Aydın Doğan Medyanın kötü adamı mı?.. Yoksa?..
Eski, yeni bütün medya patronlarına sesleniyorum... Eğer bir defonuz varsa ve o defonuz yüzünden
ADNAN BERK OKAN
Bugünün Türkiye'sinde bir gazetecinin, bir yazarın ve hatta bir siyasetçinin yapabileceği "en aptalca iş, Aydın Doğan'ı övmek"tir...
Ama ben şu andan itibaren işte o "en aptalca" işi yapacağım...
Aydın Doğan'ı öveceğim...
*
Aydın Bey ve benim birbirimizi sevmediğimiz "sır" değil...
Zira karşılıklı olarak kuyruk acılarımız var...
Ben ona medyanın kartel, kendisinin de " Medya Tanrısı" olduğu günlerde TV ekranından "parmağımı salladım"...
O da eşime telefon edip salladığım o parmağı kıracağını söyledi...
El hak kırdı da...
Sadece salladığım parmağı kırsa iyi...
İki elimi bileğimden kırdı...
Yani...
O da işinin gereğini yaptı, ben de...
O kadar mücadele arasında bir tek yazımda ve konuşmamda şahsına hakaretim olmadı...
O da beni bir kez olsun dava etmedi...
*
Geleyim bugüne...
Bu gün gerek maddi gerekse medya gücü olarak, ona parmak salladığım günlerin yarı gücüne sahip değil Aydın Doğan...
Ama...
Hiçbir zaman kaybetmediği bir hasleti halâ yerinde duruyor...
İktidarlar ne kadar güçlü olursa olsun, "Direnme gücü"...
Tehditlere papuç bırakmama "cesareti..."
Pes etmeme "özgüveni..."
Adamlarına sahip çıkma "vicdanı..."
*
Örnek mi?..
Candaş Tolga Işık olayı...
Kendisi gibi düşünmeyen yazarları, televizyoncuları köşesinden patronlarına şikâyet edip "elimde seni yakacak belge var" diye tehdit eden Bay Briyantin Candaş'ın iki patronu Aydın Doğan ve Mehmet Nazif Günal'a da aynı yöntemi uyguladı:
"Elimde seni yakacak belge var, o adamı kovmazsan yayımlarım"...
Kanal 8'in sahibi Mehmet Nazif Günal korktu...
Candaş'ı kovdu...
Demek ki gerçekten de şantajcının elinde M.Nazif Günal'ı yakacak belgeler var...
Demek ki bıldır yediği hurmaların o bilinen noktayı tırmalama ihtimali yüksek...
Çiğ yemiş ki karnı ağrıdı o "tehdit" üzerine...
*
Peki ya Aydın Doğan ne yaptı aynı şantajcının tehditleri karşısında?..
Gördünüz...
Şantajcı oğlanı "muhatap" bile almadı...
Yazarına da "işine bak aslanım" deyip moral verdi...
*
Peki...
Kimdi bu şantajcı?..
Söyleyeyim:
Aydın Bey'in yandan kayınbiraderi idi...
Aydın Bey'in eşi, şantajcının ( şu an için eski) eşinin teyzesiydi yani...
Aydın Bey şantajcıyı kendi medya gurubu içinde "yetenekli" olduğu için değil, hatır için yıldızlaştırmıştı...
*
Ve sonra...
Aynı şantajcı ne yaptı bütün bunlara karşılık?..
Ne yapacak?..
Kendisinden bekleneni...
Kendisine yakışanı...
Ekmek yediği tabağı pisledi...
Yandan eniştesini (Aydın Doğan'ı) sattı...
Enişte Bey'in kanlı bıçaklısına kaçtı gitti...
Bu arada...
Yeni işine kabul edilme şartı olarak Aydın Bey'in baldızının kızı olan eşini de boşadı...
Çünkü hem kayınço hem de rakip firmada "yetkili" olması kabul edilir bir şey değildi...
*
Geleyim Aydın Doğan'ın diğer hasletlerine...
Dedim ya "öveceğim" diye...
Övgülerimde haklı olup olmadığıma siz karar verin...
*
Rahmetli Yavuz Gökmen'den dinlemiştim...
Yavuz merhum; Aydın Doğan'ın da hiç sevmediği DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'e destek veren az sayıda ( o az sayının içinde bu fukara da vardı) yazardan biriydi...
Dönemin Başbakanı, Aydın Doğan'ın da çok sevdiği dostu Mesut Yılmaz, Yavuz'un Çiller'e verdiği destekten rahatsızdı..
Aydın Bey'den Yavuz için önlem(!) almasını istedi...
Aydın Doğan ne yaptı biliyor musunuz?..
Önlem olarak (ki bir başbakan için bir köşe yazarına önlem almak "kov pezevengi" demektir)Yavuz'un maaşına zam yaptı...
Ve...
"Kimseye hakaret etmemek şartıyla istediğini yaz" dedi...
*
Aynı süreçte Dinç Bilgin Mehmet Barlas'ı kovdu SABAH'tan...
Hem de Mesut Yılmaz'ın "önlem al" ricasını ikiletmeden...
SABAH'tan bizzat Başbakan tarafından kovdurulan Barlas nereye mi gitti?..
Başbakan Mesut Bey'e destek veren Aydın Bey'in POSTA gazetesine...
Ve hem de...
SABAH'ta yazdığından çok daha özgür eleştiriler yaptı Mesut Yılmaz ve hükümetine...
*
Ne dersiniz?..
Türkiye'de bunu yapabilecek medya patronu var mı?..
Ahmet Çalık veya hükümete destek veren diğer gazetelerden birinin patronu Bekir Coşkun'a yazdırabilir mi meselâ?..
Turgay Ciner, Bekir'in HÜRRİYET'te yazdıklarının yüzde birine tahammül edemedi...
*
İçinizde "Emin Çölaşan'ı Başbakan istediği için kovdu" diyenleriniz olabilir...
Ve tabii ki yanlılırlar...
Emin olabilirsiniz ki Aydın Bey Emin Çölaşan'ı Başbakan istediği için kovmadı...
Çünkü Çölaşan artık köşe yazarı olmaktan çıkmış, haysiyet terminatörü (değişmiş değil) olmuştu...
Yazıları baştan aşağı küfür ve hakaretti...
Hem de sadece Başbakan'a değil...
Önüne gelene...
Bekir Coşkun ise (haklı olarak) büyük transfer parası ve yüksek aylık maaş için gitti Gazete HT'ye...
Ama okuru onun "para sevmez" olduğuna inanmıştı ya...
O da haliyle ve imajını bozmamak için kankası Çölaşan'ın "kovulduk ey halkım" repliğiyle çıktı sahneye...
Yani...
Çölaşan küfürbaz ve hakaretçi olduğu için kovuldu...
Bekir ise maddi imkânların parlaklığına "hayır" diyemedi...
*
Aynı süreçte Mesut Bey benim de kovulmamı istemişti patronum Mehmet Emin Karamehmet'ten...
Karamehmet bana "lütfen beni anlayın, Pamukbank zor durumda" diyerek istifa etmemi istedi...
Ben de patronumu anladım tabii...
Sağlığımı bahane eden bir makale ile ayrıldım gazetemden...
Yani Emin Çölaşan ve Bekir Coşkun gibi gazete gazete dolaşıp "kovuldum" demedim...
Ne yazık ki o günlerde hükümet tarafından kurtarılan Pamukbank ilerleyen yılarda battı...
Yapı Kredi'yi de Mehmet Emin Bey'den alıp KOÇ'a verdiler...
*
Diyeceksiniz ki "bu yazı nereden icap etti?.."
Söyleyeyim...
Öncelikle Mehmet Nazif Günal'ı bundan sonra bekleyen tehlikeleri hatırlatmak için yazdım bu makaleyi...
Çünkü dün ona Candaş Tolga Işık'ı kovduran kişi; yarın gözünü diktiği, fikirlerini beğenmediği herkesi aynı yöntemle kovduracaktır...
Çünkü Mehmet Nazif'in aşil topuğunu bulmuştur...
Bundan sonraki bütün atışları oraya yapacaktır...
Sakatlayıncaya ve balki de yürüyemeyeceği ana kadar...
*
Eski, yeni bütün medya patronlarına sesleniyorum...
Eğer bir defonuz varsa ve o defonuz yüzünden daha ilk talepte sarı öküzü veriyorsanız; bilin ki elinizde (sözüm meclisten dışarı) "öküz" kalmayacaktır...
Ve sonunda korkarım en kutsal değeriniz istenecek sizden...
İşte o zaman belki:
"Yeter ama... Göster şu belgeleri" diyeceksiniz...
Too late!..
Zira o belgeler "sahte" bile olsa kimseyi inandıramayacaksınız...
Çünkü...
O gün medyada ve kamuoyunda "sıfır saygınlığı olan" bir "zavallı" olarak tanınmış olacaksınız...
Unutmayın...
İnsanoğlu zavallılara değil, güçlülere inanmaya hazırdır...
[email protected]
Bugünün Türkiye'sinde bir gazetecinin, bir yazarın ve hatta bir siyasetçinin yapabileceği "en aptalca iş, Aydın Doğan'ı övmek"tir...
Ama ben şu andan itibaren işte o "en aptalca" işi yapacağım...
Aydın Doğan'ı öveceğim...
*
Aydın Bey ve benim birbirimizi sevmediğimiz "sır" değil...
Zira karşılıklı olarak kuyruk acılarımız var...
Ben ona medyanın kartel, kendisinin de " Medya Tanrısı" olduğu günlerde TV ekranından "parmağımı salladım"...
O da eşime telefon edip salladığım o parmağı kıracağını söyledi...
El hak kırdı da...
Sadece salladığım parmağı kırsa iyi...
İki elimi bileğimden kırdı...
Yani...
O da işinin gereğini yaptı, ben de...
O kadar mücadele arasında bir tek yazımda ve konuşmamda şahsına hakaretim olmadı...
O da beni bir kez olsun dava etmedi...
*
Geleyim bugüne...
Bu gün gerek maddi gerekse medya gücü olarak, ona parmak salladığım günlerin yarı gücüne sahip değil Aydın Doğan...
Ama...
Hiçbir zaman kaybetmediği bir hasleti halâ yerinde duruyor...
İktidarlar ne kadar güçlü olursa olsun, "Direnme gücü"...
Tehditlere papuç bırakmama "cesareti..."
Pes etmeme "özgüveni..."
Adamlarına sahip çıkma "vicdanı..."
*
Örnek mi?..
Candaş Tolga Işık olayı...
Kendisi gibi düşünmeyen yazarları, televizyoncuları köşesinden patronlarına şikâyet edip "elimde seni yakacak belge var" diye tehdit eden Bay Briyantin Candaş'ın iki patronu Aydın Doğan ve Mehmet Nazif Günal'a da aynı yöntemi uyguladı:
"Elimde seni yakacak belge var, o adamı kovmazsan yayımlarım"...
Kanal 8'in sahibi Mehmet Nazif Günal korktu...
Candaş'ı kovdu...
Demek ki gerçekten de şantajcının elinde M.Nazif Günal'ı yakacak belgeler var...
Demek ki bıldır yediği hurmaların o bilinen noktayı tırmalama ihtimali yüksek...
Çiğ yemiş ki karnı ağrıdı o "tehdit" üzerine...
*
Peki ya Aydın Doğan ne yaptı aynı şantajcının tehditleri karşısında?..
Gördünüz...
Şantajcı oğlanı "muhatap" bile almadı...
Yazarına da "işine bak aslanım" deyip moral verdi...
*
Peki...
Kimdi bu şantajcı?..
Söyleyeyim:
Aydın Bey'in yandan kayınbiraderi idi...
Aydın Bey'in eşi, şantajcının ( şu an için eski) eşinin teyzesiydi yani...
Aydın Bey şantajcıyı kendi medya gurubu içinde "yetenekli" olduğu için değil, hatır için yıldızlaştırmıştı...
*
Ve sonra...
Aynı şantajcı ne yaptı bütün bunlara karşılık?..
Ne yapacak?..
Kendisinden bekleneni...
Kendisine yakışanı...
Ekmek yediği tabağı pisledi...
Yandan eniştesini (Aydın Doğan'ı) sattı...
Enişte Bey'in kanlı bıçaklısına kaçtı gitti...
Bu arada...
Yeni işine kabul edilme şartı olarak Aydın Bey'in baldızının kızı olan eşini de boşadı...
Çünkü hem kayınço hem de rakip firmada "yetkili" olması kabul edilir bir şey değildi...
*
Geleyim Aydın Doğan'ın diğer hasletlerine...
Dedim ya "öveceğim" diye...
Övgülerimde haklı olup olmadığıma siz karar verin...
*
Rahmetli Yavuz Gökmen'den dinlemiştim...
Yavuz merhum; Aydın Doğan'ın da hiç sevmediği DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'e destek veren az sayıda ( o az sayının içinde bu fukara da vardı) yazardan biriydi...
Dönemin Başbakanı, Aydın Doğan'ın da çok sevdiği dostu Mesut Yılmaz, Yavuz'un Çiller'e verdiği destekten rahatsızdı..
Aydın Bey'den Yavuz için önlem(!) almasını istedi...
Aydın Doğan ne yaptı biliyor musunuz?..
Önlem olarak (ki bir başbakan için bir köşe yazarına önlem almak "kov pezevengi" demektir)Yavuz'un maaşına zam yaptı...
Ve...
"Kimseye hakaret etmemek şartıyla istediğini yaz" dedi...
*
Aynı süreçte Dinç Bilgin Mehmet Barlas'ı kovdu SABAH'tan...
Hem de Mesut Yılmaz'ın "önlem al" ricasını ikiletmeden...
SABAH'tan bizzat Başbakan tarafından kovdurulan Barlas nereye mi gitti?..
Başbakan Mesut Bey'e destek veren Aydın Bey'in POSTA gazetesine...
Ve hem de...
SABAH'ta yazdığından çok daha özgür eleştiriler yaptı Mesut Yılmaz ve hükümetine...
*
Ne dersiniz?..
Türkiye'de bunu yapabilecek medya patronu var mı?..
Ahmet Çalık veya hükümete destek veren diğer gazetelerden birinin patronu Bekir Coşkun'a yazdırabilir mi meselâ?..
Turgay Ciner, Bekir'in HÜRRİYET'te yazdıklarının yüzde birine tahammül edemedi...
*
İçinizde "Emin Çölaşan'ı Başbakan istediği için kovdu" diyenleriniz olabilir...
Ve tabii ki yanlılırlar...
Emin olabilirsiniz ki Aydın Bey Emin Çölaşan'ı Başbakan istediği için kovmadı...
Çünkü Çölaşan artık köşe yazarı olmaktan çıkmış, haysiyet terminatörü (değişmiş değil) olmuştu...
Yazıları baştan aşağı küfür ve hakaretti...
Hem de sadece Başbakan'a değil...
Önüne gelene...
Bekir Coşkun ise (haklı olarak) büyük transfer parası ve yüksek aylık maaş için gitti Gazete HT'ye...
Ama okuru onun "para sevmez" olduğuna inanmıştı ya...
O da haliyle ve imajını bozmamak için kankası Çölaşan'ın "kovulduk ey halkım" repliğiyle çıktı sahneye...
Yani...
Çölaşan küfürbaz ve hakaretçi olduğu için kovuldu...
Bekir ise maddi imkânların parlaklığına "hayır" diyemedi...
*
Aynı süreçte Mesut Bey benim de kovulmamı istemişti patronum Mehmet Emin Karamehmet'ten...
Karamehmet bana "lütfen beni anlayın, Pamukbank zor durumda" diyerek istifa etmemi istedi...
Ben de patronumu anladım tabii...
Sağlığımı bahane eden bir makale ile ayrıldım gazetemden...
Yani Emin Çölaşan ve Bekir Coşkun gibi gazete gazete dolaşıp "kovuldum" demedim...
Ne yazık ki o günlerde hükümet tarafından kurtarılan Pamukbank ilerleyen yılarda battı...
Yapı Kredi'yi de Mehmet Emin Bey'den alıp KOÇ'a verdiler...
*
Diyeceksiniz ki "bu yazı nereden icap etti?.."
Söyleyeyim...
Öncelikle Mehmet Nazif Günal'ı bundan sonra bekleyen tehlikeleri hatırlatmak için yazdım bu makaleyi...
Çünkü dün ona Candaş Tolga Işık'ı kovduran kişi; yarın gözünü diktiği, fikirlerini beğenmediği herkesi aynı yöntemle kovduracaktır...
Çünkü Mehmet Nazif'in aşil topuğunu bulmuştur...
Bundan sonraki bütün atışları oraya yapacaktır...
Sakatlayıncaya ve balki de yürüyemeyeceği ana kadar...
*
Eski, yeni bütün medya patronlarına sesleniyorum...
Eğer bir defonuz varsa ve o defonuz yüzünden daha ilk talepte sarı öküzü veriyorsanız; bilin ki elinizde (sözüm meclisten dışarı) "öküz" kalmayacaktır...
Ve sonunda korkarım en kutsal değeriniz istenecek sizden...
İşte o zaman belki:
"Yeter ama... Göster şu belgeleri" diyeceksiniz...
Too late!..
Zira o belgeler "sahte" bile olsa kimseyi inandıramayacaksınız...
Çünkü...
O gün medyada ve kamuoyunda "sıfır saygınlığı olan" bir "zavallı" olarak tanınmış olacaksınız...
Unutmayın...
İnsanoğlu zavallılara değil, güçlülere inanmaya hazırdır...
[email protected]