Bab’ Aziz filminin yönetmeninden çarpıcı açıklamalar
Bab’ Aziz filminin yönetmeni Tunuslu Nacer Khemir (Nasır Hamir) Yeni Birlik gazetesinden Muhammed Akaydın'a filmle ilgili açıklamalarda bulundu.
Nacer Khemir (NasırHamir). Geçtiğimiz hafta sonu Siyer Vakfı’nın düzenlediği “3. Âlemlere Rahmet Uluslararası Kısa Film Yarışması”nın ödül töreni münasebetiyle İstanbul’a geldi. Khemir, yarışmanın jüri üyelerinden biriydi.
Yeni Birlik gazetesinden Muhammed Akaydın, Türkiye'te gelen Nacer Khemir'le bir röportaj gerçekleştirdi. İşte o röportajdan çarpıcı açıklamalar:
Yapıtlarınız ve hâlinizden de anlaşıldığı üzere sufi bir gelenekten geliyorsunuz. Sufizme olarak ilginiz ve merakınız nereden geliyor?
Sufizme dair düşüncemlerim ve hissiyatım benim anneannemden geliyor. Yaşadığımız bölgede bir meydan vardı ve o meydandan beş yol gidiyordu. Bu beş yoldan hangisinden giderseniz gidin, yolun sonu bir velinin türbesine çıkıyordu. Burası Tunus’un küçük bir köyüydü. Anneannemle hangi nedenle olursa olsun her dışarıya/yola çıktığımızda bu beş türbeye/veliye uğramadan eve dönmezdik. Anneannem bu beş veliden ikisini daha çok severdi. Birincisi Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretlerinin makamı, -ki o makamı da merhum babam inşa ettirmişti- diğeri ise her Perşembe günü meşk yaptığımız yerel bir tarikattı. Ben küçüktüm ve dolayısıyla kadınlar tarafında otururdum. Kadınlar hem zikrederdi hem de ağlarlardı. Öyle bir ortamda bulunmak ve bunlara şahit olmak ister istemez beni de yoğun duygusal bir atmosfere sokuyordu. Zikir bittikten sonra anneannem kalbi mutmain olmuş bir şekilde tüm haftayı mutlu geçirirdi ve bu her Perşembe böyle tekrar ederdi. Dolayısıyla benim sufizme olan ilgim ve merakım da anneannem sayesinde buradan geliyor.
Kısaca Bab’ı Aziz filminin yapım sürecini anlatır mısınız?
Bu filmi 1992 yılında yazdım ama yapımı için gereken parayı 2003 yılında bulabildim yani bu filmi yapabilmek için ihtiyaç olan parayı bulmam on yıldan fazla sürdü. Bu para bulma sürecinde anladım ki Avrupalıların benden beklediği filmleri yaparak kariyer yapamayacağım ben. Yani biliyordum ki eğer ben bu filmi yaparsam kariyerime bir son vermiş olacağım.
Avrupa’da beni film endüstrisinin dışına atacaklar. Söylediklerimi delillendirmem gerekirse Avrupa’da en küçük festival bile filmimi kabul etmedi. Ama bu kültüre dair sevdiğim her şeye sahip olabilmek adına ben bu filmi yapmalıydım.
Bab’ı Aziz filmi, benim hayatım boyunca en çok izlediğim ve beni en çok etkileyen filmdir. Siz nasıl bir ruh hâliyle bu senaryoyu yazdınız ve bu filmi çektiniz ki beni ve eminim birçok kişiyi bu kadar etkiledi?
Benim için bu filmde mevzubahis olan şey aşk hâlindeyken yani âşık iken sufizm hakkında nasıl konuşabiliriz? Fikir burada aşkı temsil etmek değildi.
Yani ateşe atlayan üçüncü pervane gibi…
Bu durumun ta kendisi ve tabi ki doğru... Sadece yananlar gerçek aşkı bilebilirler. Yani burada amacım insanlara, âşık insanları göstermek değil, aşkın bizatihi kendisi nedir onu göstermek istiyorum. Bu filmde bir aşk hikâyesi yok. Sadece “Aşk sahiden nedir?” sorusunun cevabını keşfetmeye çalışıyorum.
Bu aynı zamanda kendi mistik arayışınız mı?
Çocukken kafa üstü düştüm ve hâlâ kafamda bir yara izi var. Benim filmlerimde mevzular hep bir basit mesele üzerine döner ve hep soru aynıdır: Gerçek aşk nedir? Bütün bu filmlerde “Güvercinin Kayıp Gerdanlık”ında, “Bab’ı Aziz”de ve “Muhyiddin’i Aramak”ta zihnimdeki soru hep bu soruydu. Şimdiye kadar bulduğum tek açıklama bu, herhalde kafa üstü düşmemden kaynaklanıyor bunlar (gülüşmeler).
En son filminiz “Muhyiddin’i Aramak”… Muhyiddin İbn’i Ârabi’yle nasıl bir ilişkiniz var ve neden böyle bir film çekmek istediniz?
Muhyiddin İbn’i Ârabi, aşk ve kadınlar hakkında daha önceden hiçbir sufinin söylemediği şeyleri söylemiştir.
Mesela?
Filmi görmen lazım (gülüşmeler). Film, toplamda 3 saat. Aslında 10 saatlik de yapabilirdim. Mesela bir örnek vermek gerekirse; kadın formuna sokamayacağın hiçbir şeyin ehemmiyeti yoktur.
Bunu açar mısınız?
İbn’i Ârabi’yi açıklamak çok mümkün değil çünkü İbn’i Ârabi’yi açıklarsan onu indirgemiş olursun. Çünkü İbn’i Ârabi; merhamet, şefkat ve aşk zaviyesinden yaklaşıyor her şeye. Yani üstünlük ya da bir iktidar ya da güç zaviyesinden yaklaşmıyor meselelere. Günümüzde maalesef Müslümanların birçoğu bu zaviyeden yaklaşmıyor. Daha şiddet ve zorlama noktasında yaklaşıyorlar. Aslında bu kadar çok şiddete yönelmeleri gösteriyor ki güçlü değiller, korkaklar.
Peki, siz bu filmi yaparak indirgemiş olmuyor musunuz?
Hayır. Çünkü bu film sanatsal bir çalışma, bir açıklama çabası değil. Sanatsal bir çalışma yargı belirtmez. Sanatsal çalışma sana sadece ateşe yaklaşmayı öğretir ve yandığında da mutlu olursun.
“Muhyiddin’i Aramak”ta filmini yaparken Türkiye’de birileriyle görüştünüz mü?
Filmi izlediğinizde göreceksiniz ki filmin kahramanı hocasının da tavsiyesiyle İbn’i Ârabi’nin izinden gidiyor ve bu arayış içerisinde yolu İstanbul’a düşüyor. İstanbul’da sizin de tanıyacağınız Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç’la görüşüyor, İbn’i Ârabi hakkında onun görüşlerini başvuruyor.
Peki, ne zaman izleyebileceğiz biz bu filmi?
Bu çok basit. Ne zaman bir gala ayarlarsanız, hemen izleyebilirsiniz (gülüşmeler).