GÜNÜN KÖŞE YAZARI

Ayşe Böhürler günün yazarı...

"Keşke bütün gazete ve televizyonlarda en az bir Ayşe Böhürler" olsa diyor kendisini günün yazarı seçiyoruz...

Ayşe Böhürler günün yazarı...

Ayşe Böhürler’in bugünkü Yeni Şafak’ta “Diyanet’ten ne beklenir…” başlığı alında yayımlanan makalesinden kısacık bir alıntı yapacağız…

“Maalesef bir tür duygu-durum bozukluğu yaşayan insanlar gibiyiz.

Bu an şunu savun öbür ay vazgeç. Bu iş sağlıklı bir model getirmiyor. Tarihe iz bırakacaksak da ‘bu yol o yol’ değil.

Ne Cumhuriyet böyle korunur ne de iktidar! Üstelik ikisi de birbirinin mefhum-u muhalifi değilken.”

Hem iktidar hem de muhalefet kanadında bu tür yazılara çok ihtiyacımız olduğunu hatırlatarak

Ayşe Böhürler’i “Günün Yazarı” seçip yazısının tamamını okumanızı tavsiye edeceğiz…

Ve diyeceğiz ki:

Keşke bütün gazete ve televizyonlarda en az bir Ayşe Böhürler olsa…

DİYANET’TEN NE BEKLENİR…

Reina saldırısı gerçekleştiği anda sosyal medya ajanları devreye girdi.

Olay gerçekleştikten yarım saat sonra “Hristiyan kulübü basıldı”, “Katil Diyanet İşleri Başkanı” gibi hashtagler İngilizce olarak piyasaya sürüldü.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Işid gibi bir örgütün yaptığı bir eylemin hiçbir yerinde olması söz konusu değildi. Ama tartışmanın odağına oturtuldu.

Işid son 13 ayda 1112 intihar saldırısı yapmış, Türkiye'de 30'a yakın saldırı gerçekleştirmiş, Irak'ta ortalama günde 7 intihar saldırısı gerçekleştiren, 4 bine yakın Horasan kaynaklı savaşçısı olan bir terör örgütüyken, yaptığı bir eylem Diyanet gibi kurumla ilişkilendirmek akla ziyan bir cahilliği ve kötülüğü de yansıtıyor. Sosyal ve konvansiyonel medyanın el birliğiyle, Yılbaşı saldırısı Türkiye'de bir anda bir “yaşam tarzı” tartışmasına dönüverdi.

Diyanet bu tartışmanın hiçbir yerinde değildi. Cumhuriyetin en köklü kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından; 1927'den beri her yılbaşına denk gelen haftada cuma günleri bir hutbe yazılıp okunuyordu. Bu cuma da kurum geleneğine uyarak böyle bir hutbe okutulmuştu.

Sosyal medyadaki yorumları ve hashtagleri görünce hutbeyi yeniden okudum.

Bir din kurumu çalışanları böyle bir konuda ancak böyle bir metin yazabilirdi. Diyanet İşleri Başkanlığı da “eğlenceyi teşvik etme derneği” değildi elbette. Üstelik “hutbe” ile “fetva” farkını bilmeden hutbeye fetva diyen konuşmalar, elif ile merteği ayırt etmeye yaramayan açıklamalar konvansiyonel medyaya da sıçrayınca konu ülkenin gündemine kolayca oturdu. İşin kötüsü suçlamalar abuk sabuk, tutarsız, manasız... Maalesef bunlara verilen cevaplar da tutarsız.

Konu birden İHL'ye ya da din eğitimine, toplumun din kültürüne, Diyanet'i tartışmaya dönüverdi. Işid nerede bu konular nerede?

Böyle cahillikleri bırakıp, Işid'in bu ülkenin dindarlarına, buradaki İslam kültürüne hakaret etmek için gerekçe haline getirilmesine araç olmayalım. Bu yüzyılda ülkenin bir din anlayışına ihtiyacı var. Yüzyıllar öncesinden Anadolu coğrafyasında herkesi buluşturan Anadolu irfanını yeniden diriltmek lazım.

KONVANSİYONEL MEDYA DAHA ÇOK SORUMLULUK TAŞIMALI

Bir saçmalıklar manzumesi tekrarlanıp duruyor.

Ne yazık ki bu saçmalıklar her bir kesimde ayrı kulvarlarda sürüyor.

Cumhurbaşkanı ve Başbakan bir taraftan “vatandaşların normal hayatını değiştirmemesi” için çağrılar yaparken diğer taraftan sosyal ve konvansiyonel medya kışkırtıcı ve provokatif yayınlar yapıyor.

Maalesef bir tür duygu-durum bozukluğu yaşayan insanlar gibiyiz.

Bu an şunu savun öbür ay vazgeç. Bu iş sağlıklı bir model getirmiyor. Tarihe iz bırakacaksak da “bu yol o yol” değil.

Ne Cumhuriyet böyle korunur ne de iktidar! Üstelik ikisi de birbirinin mefhum-u muhalifi değilken.

Işid sınırımızda! Türkiye, geleceği için önemli yeni bir yönetim modelini uygulamaya sokmaya çalışıyor. Böyle bir iklimde ortamı yumuşatmak, insanları daha da germeden lafımızı söylemek, ülkenin iç-dış kuşatmadan daha az zararla çıkmasına katkı sağlamak öncelikle hepimizin vazifesi. Ancak görüyorum ki eskiden olduğu gibi medya bunu yapmayı seviyor. Habercilik yerine iç-dış siyaset yönlendirmelerini tercih ediyorlar.

Burada sosyal medyadan ziyade konvansiyonel medyaya daha fazla sorumluluk düştüğü inancındayım.

Her şeyden önce konvansiyonel medya büyük bir yatırım sermayesiyle çıkıyor. Bırakın ilkeleri, sermayelerini korumak için bile sorumlu davranmalılar. Daha aklı selim, analitik, öncesini sonrasını düşünen yorumlara öncülük etmeleri gerekir. Onlar tersini yapınca kaybedecek hiçbir şeyi olmayan sosyal medya kullanıcısı neler neler yapar…

Ateş edeyim de kime isabet edersen etsin halleri topyekun bir duygu hali olarak yaşanıyor. Ancak bu hayrımıza değil. Ülkeye musallat olacak olan bela neyse kimseyi ayırt etmeden hepimizin üzerine geliyor.

Diğer taraftan din “adına” söylenen her şeyi tüm inananlara atfetmek de akıl karı değil. Yeryüzünde 1.5 milyara yakın Müslüman yaşıyor. Üstelik her bir mevzuda “vay bu Müslümanlar” diye hakaretler yapanlar da genel sayımda “Müslüman” kategorisinde sayılıyorlar.

Bu ülkenin kültürel ikliminde hepimiz birlikte varız. Alevi türkülerini, deyişlerini hep beraber dinleriz. Türk Halk Müziği külliyatına bir bakın. Yüzyıllardır birlikte yaşıyoruz. İş arkadaşlarınızdan komşularınıza, akrabalarınızdan dostlarınıza bir bakın. Hangimizin hayatında Kürt, Laz, Alevi, Rum, Ermeni ya da başka partilerden dostlar arkadaşlar, akrabalar, komşular yok ki…

Her gün birbirimizin yüzüne bakıyoruz. Böyle bir ortamda veryansın etmenin ve ettirmenin de anlamı yok. Çünkü sokakta hayat başka akıyor. Bu çatışmaları oraya sıçratmamak için sağduyu şart.

Bugün eskisinden daha fazla toplumu kuşatan, herkesi aynı yerde buluşturan mesajlara ihtiyacımız var. En fazla da her taraf için geçerli olacak şekilde konvansiyonel medyaya iş düşüyor.

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar