MEDYA KÖŞESİ

Atila Akar'dan düzeltme metni!

Taraf yazarı Halil Berktay, gazetesinin köşe yazarlarından biri olan en yakın dostuna köşesinden tarih dersi verdi. İşte o yazı...

Atila Akar'dan düzeltme metni!

Taraf yazarı Halil Berktay, bugünkü köşesinde yazdığı yazı ile "en yakın dostum" dediği Bilgi Üniversitesi öğretim üyelerinden meslektaşı Ayhan Aktar'a çok ilginç eleştiriler kaleme aldı.

İşte Berktay'ın meslektaşı Akar'a tarih dersi verdiği o yazı:  

Müslümanlık ve milliyetçilik konusunda, Taraf sayfalarında süren tartışmaya daha ciddî bir katkıda bulunmak düşüncesiyle, Cumartesi sabah (3 Nisan) son birkaç ayın gazetelerine topluca bakmak, bazı şeyleri tekrar ve dikkatle okumak İstedim.

ATİLA AKAR'DAN DÜZELTME METNİ
'Halil Berktay'dan meslektaşlarına tarih dersi' başlıklı haberin içerisinde sehven Ayhan Aktar yerine Atila Akar'ın ismi geçmiştir. Habere konu olan kişi Atila Akar değil Ayhan Aktar'dır. Akar'dan özür diler, düzeltiriz! 
 
Sitenizin 10 Nisan 2010 tarihli “Berktay’dan Meslektaşlarına Tarih Dersi” başlığıyla yer alan haberinde adım Atilla Akar geçmektedir. Hiçbir zaman Taraf Gazetesi’nde yazmadığım halde her nedense haber içinde adım zikredilmiş olup, sanki Halil Berktay şahsıma cevap vermiş gibi (Sizin tabirinizle “tarih dersi” vermiş!) görünmektedir. Ancak yazı okunduğunda anlaşılmaktadır ki (Ki, ayrıca zaten yazıya link vermişsiniz) Halil Berktay’ın cevap verdiği kişi Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Ayhan Aktar’dır. Nitekim Berktay’da yazısında sadece Ayhan Aktar’ın adını anmaktadır. Oysa haberin sonunda  “Atilla Akar'ın Taraf gazetesinde yazdığı ve Halil Berktay'ın eleştiri oklarına maruz kalan yazısına da buradan ulaşabilirsiniz.” denilerek muhatabı olmadığım bir tartışmanın tarafı durumunda gösterilmiş bulunmaktayım. Gene yazı girişinde “İşte Berktay'ın meslektaşı Akar'a tarih dersi verdiği o yazı: “ denilerek aynı şekilde şahsım anlamlandıramadığım bir şekilde zikredilmektedir. Belirttiğim gibi hiçbir şekilde ve hiçbir zaman Taraf Gazetesi’nde ne bu konuda ne de başka bir konuda yazmadım. Yayınlanmış 20 kitabı ve bunlardan bir kısmı tarih kitabı olan bir yazar olarak söz konusu tartışma ne bilgi ne de ilgi alanımdadır. Ayrıca söz konusu tartışma beni uzaktan yakından ilgilendirmemektedir de. Bir yanlışlık veya hafıza şaşırması sonucu olduğuna inandığım bu yazınız beni üzmüştür.
 
Dolayısıyla kişilik haklarım, basın ahlak ilkeleri ve bir meslektaşınız olarak sizden talebim; Site arşivinizde yer alan yazınızı tarihe doğru not düşmek, başka kaynaklarında yanlış alıntı yapmasını önlemek adına acilen düzeltmeniz ve bu açıklamamı siteniniz görünür bir yerinde uygun bir süre ile yer vermenizdir.
 
Çalışmalarınızda başarılar dilerim…
 
 
Atilla Akar (Yazar)
Kupürler ve altını çizdiklerim giderek çoğaldı. İlk bakışta gözüme ilişmeyen detayları, bilgi hatâlarını ya da sorgulanması gereken hususları fark eder oldum, işin ucu, en yakın dostlarıma da uzanıyor.

Ayhan Aktar, örneğin, "Yüzbaşı Torosyan'ın hikâyesini yazdı (22 Mart). From Dardanelles to Palestine kitabını bilmiyordum; şimdi bulup okuyacağım. Fakat Çanakkale'de savaşırken Kayseri'deki ailesinin tehcir ve katliama maruz kalmasının dehşeti bir yana; öyküsünde çeşitli sorunlar olduğu da çok açık.

(1) Ayhan, Torosyan'ın teğmen rütbesiyle Ertuğrul tabyası komutanlığına atandığını; 19 Şubat 1915 "deniz savaşinda "ilk düşman zırhlısinı da bu tabyadan atılan mermilerin "batırdığını" yazıyor. Olamaz. Bir kere, küçük bir nokta ama, tabya veya batarya komutanları en az yüzbaşı oluyor; muvazzaf üsteğmen veya teğmenlere komutan yardımcılığı veriliyordu. İngiliz haritaları ve savaş tarihlerinde Fort no. 1 (bir numaralı tabya) diye geçen Ertuğrul, o sırada Boğaz savunmasının hem yeni Krupp toplarıyla en güçlü, hem de Seddülbahir'deki uç konumuyla en "açıktaki" bataryasıydı. Ben de biraz belgecilîk yapayım : buraya komutan diye bir teğmenin verildiğinin belgesini görmek isterim doğrusu.

(2) Fakat çok daha önemlisi, 19 Şubat 1915 harekâtında, bırakın "zırhlı"yı (yani baltleship veya belki battle cru/ser'lan), ne tür olursa olsun herhangi bir gemi batmış değil. Hattâ 19 Şubat'ın doğru dürüst bir "deniz muharebesi" olduğu bile söylenemez. Sadece hayli uzak mesafeden bir keşif ve yoklama harekâtı, bir yumuşatma bombardımanı. O sıradaki İngiliz filo komutanı Amiral Sackvİlle Carden'in Boğaz savunmasını üç aşamada kırma planının ilk safhası. Söz konusu savunma sistemi, esas olarak mayın tarlaları üzerine kurulu. "En dar" yere (Narrovvs), yani Kilitbahir ile Çanakkale arasına böyle 11 ana mayın hattı döşenmiş. Büyük su üstü gemilerine karşı durduruculuk bu mayın tarlalarından bekleniyor. Dışa bakan en ağır topçu tabyalarının da, içe bakan daha hafif, bazıları hareketli bataryaların da işlevi, bu mayın tarlalarının taranıp temizlenmesini önlemek. Buna karşı İtilâf donanması, önce dış tabyaları susturmayı, ardından biraz içeriye girip kıyı bataryalarını ezmeyi ve mayın tarama gemilerinin çalışmasını sağlamayı amaçlıyor.
Dolayısıyla 19 Şubat 1915'te yapılan, Müttefiklerin, daha çok ellerindeki tek gerçek drednot olan Queen Elİzabeth'ın 15 İnçlik (38 cm) toplarının kullanıldığı çok uzun menzilli bir bombardımanla Seddülbahir ve Kumkale'deki dış tabyaları yumuşatma çabasını içeren bir atış taliminden ibaret. Kıyı mevzilerinde biraz hasara yol açmakla birlikte, umdukları başarıyı buldukları söylenemez. Öte yandan, bırakın gemi kayıplarını, isabet almaları söz konusu değil, zira kara toplarının menzili dışından ateş ediyorlar. Zaten bundan çıkardıkları sonuç da, Seddülbahir'den içeri dalıp çok yakın ateş teatisine girmeden bu işin çözülemeyeceği yönünde oluyor.

(3) 19 Şubat'tan sonra Torosyan Ertuğrul tabyasından alınıp Rumeli Hamidiye tabyasına verilmiş. Yazısının devamında Ayhan, asıl 18 Mart çarpışması sırasında da bu Hamidiye tabyası mermilerinin düşman zırhlılarını batırıp savaşın kaderini değiştirdiğini kaydediyor. Bu da herhalde yazarın kendisinden aktarmadır. Fakat bir kere daha "hoop !" demek İhtiyacını duyuyorum, çünkü 18 Mart 1915'te hiçbir ingiliz veya Fransız zırhlısı tamamen veya esas olarak topçu ateşiyle batırılmadı. Kaybettikleri üç gemi, yani Bouvet. Ocean ve Irresistible, ikindi vakti soldan sağa çark ederken Nusret mayın gemisinin muhtemelen 7-8 Mart gecesi Erenköy (Karanlık Liman) açıklarında kıyıya paralel döşemiş olduğu tek mayın hattının üzerine düşüp peşpeşe bu mayınlara çarparak battı. Top ateşinin yol açtığı manevra zorluğu ya da verdiği hasar başka; "düşman zırhlılarını batırıp savaşın kaderini değiştirmesi" gene başka. Sadece şu kadarıyla, Ayhan Aktar'ın Torosyan'dan naklettikleri, yani nasıl desem, Sarkis Torosyan en hafif deyimiyle 1915'tekî rolünü "biraz" mübalağa etmiş gibi duruyor.

Olabilir; savaş anılarında böyle abartılara çok rastlanıyor. Bunları, Aktar'ın dikkat çektiği trajediyi hafifletmek için yazmadığım açık olsa gerek. Çanakkale ile Ermeni soykırımının asıl bağlantısı, tabii başbakanın sandığından çok farklı bir yerde duruyor.

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar