Aziz Yıldırım şimdi çıkıp dese ki...
Hem “sırt çantası girerken vardı çıkarken yoktu” görüntüsüyle “Aziz Yıldırım suçlu” diyeceksin…
ADNAN BERK OKU
Abdülkadir Selvi Hükümet’e “Çok Yakın” durarak yıldızını parlatanlardan…
Her dönemde Selvi gibi gazetecilerin yıldızı parlatılır…
RefahYol döneminde Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Prof. Tansu Çiller’e ve kimi bakanlara (Çok) yakın durduğum için de benim yıldızım parlatılmıştı…
O günlerde “özel haber denizinde boğuluyordum”…
Sonradan gördüm ki tepe tepe kullanılmışım…
Neyse…
Konu o değil…
Abdülkadir Selvi dünkü Yeni Şafak’ta “Plan ne?” başlığı altında yayımlanan makalesinde ısrarla aynı şeyi söylüyor:
“Bu bir Yargı darbesidir… Polis ve yargı cuntasının hükümete karşı, darbe girişimidir”...
Peki…
Ben de ısrarla aynı şeyi söyleyeyim o halde:
Hükümetlerin yerine koyacak hükümetler buluruz; bundan önce de bulduk…
Ama…
Yargının ve demokrasinin yerine koyacağımız bir şey yok…
Yargı hata yapamaz mı?..
Yapar ama yargının da en tepesi var…
Güveneceğiz…
Güvenmek zorundayız…
Ne yapacağız yani?..
Ortada suç ve suçlu olup olmadığına karar vermek için yargıya değil de halka mı başvuracağız?..
Halk seçim sandıklarına üzerlerinde “Suçlu” ve “Suçsuz” yazan oy pusulaları mı atacak?..
Lütfen ve samimiyetle cevap ver sevgili Abdülkadir kardeşim…
Ne yapacağız?..
Son operasyonlarda “suç işledikleri iddia edilen” yurttaşlarımızı seçim sandıklarında mı yargılayacağız?..
Seçim sandıklarından “masumiyet veya mahkumiyet” mi çıkaracağız?..
Olmuyor ama…
“7 Şubat'ta işaret fişeği verildi ama Türkiye 17 Aralık tarihinden bu yana örtülü bir kalkışma yaşanıyor. Dün İstanbul'da yeni bir hamle daha yaptılar” diyorsun.
Olmuyor ama…
Olmuyor…
Eğer devletin savcısı “şüphelendim” diyorsa ve elinde şüphelerini haklı çıkaracak bazı belgeler de varsa görevini yapacak kardeşim…
Yapacak…
Sevgili Abdülkadir Selvi;
Sayın Başbakan Pakistan dönüşü demiş ki:
"AB ofisine çantayla girdi, çantasız çıktı" diyorlar. Teslim edilirken bir görüntü var mı? Sadece ‘Çantayla girdi, çantasız çıktı’ gibi bir yaklaşım olabilir mi? Böyle bir hukuk var mı? Anlamak mümkün değil. Belki o çantayla kitap falan götürülmüştür. Sakın ha arkadaşlar, bundan böyle çantayla bir yere girip çıkmayın. Malum, çanta artık suç aleti!”…
Espri(!) komik olmasa da çok şey anlatıyor…
Çünkü…
Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım işte o çanta yüzünden tam bir yıl hapis yattı…
6 yıl da hapis cezası aldı…
Ve sevgili kardeşim…
Aziz Bey “Şike yaptığı” iddiasıyla suçlandığı ve tutuklandığında ne Başbakan’ın ne de sizin itiraz ettiğinizi hatırlamıyorum…
Bu arada not:
Bendeniz; hem de sıkı bir Aziz Yıldırım muhalifi olduğum halde Yıldırım’a yönelik bazı delillere itiraz etmiş; o modelin yargıda “delil” olarak kullanılmasının “yol” olabileceğini ve çok tehlikeli olduğunu yazmış söylemiştim…
Ne miydi o model?..
Söyleyeyim:
Fenerbahçeli bir yönetici, Fenerbahçe’nin maç yapacağı bir takımın yöneticisinin yanına girerken yanında bir çanta vardı…
Çıkışında ise o çantanın yanında olmadığı görülüyordu…
Savcılar, o çantada para olduğunu ve şike teklif edilen takımın yöneticisine teslim edildiğini iddia ettiler…
Görüntüler(!) de onu kanıtlıyordu…
Ama dedim ya…
Aziz Yıldırım tam bir yıl hapis yattı o çantalı girip çantasız çıkmak yüzünden…
O günlerde Başbakan ve yanında duran medya savcıyı haklı bulmuştu…
Şimdi; yani bugün; Aziz Yıldırım çıkar da;
“Başbakan’ın oğlunun ve bir bakanın yanına birileri çantayla girip çantasız çıktıklarında lokum, kitap veya çikolata götürmüş oluyorlar da… Benim yöneticim neden para götürmüş oluyor?.. O çantada o gün maç biletleri vardı ama kimseyi inandıramadık; hatta Başbakan’ı bile… Ama konu oğlu ve bakanı olunca Sayın başbakan çantalı girip çantasız çıkanların dert edilmemesi gerektiğini söylüyor… Yazık ettiniz bana yazık” derse ne yaparsınız?..
Şimdi geleyim bugüne sevgili Selvi…
Başbakan’ın oğlunu gözaltına almak için başvurulan delillerden biri de Aziz Yıldırım’ı tutuklatan delillerden biriyle neredeyse aynı…
Senin yazdığına göre Başbakan şöyle demiş:
“… Neymiş bir çantayla eve girmiş, çanta olmadan çıkmış. Çantanın içinde ne vardı? Hepimiz bir eve giderken elimiz boş gitmeyiz. Bir çikolata alırız en azından. Niye operasyon yapmadın o zaman? Maksat farklı”.
Evet…
Savcı’nın elindeki görüntü aynen öyle…
Halen tutuklu olan şüphelilerden birinin kuryesi olduğu bilinen bir kişi Başbakan’ın oğlunun yöneticilerinden biri olduğu vakıf binasından içeri giriyor…
O sırada sırtında üç tane çanta var…
Çıkarken ise çanta sayısı sadece bir (1)..
Gözaltına alınmamalı…
İşte o görüntüler nedeniyle savcılar Başbakan’ın oğlunun peşinde…
Savcılar haklı mı?..
Bence hayır…
Haklı değiller…
Öylesine bir su-i zanla bir insan gözaltına alınmamalı…
Peki, bilgisine başvurulabilir mi?..
Elbette…
Başbakan oğlu da olsa gerektiğinde birisinin bilgisine başvurulması Hukuk Devleti olmanın gereğidir…
Ama gözaltı asla olmaz…
İyi de sevgili Selvi;
Aziz Yıldırım’ın günahı, ayıbı, kusuru, suçu neydi peki?..
Adam kendi ortalıkta yok…
Fenerbahçe yönetiminden bir arkadaşı sırtında; içinde ne olduğu bilinmeyen bir çanta (Ki çantayı taşıyan kişi maç biletleri olduğunu açıklamıştı) ile maç yapacakları takımın yöneticisiyle bulundu diye “tamam işte şike yaptılar”suçlamasıyla tutuklanıp bir yıl hapis yatmadı mı?..
6 yıl hapis cezası almadı mı?..
O zaman neden ayağa kalkıp da bugünkü itirazlarınızı yapmadınız?..
Amman ha…
Başlamayın yine “su-i misal emsal olmaz” demeye…
Olur, bal gibi olur…
Eğer ders alınacaksa…
Eğer o gün yapılan hatalardan, ayıplardan, kusurlardan özür dilenecekse aslanlar gibi olur…
Ama…
Hem “sırt çantası girerken vardı çıkarken yoktu” görüntüsüyle “Aziz Yıldırım suçlu” diyeceksin…
Hem de:
“Ama bizimkinin ofisine giren adamın çantalarının içinde lokum ve çikolata vardı” diyemezsiniz…
Yani…
Son beş yıldır; Balyoz, Ergenekon, odatv ve şike davalarında “temiz” olduğuna inandığınız aynı yargı kadrolarına bugün “ABD, İngiliz, Yahudi ajanı” muamelesi çekemezsiniz…
Ne diyordum?..
Hatırladım…
Ben; o görüntülerin Başbakan’ın oğlunun rüşvet aldığının delili olacağına inanmayanlardanım…
Tıpkı Aziz Yıldırım’ın da o çantayla rüşvet gönderdiğine inanmadığım gibi…
Ve..
Bir fıkrayla bitireyim…
Kadının biri, hiçbir yanı düzgün olmayan, elleri, ayakları, ağzı, burnu, kulakları bir insandan daha çok hilkat garibesine benzeyen oğlunu doktora götürüp; “oğlumu düzgün bir hale getirir misiniz?” demiş…
Doktor önce çocuğa bakmış…
Sonra kadına dönüp; “içerideki odaya girin ve soyunun” demiş…
“Ama ben hasta değilim ki” diye itiraz etmiş çocuğun annesi…
Doktor “biliyorum” demiş; “sizi muayene etmeyeceğim. Bu çocuk düzelemez… En iyisi bunun yenisini yapmak…”
Demek istemem o ki;
Yargı bu haliyle bu ülkeyi taşıyamaz…
Bu ülke de bu yargıyı taşıyamaz…
O halde?..
Önce bir genel af…
Sonra da yeniden ve tam mutabakatla yeni bir Yargı…
[email protected]