Ayakları öpülesi gezi annelerini de gazlayacaklar mı?..
ABD ve AB ülkelerinde on sekiz yaşını geçmiş çocuklara anne babalarının müdahale etmesini istemek stand-up’larda mizah konusu yapılır…
ADNAN BERK OKAN
Ak Parti Hükümeti'nin temelleri, o dönemlerde henüz sadece Ak Parti Genel Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Amerika gezisinde atıldı.
IMF ve Dünya Bankası başta olmak üzere küresel liberal kapitalizmin bütün oyun kurucu aktörleriyle görüşmeler yapıldı.
İktidar olunduğunda, Kemal Derviş ve ekibi tarafından uyugulamaya konulan, daha üzerinden bir sene geçmeden başarılı olan "Güçlü Ekonomiye geçiş" programının aynen uygulanacağına söz verildi...
O programı uygulamak zorunda kalan koalisyon ortağı partiler ve programın mimarını milletvekili adayı yapan CHP bile; diğer muhalefet partisi DYP ile birlikte küresel dünyanın desteklediği o programa muhalefet ederken, sadece Ak Parti sözcüleri programın aynen sürdürüleceğinin sözünü veriyorlardı...
İçinden çıktığı SP ise bırakın programı uygulamayı; iktidar olurlarsa ne kadar "yabancı" varsa hepsini kovacaklarını söylüyorlardı...
Küresel dünyayla uyum sağlayacağının işaretleri, Irak'a olası müdahalede ABD'nin yanında yer alınacağı taahhüdündeki inandırıcılık Ak Parti'yi tek başına iktidar yaparken, diğerlerini sandığa gömdü...
Sadece CHP çıktı sandıktan...
Aldığı oy % 20'nin altındaydı...
Ve...
Tek başına iktidar olan Ak Parti hemen yüzünü Batı'ya döndürdü...
AB tam üyeliği için kendisinden önceki hükümetlerin hiçbirinin cesaret edemeyeceği kararların altına imza attı...
Irak operasyonunda her ne kadar tezkereyi Meclis'ten geçirmeyi başaramadıysa da; operasyona destek verdi...
Irak'ta Müslümanlar katledilir, camiler bombalanırken Türkiye Müslümanlarını disiplin altında tuttu...
Hiçbir gurup Amerika'yi lânetlemedi...
Ellerine yeşil bayraklar alıp da sokaklara dökülenleri görmedik...
Terör sorunu başta olmak üzere; yıllarca kök salmış ayrımcılığı ortadan kaldıracak sosyolojik ve yasal düzenlemeleri hemen başlattı...
Bu ülkede ilk defa bir Başbakan hem de Diyarbakır'a gidip, "Kürt Sorunu" dedi ve çözeceğinin sözünü verdi...
Küresel Liberal Demokrat Kapitalist özgür dünyayı; ileri demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkesinin geçerli olduğu, her türlü vesayetten arındırılmış bir Türkiye yaratacağına ikna eden Ak Parti Hükümetleri adeta dövize boğuldu...
Bir yanda Kemal Derviş'in emaneti olan ekonomi programının sadakatle uygulanması, diğer yanda demokratikleşme ve AB ile tam üyelik çalışmaları Ak Parti ve Başbakan Erdoğan'ın yıldızını giderek daha da parlattı...
Bu süreçte Erdoğan'ın en büyük iki şansı; Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile Ekonomiden Sorumlu Bakan Ali Babacan'dı...
Ekeonomi ve dış politikada "Milli Görüş" gömleği hiç etkili olmayınca ekonomik ve uluslararası ilişkiler hızla iyileşmeye başladı.
Bu arada askeri vesayetin kökten kaldırılışı, ülkede yönetimin tamamen sivil iktidarın eline geçmesi de Türkiye'nin itibarını yükseltti...
2007 ve 2011 seçimleri işe o heyecan ve hava ile artan oy oranlarıyla kazanıldı...
Başbakan'ın seçim sonrası yaptığı balkon konuşmalarındaki kucaklayıcılık, "herkesin Başbakanı olma taahhüdü" sadece toplumu değil, bütün dünyadaki oyun kurucu aktörleri olumlu etkiledi...
Bu süreçte bilhassa sağlık konusundaki iyileştirmeler, doktora ve ilâca kolayca ulaşabilme imkânlarının artması; dar gelirli halkı daha da yaklaştırdı Erdoğan'a...
Bir tarafta Devlet'in yardım elini sürekli omuzunda hisseden fukara ve inançlı Müslümanlar...
Diğer yanda yaşam düzeyleri giderek yükselen dar gelirlilerin orta sınıfa terfi etmeleri...
Ve hayatları boyunca akıl edemeyecekleri kadar çok para kazanan Anadolu sermayesi; Tayyip Erdoğan ve Ak Parti hükümetlerine adeta siyasi aşk duymaya başladılar...
Bütün bunlara bu yıl başında başlatılan "Barış Süreci" de eklenip dağdaki askerlerimizin ölüm haberleri durunca; Başbakan'ın yıldızı daha da parladı..
Gelin görün ki; "Akil İnsan" olarak seçilen kimilerinin Kürt yurttaşlarımızı "korumak, gönüllerini almak" adına yaptıkları sevgi dolu açıklamalar…
Ama…
Bu arada Türk hassasiyetlerini yerle bir eden tavır ve konuşmaları; halk arasında çığ gibi büyümeye başladı...
Buna Başbakan Erdoğan'ın giderek Milli Görüş çizgisine dönüş yapan konuşma ve tavırları da eklenince yukarıdan aşağı doğru bir ufak kalkışma harekâtı oluştu...
Çarlık Rusya'sına benzeyen küçük burjuva kalkışmaları sergilendi…
Gezi Parkı gibi "en masum" bir protesto; polisin vahşi saldırılarıyla polis terörüne dönüştü…
Başbakan polisten yana, o masum gençlere ise karşı duruş sergiledi…
Pusuda bekleyen provokatörler polisle adeta el ele verince güzelim ülkemiz birden Suriye ile özdeşleştirildi...
Ve...
İyi geçindiği dönemlerde hem ülke ekonomisini parlatan hem de Başbakan'ı küresel siyasi aktör haline getiren Batı, bu defa kuşkularını, korkularını bütün dünya ile paylaşmaya başladı...
Bütün bunlara ABD'de başlatılan ve giderek yükseltilen faizlerle iyice daraltılan para akışını da eklerseniz; önümüzdeki günlerin pek de parlak olmayacağını söylemenin kehanet olmadığını anlarsınız...
Hâsılı...
Son günlerdeki olayları Batı'nın (ABD – AB) körüklediğini yaymak; akıl tutulmasıdır…
Hele, AP’nin dün oy çokluğu ile aldığı kınama kararını tanımamak; “dik durmak” değil; hır çıkarmaktır…
Yanlıştır…
Yakışıksızdır…
ABD ve AB ülkelerinde on sekiz yaşını geçmiş çocuklara anne babalarının müdahale etmesini istemek stand-up’larda mizah konusu yapılır…
Hele oy kullanma hakkı tanıdığınız o gençleri anne – baba vesayetine muhtaç göstermek; hakarettir…
Nitekim anneler, Gezi Park’ına evlatlarını vazgeçirmek için değil;eylemlerime destek vermek için çıkmışlardır…
Ne yapacaksınız?..
O gençleri anneleriyle beraber biber gazıyla yıldırıp, korkutup da mı boşaltacaksınız o parkı?..
Hani Sayın Başbakan annesinin ayaklarını öpüyordu…
Şimdi ayakları öpülesi başka anneleri coplatmaktan, biber gazıyle zehirletmekten utanılmayacak mı?..
Hâsılı…
Batı'nın tutum değiştirmesini olaylara ve olaylar sırasında polisin acımsız davranışlarıyla Başbakan'ın tavizsiz söylemine bağlamak çok daha akılcı olacaktır; sanırım...