ve arayacağım babacığım. Şimdi ben kime danışacağım, kim yardım edecek bana? Hep yanımda olduğunu hissettir! Sensiz nasıl yaşayacağım?
 55 yaşında
Kadın: Gideli, seni daha iyi anlıyorum babacığım. Keşke seni hiç üzmeseydim demeyeceğim, çünkü "keşke"lerin hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini biliyorum. Seni kaybettikten birkaç ay sonra bir oğlum oldu. Sana olan sevgimi oğluma verdim. Onda seni yaşıyorum, rahat uyu babacığım. Kızın...

Yorumlar