Ayşe Arman
Bundan önce aynı davada ayıp edenleri, suç işleyenleri eleştirip de daha beterini yapan Ayşe Arman’ı görmezden gelemezdim…
Yetti artık ama…
Yahu her şeyin bir sınırı, bir ölçüsü var…
14 Mayıs 1950 seçimlerinden sonra, komşusunun karısına tecavüz etmek isterken cürmümeşhut (Suçüstü) halde yakalanan bir vatandaşın çıkarıldığı mahkemede kendisini:
”Yahu memlekete demokrasi geldi… Eğer ben canımın istediği karıyı beceremeyeceksem n’apayım demokrasiyi?” diyerek savunduğu anlatılır ve kahkahalarla gülünürmüş (Bunu, DP'li babacığımın CHP'li hacı amcası anlatırmış gerçi ama...)…
Meslektaşlarıma defalarca hatırlattım ki “Basın özgürlüğü” de sınırlıdır…
Meselâ 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu MADDE 288, (Değişik: 2/7/2012-6352/93 md.)
Aynen şöyle:
- Görülmekte olan bir davada veya yapılmakta olan bir soruşturmada, hukuka aykırı bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da gerçeğe aykırı beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişi, elli günden az olmamak üzere adli para cezası ile cezalandırılır.
- Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Sadece bizim ülkemizin kanunlarına değil, “Hukuk Devleti” olma iddiasındaki bütün ülkelerin kanunlarına göre yasaktır…
Hatta, bizdeki cezaya göre çok daha ağır yaptırımları olan ülkeler vardır…
Ama bizim ülkemizde en çok delik deşik edilen yasaktır bu…
Çünkü…
75 gün adli para cezasının toplamı 7500.-- liradır…
Bizim gazetecilerimiz için “Para” bile değildir…
Çünkü “Görülmekte olan bir dava” üzerine yazmak, tartışmak, tartıştırmak büyük sükse yapmakta, reytingler tavana vurmaktadır…
Yıllardır bu konuda yazdığım yazıların sayısını unuttum…
Ama kimin umurunda?..
Şu “dayak atan canavar koca” ya da “Dayak yediği yalanını atan cadı eş” haberlerini yapanları, tartışanları, tartıştıranları eleştirdim ama oralı bile olunmadı…
Ayşe Arman’ın birkaç gündür aynı olayda “Suçluyu bulma”(!) çalışmalarını biraz da öfkelenerek izliyordum…
Dün başlığıyla yayımlanan makalesini okuyunca “Yok artık, daha neler?” diye ayağa fırladım…
Yahu sana ne Ayşe?..
Sen yargıç mısın?..
Hükmü sen mi vereceksin?..
De ki taraflardan birini öne çıkardın?..
Yargılamayı yapan Hâkim de seni okudu ve etkilendi…
Ya da yargılamayı yapan hâkimin eşi veya çocukları okuyup, taraflardan birine acıdı; Yargıcı etkiledi…
Ne olacak?..
Yani sevgili meslektaşlarım…
Allah aşkınıza vazgeçin şu huyunuzdan…
Cezanın caydırıcılığının olmaması (Düşük olması) kanun koyucunun ayıbı…
Ama…
Unutmayınız ki yaptığınız sadece “suç” değil; “ayıp” da…
Vicdansızlık…
Verilecek karar üzerinde hiç hakkınız olmadığı halde etki yapmak…
Bundan önce aynı davada ayıp edenleri, suç işleyenleri eleştirip de daha beterini yapan Ayşe Arman’ı görmezden gelemezdim…
Ayşe Arman kaybetti…
Sadece şu gerçek olup olmadığı halen belli olmayan (Çünkü yargılama sürüyor) "dayak" olayını değil...
Yakın zamanda görüşülürken tuttukları tarafa göre, "masum" ya da "suçlu" gösterilen Ergenekon, Balyoz, Ayışığı, Casusluk, Poyrazköy, 17 / 25 Aralık, Tutuklu emniyetçiler gibi soruşturma ve kovuşturmalarının şüpheli ya da zanlılarıyla ilgili yapılan “lehte” ya da “aleyhte” haberleri hatırlayın...
Ne yürekler yandı unuttunuz mu?..